Ben Güneşim (Part 3)

In Accordance with The Nature
Surely there have to be a more humanist model concerning of great values such as all sort of equalisities, liberty and justice against the cruel,inequal and wild capitalist model but the Soviet regime was not a good example of this humanist idea becaue it was created by the global elite in order to divide people into two major camps and to create conflict between two big nations as an opportunity to manifacture more weapon and millions of dollars worth nuclear missiles and to have an excuse to market those weapons easily. 

The real understanding of socialist economy model must be based on liberterian and free sociery ideas, because the point of this model is freedom at the very core level.

Unfortunately it's possible to say that capitalism is in accordance with the wild and inequal side of our nature perfectly, basicly wolves hunt and eat rabbits and deers, sharks in the water consume smaller fish as much as they can and in a capitalist model bigger cooperations hunt the smaller ones through a cartelist way, the employees,their efforts and energy are always being exploited by their boss' for cheap,unfortunately this success of this ruthless model is caused by it's accordance with our mother nature.

Global Sömürü:
Öncelikle yeniden tekrarlamakta fayda görüyorum, soğuk savaş öncesi döneminin siyasi sol anlayışı bugünkünden farklıydı.

O dönemin sol görüşü ayırım gözetmeksizin her türlü sermaye grubu ile arasına mesafe koyardı,

günümüz sözde sol anla yani aslında olması gereken aradaki o mesafeyi artık gözetmemektedir, 

ve dolayısıyla ezilen sınıfların bir bölümünün gasp edilen haklarına kısmen ve dolaylı olarak sahip çıkarken global sömürü düzeninin önemli bir bölümünü görmezden gelmektedir.

Gerçeğin Duvarları:
Bu başlık altında önce gerçek bir tarihi hikaye ile başlamak istiyorum:
Hazreti İbrahim Şanlı Urfa Harran doğumludur, (Göbeklitepe ve Anunnaki bağlantısı)

İsrailoğulları onun oğlu ishak ve torunu Yakup soyundan gelir.

Peki Hz. İbrahim'in babası kimdir ve neredendir?

Tarah'tır ve soyu Sümerlidir,Anunnakidir.

Hz. İbrahim'in abisi kimdir?

Harah ,onun oğlu yani İbrahim'in yeğeni kimdir?

 Lût, (Musevi) peki onun kavmi kimdir? Ve Nereye göç etmiştir?

Nerede Anunnaki'den toprak kiralamıştır?

Nerede kavmi Anunnaki kanına karışmıştır? Nerede birbirlerine kız alıp vermişlerdir?

Ve iki kavim arasındaki derin Kadim husumet nerede bir kez daha kendini göstermiştir?

Sodom ve Gomorah:)

İbrahim'in karısı kimdir?

Sara (Sarah)

Tarah yanına İbrahim'i Sara'yı ve torununu alarak Kenan yoluna gider,

Harran'da mola verirler ve o sırada Rab katından Hz. İbrahim'e şöyle bir emir gelir:"Memleketinden,baba evinden çık, akrabaları bırak ve sana göstereceğim yola düş,

yeni bir memleket'e gideceksin, kavmini büyük bir millet edecek ve seni mübarek kılacağım."

İbrahim söyleneni yapar Harrandaki kazançlarından doğan mallarını da yanına alarak Kenan iline gider ama orada kıtlık başlar ve bu yüzden Mısıra göç eder fakat orada Firavun eşine sarkar ve yine gersin geri Kenan'a döner,

80'lerinde olmasına rağmen herhalde çocuğu olmadığından olacak 2. eşini yani Mısır'lı Hacer'i alır ve İsmail adında bir oğlu olur bu arada ilk eşi Sara Hacer hatun'u kıskanmaktadır ama sonraları Sara'dan da bir oğlu olur, İshak dünyaya gelir,

akebinde Hacer İbrahim'den diğer eşi Sara ve oğlu İsmail'i def etmesini ister İbrahim buna yanaşmaz ama Rab ikinci kez ona seslenerek eşinin dediğini yapmasını ister

fakat İbrahim'in soyundan da soylu bir millet yapacağına söz verir.

İbrahim Hacer ve oğlunu alarak Bekke vadisine gider (o dönemde 40 günlük deve yolculuğu), vardıklarında açlıktan ve susuzluktan bitkin düşmüşlerdir ama Rab imdatlarına yetişir ve ibrahim'in ayağının topuğunun tam bulunduğu yerden su fışkırır (Zemzem suyu)

Sonuç olarak İbrahim'in soyundan çıkma bu ikinci soy bugün Araplar olarak bildiklerimizden başkası değildir ve ilk eşinden olma İzhak'tan gelen soy elbette Musevi'lerdir

yani Museviler ve Araplar aslında akrabadır ve dil ve lehçeleride aslında çok benzer:) yani bugün birbirlerini yiyenler aslında akrabadırlar:)

Hitler ve dönemi Almanyası'nın felsefesinin bel kemiği bu hikayedir,

 Enki torunu bir Anunnaki yani aryan olan İbrahim'in Anunnaki ve saf kan olmayan yani ari olmayan ırklardan kadınlarla yaptığı evliliklerinden olma çocuklarının soyları yani Museviler ve Araplar safkan aryan olmadıklarından dolayı toptan yok edilmeli idiler.

Orjinal hikayeye göre Museviler, Exodus göçü ile zalim Firavunun zulmünden kaçtılar çünkü firavun bir Anunnaki idi, Babilliler Süleymanın tapınağını istila edip yağmaladılar çünkü Babilliler Anunnaki kavmi idi ve Hitler musevileri toptan yok etmeye kalktı,

demek ki Museviler ve Anunnaki aryanları (Aldebaran, Pleiades, Nordikler) arasında tarihi ve köklü bir husumet var;

Uluslararası şirketler ve bazı Musevi iş adamları Anunnaki tanrılarının yerine geçtiler ve onları örnek aldılar, taklit ettiler, onlara, imrendiler, aryanlar ,Anunnaki, firavunlar hep insanları köle olarak kullandılar ve bir benzerini şimdi onlar yapıyorlar,

al birini vur ötekine çünkü mentalite açısından iki tarafta birbirinden farksız.

Peki ya gühankar Sodom ve Gomorah'lılar?

Onların ırksal kökenleri ne idi?

İki arada bir derde kaldılar ve nükleer Anunnaki savaşları sonucu yok oldular.

Bazı "Ancient Aliens" yani "Antik Uzaylılar" teorisyenleri keops piramidin ve büyük sfenks'in firavun Khufu zamanında yapılmamış olabileceğini ve arkeolog ve tarihçilerin düşündüklerinde ve ileri sürdüklerinden çok daha eskilere tarihlendirilebileceklerini iddia ediyorlar,

bu konuda çeşitli ve mantıklı dayanakları da var, genelde Atlantis'in batışından hemen sonrasına tarihlendiriyorlar, bunu ima ediyorlar, elbette kesinlikle mümkün olabilir ve mantıklı
fakat bence öyle olmadı, sanırım gerçekten bencil bir megoloman olan firavun kendisi için görkemli bir mezar istedi ve gerçekten tümü zavallı insanlardan ibaret olan işçilere çok uzun bir sürede içten dışa doğru piramidi inşa ettirtti,

her ne kadar bazı tarihçiler bu insanlar için "onlar köle değil sadece sezonluk kiralanmış tarım işçisiydiler" falan deseler de apaçık şekilde tonlarca ağırlığındaki taşları yerlerde sürükleyen köleler idiler.

Yani sanıldığı gibi tanrılar veye onların uzay gemileri tonlarca ağırlığındaki blok taşları ileri teknolojiyle falan kolayca kaldırmadılar,

çünkü aslında yeryüzündeki sayıları oldukça azdı bunun yerine zaten köle amaçlı yaratmış oldukları insan ve insan gücünden yararlandılar ama önemli olan nokta mimarlar onlardı, proje onlarındı, bu işin nasıl yapılacağını bilen onlardı:)

bilgi sahibi olan onlardı, kendilerinden saydıkları ve tam olarak onlardan olmasa bile onların hizmetinde olan firavun Khufu'nun mezarını yaptırtmasına izin verdiler ve bunun için gereken bilgi ve teknolojiyi onlar sağladılar,

yani arka planda kaldılar ve sadece kritik ve mutlak  yüksek teknoloji gerektiren noktalarda ufak müdahaleler de bulundular (örneğin tonlarca ağırlığındaki bir taşı düzgün şekilde kesme işi gibi)

ve elbette sözde mezarın yani antik mısırlı sıradan halkın ve hatta firavunun bizzat kendisinin bir mezardan ibaret sandığı yapının aslında kendi dünyalarında (veya büyük ihtimalle antik Atlantis'te) örneklenmiş bir devasa enerji ve inisiye merkezine dönüştürülmesi projesini hayata geçirdiler.

Gerçeği ise sadece bir kaç üst düzey rahip biliyordu.

Bu sistem bugünde farklı değildir ve aynı şekilde devam etmektedir, gerçeği sadece en üst basamaktaki masonlar bilmektedir ve onların bildiklerini belkide ABD başkanı bile bilmemektedir.

Epey bir kuzeyden gelerek İran, Afganistan, Hindistan ve Anunnaki bölgelerini istila eden Aryan ırk'ta sami ırkla yani yahudilerle araplarla falan yarı üvey kardeş düzeyinde akrabadır,

onlar da bir anlamda kuzey çocuklarıdır ve hep dediğim gibi ezeli tarihsel kavga Ari ve sami kolların yani bu iki kök ırkın arasında gelişmiştir.

Gerçek adlı gizemli Kafka şatosunun içine girmeyi başaramasam bile en azından o kadim taş duvarlarına dokunduğumu hissediyorum.

Evet tüm kadim büyük medeniyetler tıpkı güneş gibi doğudan yükseldi ve batıdan battı.

Yine bir hikaye anlatacağım fakat bu sefer sanırım daha gerçekçi olacaktır.

Rahmetli Zecharia Sitchin yahudi asıllıdır ve bir mason locasına kayıtlı olmuş olma ihtimali var muhakkak, öyledir demiyorum ve kimsenin günahını almak ta istemem , değerli bir araştırmacı ve yazar ama bazı bilgileri saptırmış gibi acaba kasıtlı mı yoksa tesadüf müdür bilemiyorum fakatt ister öyle olsun veya olmasın ben yinede kendi özgün teorimi, inandığım gerçeği, öğrendiklerim ışığında anlatmak istiyorum.

Önce basit bir bilindik masal ile başlayalım, birazda klişe elbette,

Denizdeki 2 balık dost yüzerken biri diğerine şöyle der:

-biliyor musun hiç farkında olmadığımız gerçekler olduğunu öğrendim bu suyun bu deniz dibinin barındırdıklarının dışında yüzeyde çok yukarıda gökyüzünün üzerinde yıldızlar, galaksiler ve gezegenler denen bir takım başka gerçekler varmış,

Bunun üzerinde diğeri cevap verir,

-bilemem belkide doğrudur fakat benim açımdan bir önemi yok çünkü öyle olsa bile ben algılayamıyorum o halde benim dünyam sadece burası ile sınırlı.

Nibiru diye bir gezegen aslında yok ve hiç olmadı fakat bildiğimiz ve nispeten bize yakın sayılabilecek bir kızıl gezegen gerçekten de var ve adı Mars.

Peki nasıl oldu da çöle döndü o gezegen?

Kim bilir ,klişe tahminlerde bulunabiliriz hemen herkesin aklına gelebilecek, nükleer savaşlar, aç gözlülük, hırs, kötü niyet, şeytan, negatif etkiler, doğal afetler, küresel ısınma, vs.

 Evet kim bilir?

Ama o yada bu nedenle bir şekilde yaşanmaz hale geldi o kadim medeniyet, belkide Tiamat'la çarpıştı gerçekten atmosferi delindi belkide ondan ve Tiamat'tan kopan parçalar bizim uydumuz ay'ı ve astroid kuşağını oluşturdu,

kim bilir?

Bilemem.

Bekide gerçekten delinen Mars atmosfer'ininin monoatomik beyaz altın aracılığıyla yalıtarak UV filtresi oluşurmak istediler ve burada Dünya'da, yüz binlerce yıl İgigi'lerle (Kendi işçileri) ve sonrada yarattıkları insana gerçekten altın çıkarttırdılar ama görünüşe bakılırsa sonuçta işe yaramadı.

Belki'de Mars'tak politik düzenleri sosyalist veya komünist bir düzen idi ve bu nedenle Dünya'ya getirdikleri işçilerin buradaki şartların olumsuzluğuna isyan ederek ayaklanmalarına sessiz kalamadılar, boyun eğdiler, işçi kavramı ve sendikal anlayış onlar için önemli idi ve hatta belkide bu yüzden Sovyetler ve Dünya sosyalizm'i aynı Mars gibi kızıl renktedir ve Sirius yıldızı onlar için bir simgedir:)

Peki öyle ise bu durum biyolojik bir köle nesil yaratma fikri ile örtüşüyor mu?

 Belkide insanı yaratırken büyük bir ikileme düştüler fakat mecbur kaldılar.

Bu afet'in öncesinde aynı Superman hikayesinin en başı gibi sınırlı sayıda bir grup Marslı ellerindeki sınırlı sayıda ana gemi ile gezegeni terk etti ve en yakın yaşanabilir gezegen olan Dünya'ya yöneldiler.

Zaten daha önce keşif, araştırma ve koloni amaçlı olarak oraya gitmişlerdi hatta bir miktar araştırmacıları zaten orada bulunuyordu.

Fakat bu seferki göç dalgası hüzünlü tek yönlü ve kalıcı idi.

Bugünkü Antartika kıtası o zamanlar Atlantik okyanusun da idi daha sonra merkeze doğru kaydı ve kayarken battı ve elbette Piri reis'in meşhur haritasında görebileceğiniz gibi henüz buzul ve karlarla kaplı değildi,

güzel bir bitki örtüsü bulunuyordu ve toprakları gayet verimli idi.

Yani özetle yaşamak ve yeniden bir medeniyet kurmak için en uygun alanlardan biriydi ve elbette bunu biliyorlardı daha önceden yapılmış bilimsel keşiflerde bu tespit edilmişti.

Bugünkü Kuzey Amerika ise o zamanlar kuzey kutbu ile birleşikti ve karla kaplıydı.
Peki tüm bunlar ne zaman oldu?

Tam olarak bilemem ama büyük ihtimalle milyonlarca yıl önce, dinazorlar çağından bile önce.

Antartika'ya yerleştiler aynı Mars'ta olduğu gibi gelişmiş yer altı şehirler inşa ettiler ve uzun koridorları kıta altından birbirine bağladılar.

Mu veya Atlantis veya ikisi bir bilemem ve işte artık kurulmuştu.

Bizim şu andaki teknolojimizden çok fazla değil fakat bir kaç yüzyıl daha ileriydiler,

ışık hızına yakın bir hıza ulaşabiliyorlardı, spiritüel anlamda elbette ileriydiler, ruhsal tekamüle önem veriyorlardı, 3. gözleri açıktı ve telepati ile iletişim kurabiliyorlardı.

Belkide Antartika batmadı fakat üzerindekiler bir yada birkaç nedenden dolayı yer altı şehirlerine indiler buda bir çeşit batma gibi algılanabilir,

Piri Reis'in haritasındaki gibi normal hava koşullarına sahip olan Atlantis bölgesi sonraları kalıntılar kar ve buzul tabakası ile kaplandı.

Kristal teknolojisine dayalı bir bilgisayar sistemleri ve data depolama anlayışları mevcuttu, yakın gelecekte bizde de öyle olacak,

Taş binaları mega pillere ve kozmik enerji depolarına çevirme sanatını bilirlerdi, uzun boylu ve iriydiler, (Nephelim) saçssızdırlar ,mavi gözlü ve sarışındılar, kafa yapıları uzak torunları Firavun Akhenaton ve eşi kraliçe Nefertiti gibi uzunlamasına biçimdedir.

Böylesi bir çok kafa tasının arkeolojik kazılarda bulunduğunu zaten biliyorsunuz.

A ve B RH negatif kan gurubuna sahiplerdi,  günümüzde bu kan grubundan gelenler en azından kısmen ve belli ölçüde onların soyundandır fakat azda olsa RH pozitif kan gurubundan olup ta kısmen onların soyundan gelenler de mevcuttur.

Bu Homonoid türün el ve ayaklarının dört veya altı parmaklı olduğu söylenmektedir.

Vücut yapıları bize oranlar daha biçimsizdir, altın ve mücevher takıları severler sembolizm'e inanırlar.

 Bir ana akım kolları bugünkü mason localarının, tapınak şovalyelerinin ve illuminati'nin ve israiloğullarının liderleri diğer ana akım kol ari ırkın ve nordiklerin, germenlerin, germanius'ların atalarıdır.


Ana gezegenleri Mars'ı ve kutsal yıldızları Sirius'u (Ataları Siriuslu'dur) onlara hatırlatabilecek ve onların duygularını harekete geçirecek her türlü sembolü ve takıyı çok severler, Pentegram, Hexegram, Svastika, vs.

2. Dünya savaşı bu iki kardeş fakat sonradan düşman olmuş grup arasındaki çatışmanın sonucu meydana gelen hesaplaşmadır ve aslında bugünde gizliden gizliye yer altında sürmektedir.

Sayıları çok değildi dünyanın öteki bölgelerine yayılmayı hedeflediler tüm gezegeni ele geçirmek istediler.

 Globalizm'e inanırlardı çünkü Mars'taki düzenleri tek dünya düzeni idi fakat elbette nispeten daha küçük bir gezegendir.

Fakat şimdi köle bir sınıfa ihtiyaçları vardı bu gezegendeki ayak işlerini görebilecek.

Antartika'dan kalkan gemiler Önce Eden bahçesi bölgesine indi (bugünkü Suriye) orada genetik mühendisilik bilgilerini kullanarak etrafta gezinirlerken fiziki anlamda kendilerine benzedikleri için dikkatlerini çeken Maymunumsu bir dünya hayvanı ile kendi Dnalarını birleştirdiler.

İçlerinden iyi niyetli ve duygusal olan bir tanesi, bir önder gizli bilgiyi yani tanrıların bilgisini Adem ve Havva'ya öğretmeye kalktı ve yasak Elmadan ısırttı ancak bu iyi niyet ne yazık ki ters tepti ve şeytan ilan edildi,

Adem ve Havva'yı o bahçeden kovan ve sürekli köleliklerini istismar ederek yararlanabilmek adına bilgiyi onlardan sakınan ve muhtemelen oğlak burcu olan liderleri ise tanrı ilan edildi:)

İnsanlar çoğaldı ve bu kökü Mars'lı sözüm ona elit azınlık kesime hizmet adına bilgileri sınırlı tutuldu,

onları uyutmak ve aptallaştırmak için bugün halen medya, futbol, din, magazin, tv yarışma programları ve diziler gibi afyon etkisi olan araçlardan yararlanılmaktadır.

Elbette ileride yeni dünya düzeni ile birlikte insan sınıfı kendi kendini zaten mahvedecektir, yani yapay zekayı geliştirilecek ve sonra farkında olmadan yavaş yavaş robotlaşmanın ve en nihayetinde biyolojik, etten kemikten Android robotlaşmanın iyice gerisine itilecek ve artık tümüyle insan'a ihtiyaç kalmadığından dolayı hızlı bir ebola virüsü benzeri veya başka akla gelebilecek veya gelmedik bir yöntemle tümüyle yok edilecek, ortadan kaldırılacaktır.

Onlar, Marslılar ana gezegenlerindeki kendi kültürlerini yaşatmak istediler, orayı anmak istediler tıpkı ana gezegenlerindeki piramit yapılarını andıran, onlara benze yapıların bu gezegende inşa edilmesine ön ayak oldular,

mesela kısmi bilgiyi Sadece Mısır firavunlarına onların yakınlarına ve kadim rahiplerine öğrettiler, onları aydınlattılar fakat bir şartla, bu bilgileri gizli tutacak ve asla halka anlatmayacaklardı.

Kadim Mısır medeniyeti boyunca bu kural hiç bozulmadı, halktan bilgi sakınıldı, saklandı.
Ve daha önce bahsettiğim gibi bu gelenek bugünde mason localar aracılığıyla ve kıdem sistemine dayalı olarak halen sürmektedir.

Ben hariç tutulmuş olanlardan biriyim, bir istisnayım, ancak 33. derece Mason'a bahşedilebilecek bu kadim bilgiler, sırların sırrı bir nedenle bana bahşedildi,belki telepati aracılığı ile, belki kısmen telepati aracılığı ile ve kısmen benim bilgim,araştırmalarım ve 6. hissim, sezgilerim aracılığı ile fakat büyük ihtimalle tüm bunların bir karışımı:)

Benimle iletişim kurma onurunu bana bahşeden yüce anne ister kozmik ana olsun ,ister galaktik ana ister İsis (Sirius) yıldızı veya inanna veya Sharon (yada hepsi birden) hissediyorum ki onlarında Ana'sı ve kutsalıdır,

ve belkide gerçek neden budur bu nedenle yönlendirmiş yol göstermiş ve telepatik anlamda beni bilgilendirilmiş olabilirler.

Harry Potter'ın felsefe taşı ile aynı şey olan Thoth'un yani Hermes'in zümrüt tabletleri ile yüzüklerin efendisinin gizemli altın yüzüğü arasındaki benzerlikler inanılmazdır, tarihsel süreçte boyunca her ikisi de bir çok kez kaybolur ve tekrar bulunur ve ortaya çıkarlar,

hatta Büyük İskender obsesif bir takıntı haline getirdiği bu tabletleri bulduktan sonra tabletlerin sahip olduğu muhteşem ve güç kudretin yanlış ellere geçmesi durumunda büyük sorunlar yaratabileceğini sezerek kimselerin eline geçemesinler diye bugünkü Libya'da bir yerlerde tabletleri dibi derin bir mağara oyuğuna fırlatıp atar ve ardından bugünkü Hindistan'ı fethe gider yani aynı Frodo'nun yüzüğü Sauron'un ulaşamayacağı bir yer olan derin ayrık vadiye fırlatıp atması gibi.

Fakat sonradan Kapadokya'lı Yunan düşünür Balinas (Apollonius of Tyana) tarafından orada bulunduğu ve Apollonius'un son derece dikkat çekici ve farklı düşüncelerinin ve büyücülük dahi içeren olağanüstü yeteneklerinin ilham kaynağı olduğu söylenir.

Zaten Apollonius bazıların göre gerçek İsa'dır daha doğrusu İsa mitinin gerçek kaynağıdır,

zaten heykellerinden görüldüğü kadarıyla uzun saçlarıyla tip olarak ta İsa'nın genel tasvirine hayli benzemektedir ve bu iddia gayet tutarlı ve mantıklı bir iddiadır.



Çünkü kendisi o dönemin antik Roma dünyasında hayli şöhret olmuştur, Thoth'un tabletlerinden edindiği bilgelik ve belki aldığı kozmik güç ile ile bir asil Romalı ailenin ölen kızını yeniden dirilttiği söylenir (Aynı İsa gibi) bir başka yeni evlenen Romalının eşinin bir cadı hatta bir vampir olduğunu keşvederek ve o Romalıyı evliliğinden caydırarak onu koruduğu söylenir,

bir çok yatalak hastayı ayrıca mucizevi şekilde iyileştirerek hayli şöhret kazanmıştır, hatta antik Efes'te başlayan bir veba salgının bile önüne geçtiği iddia edilenler arasındadır,

Apollonius tam bir bilge, öğretmen, gerçek bir hermit'tir, Majosr arkana tarot kartlarından 9 no'lu hermit'in tam karşılığıdır ve İsa'da elbette öyledir.

gerçekten İsa mit'i ile olan benzerlikleri dikkat çekicidir ve ayrıca Yüzüklerin efendisi'nin teması ile benzerliklerde ayrıca dikkat çekicidir.

Yüzüklerin efendisinin gizemli güçler taşıyan lanetli yüzüğü besbellidir ki Atlantis'li Thoth'un antik Kemet'e yani Mısır'a getirdiği tabletlerdir veya o tabletlerden esinlenilmiştir.

Thoth'un dünya dışı ve büyük ihtimalle Mars kökenli olduğunu düşündüğüm Atlantis uygarlığından miras tabletleri gizemli ilim simyanın ve büyücülüğün temel taşlarıdır.

 firavun Akhenaton ve Nefertiti'nin tahtı devralan 10 yaşındaki oğulları Tutankamon yani Tut'un Thoth'un yani Hermes'in reenkarnesi olduğu söylenirdi ve kimileri Thoth'un Enki'nin büyük oğlu ve hatta bizzat kendisi olabileceğini iddia etmektedirler,

o halde Enoch yani İdris peygamber ile aynı kişi olduğunu düşündüğüm Enki'nin enkarnesi bizzat Tutankamon yani Tut olabilir.

Thoth Antartika'dan kadim Mısır'a indi ve beraberinde kutsal ve yeşil zümrüt taşları üzerine yazılmış ilk ve en kadim kutsal kitabı getirdi.

Öyle ki kadim bilimsel bilgi aracılığıyla bu zümrüt tabletlerin atom yapılarıyla oynanmıştır ve bu nedenle doğadaki hiçbir güç onlara zarar veremez, yok edilemez ve bozulamaz, kırılamazlar ve yakılamazlar.

Büyük İskender Mısır'ı fethi sırasında kutsal büyük piramiti ziyaret etti ve orada inisiye oldu
 aynı İsa gibi, Piramit'in derinlerinde bir mağarada Toth enkarnesi Hermes'in ölüsünün kolları arasında bu 10 adet zümrüt tabletten birini buldu ama ilk ve en eski kadim dille yazılmış olduğundan okuyamadı.

Elbette tahmin edersiniz ki bugün bu kadim ve kutsal tabletler İlluminati'nin elindedir.

Marslı diliyle, Atlantis alfabesiyle yazılmış sihirli sözcükler, nelerdir bunu internet'te araştırarak bulabilirsiniz ve Thoth'un hikayesini okuyabilirsiniz, alıntılamama gerek yok.

Sadece bir özet çıkaracağım, diyor ki bu tabletler "senin bir birey olarak kutsal görevin
karanlığı ışığa çevirmektir".

Ve diyor ki kadim Atlantis'in Mars'lı tabletleri yani o ilk kutsal kitap, "Aşağıda olan yukarıdaki gibidir ve yukarıda olan da aşağıdaki gibidir" (As Above So Below)

Evet ruh evren gibidir onun mikro düzeyde bir temsilcisidir çünkü ona aittir, ondan gelir ve ona gider, evren ruhtur, ruhlar bütünüdür.

"as above, so below, as within, so without, as the universe, so the soul"

demek ki genellikle "Aleister Crowley'e ait olduğu sanılan bu kadim cümleler aslında Atlantis'in zümrüt tabletlerinden, yani Crowley'in yaptığı bir alınt sadece.

Demek ki her şeyi biliyordu, zaten aslında o da yüksek kademelerden seçkin bir mason idi.

Evet ,Mars'taki yaşamlarını buraya uyarlamak istediler ama tam olarak olmadı ,

maya tutmadı, halende uğraşıyorlar fakat nafile, nede olsa farklı biz gezegen ve farklı bir ortam.

İnsanoğlu milliyetçiliği seçti, ülkeler, milletler bazında ayrışmayı seçti, onlar bilginin kaybolması için dilleri karıştırdılar, kasıtlı olarak bir çok yeni dil üretetilmesine öncülük ettiler, bu mevcut ayrışmayı dahada körükledi,

Mars gibi tek bir dünya, tek bir yönetim ve din(  En yakın Sirius, Isis mezhebi), tek bir dil tek bir kur olsun isterler,

 kendi soylarından israiloğullarının veya Germanius'ların himayesinde Kudüs veya Washington merkezli bir faşist yeni dünya düzeni olsun isterler.

Tek bir dünya halkı benimde hayalim ama böyle otoriter ve faşist bir yönetim anlayışıyla değil.

 mesela şudur, bilgiyi sadece o zamanlar olduğu gibi yüksek dereceli kadim rahiplere, elit bir azınlığa ve sözümona sanatçılara veya iş adamlarına anlatıp insan denen varlığı aşağılayamazsın, hiçbir şeyi halktan gizleyemessin, saklayamassın, saklamamalısın ve onlar adına neyin doğru ve neyin yanlış olacağına sen karar vermemelisin,

hatta ataların bizzat onların yaratıcısı olmuş olsa bile, adeta tanrı gibi olsan bile yineden buna hakkın yok çünkü bu bir çeşit küfür, ırkçılık ve aşağılamadır, hor görmedir.

Şimdi yeni Mars projeleri gündemde, 3 boyutlu yazıcılarla inşa edilerek oluşturulacak son derece gelişmiş insan'ı yaşatmak hayatta tutmak adına teknolojik anlamda ne varsa içine entegre edilmiş, yapay zeka ile donatılmış uzay evleri ve güya tüm bu çalışmalar insanın Mars'ta kolonileşmesi için, ve bizde bunu yedik:)

fakat aslında durum dediğim gibi aynı "Elysium" filminde olduğu gibidir, tüm bu gelişmeler eğer insan nesli kontrol altına alınamaz, sayıları son derece azaltılamaz ve yeni bir totaliter dünya düzenine geçiş sağlanamaz ise burayı ne haliniz varsa görün diyerek terk edip gitmek içindir.

Bu B Planlarıdır.

Ana gezegene dönüş, Elon Musk'ın hayallerini süsleyen karbondioksit tetiklemesi ile yaşamı yeniden orada yapay olarak ve sıfırdan her şeyi yeniden başlatmak.

Ama orada yeterince karbondioksit olmadığı yolunda üzücü haberler de geliyor:)

Bir bakımı haklı olabilirler insan doğaya zarar veriyor, doğa ile orantısız şekilde çoğalıyor küresel ısınma falan filan, bir çıkış yolu arıyor olabilirler,

genetik mühendislik yolu ile insan'ı yaratmış olmaktan büyük bir pişmanlık duyuyor olabilirler,

belkide durumun bu kadar vahim olabileceğini ön göremediler, insan umduklarından çok daha hızlı ve fazla üredi, kapasite ihtiyaç fazlası idi,

bir çok insan atıl duruma düştü .
Nietzche ve Hegel'in anlattıklarından yola çıkarak (yeni için eskinin tümüyle yok edilmesi gereklidir) taş üzerinde taş bırakılmamalıdır felsefesi ile hareket etmeye çalışıyor olabilirler,

öyle anlaşılıyor ki GDO'lu gıdaları, yapay yaşam şeklini, obeziteyi sigarayı ve kötü beslenmeyi tetikleyerek insan ömrünü kısa tutma yöntemi de çok fazla işe yaramadı.

Elbette Antartika'da yani eski kadim Atlantis'te Mars'a kolay ve hızlı geçiş sağlayan bir yıldız kapısı kurduklarına da inanıyorum ve muhtemelen Büyük piramit'in altlarında bir yerlerde bir tane daha var.

Ve ayrıca sanırım kuzey ve güney kutupları arasında hızlı geçiş sağlayan bir kapı daha var.

O devasa kadim şehirler, Agartha Şambala ve yanlarında nazi yenilgisinden sonra Antartika'ya kaçarak yeni bir ufak Nazi yerleşim birimi kuran ve 4. Reich'i yani yeni dünya düzeninin bu sefer Hitler yerine Tapınak şovalyeleri ile, Bidirberg Grubu yani İngiliz ve Amerikalı dostlarıyla kurmak adına ortak çalışmalarına devam eden Almanlar.

Düşen Melekler (Fallen Angels) 
dün gece balkona çıktım ve Ay'a oldukça yakın duran bir yıldız kadar parlak Mars'a baktım, orada tepemde bana sesleniyordu adeta,

"Eveet buradan düştüler o melekler bak zaten bende ironik şekilde aynı düşmekte olan bir yıldız gibi duruyorum yani aynı Venüs gibi, ben kızıl gezegenimmm, Nibiru ile karıştırılan ve kadim bir hikayesi olan sana en yakın hüzünlü gezegen."

Ve şöyle devam etti:

"Bir zamanlar en kadim yüksek Sirius medeniyeti benim topraklarımda yükseldi, ama şimdi sadece çorak, terk edilmiş,boş ve hüzünlü buraları.

Fakat yeniden yeşereceğim, yeniden şekilleneceğim, kurumuş derin vadilerime masmavi huzurlu sular yeniden dolacak, bana dönecekler, bana gelecekler ve aynı şeyler hiç ders almamışçasına yeniden yaşanacak,

hem burada ve hemde orada, bir kısır döngü misali.

Evet orada seni, sizleri yarattılar, aynı açgözlülük aynı hırs, hiç ders almamışçasına:)"

İşte böyle fısıldadı kızıl gezegen bana.

Elbette Marslı atalarımız teorisini ilk dile getiren ben değilim zaten böyle bir teori var ve çeşitli kaynaklarda anlatılıyor

ancak çok yüksek sesle dile getirildiğini söyleyemem.

Oysa ortadaki en mantıklı teorilerden biridir, örneğin Zecharian Sitch'in in Nibiru'su ortada bile olmayan gözle görülemeyen bir gezegendir 3600 yıllık yörüngesel döngüsünü sürdürürken hangi güneşle aydınlatılmaktadır etrafından onunla birlikte bu yörüngede dönen bir yıldız mı vardır?

Bu tür sorular ister istemez akla belkide böyle bir gezegenin hiç var olmadığı gerçeğini getirmektedir.

Fakat bu gezegen'e atfedilen kızıl renk Mars'ı çağrıştırmaktadır ve bu tesadüf olamayacak kadar dikkat çekicidir.

Mars teorisi Uzak geçmişimizle ve insanın yaradılışı ile ilgili bu ve benzeri teorilerden çok daha mantıklıdır, akla yakındır, bir defa ışık hız bariyerini geçmeden ve mevcut fizik yasalarını çiğnemeden makul bir hızda ulaşılabilecek mesafededir,

biz bile çok yakında muhtemelen oraya gideceğiz ve orada kolonileşeceğiz, atmosferik koşulları Dünya'ya kısmen benzemektedir şu anda yaşam imkanı olmasa bile uzak geçmişte büyük olasılıkla olmuştu, bunu bilimsel bilgi'de kabul etmektedir çünkü yer yer buzul ve su kalıntıları mevcuttur,

su demek yaşam demektir ve orada bakteriyel ve tek hücreli düzeyde yaşam belki bugün bile var halen araştırılıyor.

Mars Curiosity gezginci cihazının yolladığı resimlerin Nasa tarafından kasten photoshop'lanarak resmi sitelerinde yayınlandığını ve kamuoyuna bu şekilde sunulduğunu biliyoruz

kasten o resimlerin renkleri kırmızılaştırılıyor, Mars'ın mevcut bir atmosferi olduğu halde yokmuş gibi gösterilmeye çalışılıyor yani ölü bir gezegenmiş izlenimi verilmeye çalışılıyor ve bu durum elbette şüpheleri kuvvetlendiriyor.

Bu teoriyle ilgili kanıtlar çok sağlam bilindik şeyleri uzun uzadıya tekrarlamakta istemiyorum, herkesin bildiği gerçekler;

 örneğin Nasa'nın 70'lerden kalma bir fotoğrafında açıkça görülebilen ve sonradan örtbas edilen Marsın Cydonia bölgesindeki o meşhur insan yüzü, ayrıca 5 kenarlı ve açıkça görülebilen piramit,


ve bir çok başka doğal olmayan insan yapımı izlenimi veren oluşum, cisim, betonerme binalar, yollar, kanallar,vs .

Aıkçası büyük bir medeniyetin izlerini her türlü biçimde yansıtan görüntüler ve lekeler ve hatta gitar çalan bir kedi:)



Mars'taki yüzeysel anormallikler sayılamayacak kadar çok fazla ancak Nasa ve hükümetler bu konuda elbette sessiz ve görünüşe bakılırsa sessiz kalmaya devam edecekler:)

Kısacası Marslı uzaylılar teorisi her bakımdan desteklenebilecek gayet anlaşılır ve kolayca savunulabilecek bir teoridir.

Geçmişimizde Homo Erectus sonrası kayıp bir halka olduğuna ve İnsanın ve medeniyetlerin hiçbir dış etki olmaksızın hop diye birden bire ortaya çıkmadığına kesin gözüyle bakılabilir,

neden doğada insan benzeri bir akıl kapasitesine sahip bir başka canlı yoktur, her şey ortadadır, insanlıktan saklanan büyük sır işte budur Mars'tan gelenlerin soyundan, kanından gelenler bugünde halen dünyayı yönetmektedir, insanlık onlar için kukla gibidir,

her şeye onlar karar vermekte, tüm gidişata onlar yön vermektedir, savaşa ve barışa, büyük küresel çatışmalara, kaos'a büyük toplumsal hareketlere ve isyanlara sadece onlar karar verirler,

onlar en büyük provokatörlerdir, modayı bile onlar yönlendirir, insanlar onların belirlediği ve istediği giysileri, kıyafetleri giyerler, onların istediği şekilde yaşarlar, sistem budur.

Aralarından uzak geçmişlerinde onların gezegeninde var olan sosyalist anlayışı buraya taşımak ve uyarlamak isteyen iyi niyetlileri ve pozitif olanları da elbette vardır ama belkide diğerlerine baskın gelememişlerdir,

 iyi kötü karşıtlığı evrenseldir aşağıda olan yukarıdaki gibi derken aynı zamanda mikro ve makro kozmos'ta kastedilmektedir atom ve molekül bazında ve daha derinde qunatum fiziğinde olan biten ne ise evrende ve derin evrende olan biten de odur.

Antartika merkezli Atlantis daha önceki Mars medeniyetinin izlerini taşıyan global bir düzendi,

Dünyanın her yerinde kolonileştiler ve yayıldılar, Antik Sümer, Antik Mısır, Mayan, Inka Antik Yunan ve roma medeniyetleri hep onların kültürlerinden ve medeniyetlerinden doğdu ve izlet taşıdı.

Sadece toplumun önde gelenlerine önderlerine ve onların soylarından olanlara anlatıldı gizli gerçekler

 ve toplumlar aptal yerine konarak onlar ve onların soyları tarafından sadece kullanıldılar.

İskender'ler, Napolyon'lar, Hitler'ler aracılığıyla globalist sistemi tam olarak oturtmak istediler, ama tam olarak halen başarılı olamadı.

 Ve şimdi Illuminati aracılığı ile yüksek masonlar, tapınakçılar aracılığı ile arayış devam etmektedir.

I KNOW THAT THERE ARE EVEN PURE PLASMA ALIEN BEINGS IN THIS UNIVERSE WHO ARE INTELLIGENT

AND THAT MEANS EVEN STARS MIGHT BE INTELLIGENT

AND WE CALL IT ASTROLOGY

MABE THE PHARAOH AKHENATEN WAS RIGHT

MABE OUR SUN IS INTELLIGENT AS WELL

Güzel dedim, evet devam edelim bunlar elbette küresel ısınma konusunda çok rahatsızlar fakat çevre duyarlılıklarından dolayı değil, açığa çıkacakları için, karlar ve buzul tabakaları eridikçe Antartika'da bulunan istasyonları, binaları, yapıları kısacası gerçekler ortaya saçılıp dökülüyor ve dökülecek işte ondan.

1938'lerde Naziler Antartika'yı keşvederken bu Marslılar'ın iri yarı ve çok uzun boylu ölü bedenlerini oldukça deforme olmuş bir halde buldular, elbette yer altı şehirlerini de buldular ve oraya bir Nazi üssü kurdular.

1948'dek Nazileri ezmek amaçlı "High Jump" operasyonu sonrası Amiral Byrd kafayı yedi, operasyon sırasında ortadan bir 3 saat kaybolmuşluğu var o kesin,

işte o sırada uçağının kontrollerinin Marslılar veya Naziler tarafından ele geçirildiğini yer altına çekildiğini ve Nordik görünümlü sarışın biri tarafından ona söylev çekildiğini günlüklerinde anlatır,

sonra tekrar uçağına bindirilmiş bir süre sonra uçağın kontrolü teslim edilmiş ve yollanmış elbette sonraları sözde intihar etti,

kaldığı hastanenin 6. katından ufacık bir pencereden atladı (elbette aslında öldürüldü ve intahar süsü verildi).

Çok normal çünkü bu konu halen bugün bile bu Dünyanın en gizli ve örtbas edilmiş konusudur, Marslıların (yada Atlantisliler veya belki Orion ve Siriuslular'da diyebilirsiniz) bir ana gemisinin Antartika'da çekilmiş resmi bir ara Google Earth'te kazara belirmiş ve sonra hemen ört pas edilmişti:)

4. Reich yükseliyor, aşırı sağ eğilimler hemen hemen tüm dünya'da yine rağbet görmeye başladı ve tetikleyicisi bunlar.



Anlattığım tüm kayıp bilgiler çok daha detaylı, ayrıntılı şekilde kadim İskenderiye kütüphanesinde bulunmaktaydı,

daha önce de dediğim gibi o kütüphanenin yanmış olması tarihsel anlamda en büyük kayıplardan biri hatta diyebilirim ki en büyüğüdür, tam şeytanlık bir iştir, şeytancadır en değerli kadim bilgiler yok olup gitti ve böylece cehalete büyük bir geçiş kapısı açılmış oldu.

Dediğim gibi Marslılar-Atlantisliler teorisini destekleyebilecek somut kanıt çoktur bu teoriyi savunmak son derece kolaydır, Şanlı Urfa'daki 12 bin yıllık Göbeklitepe'yi hatırlayın,

tüm geleneksel arkeoloji ezberlerini bozmuş olan bir yerdir, son yapılan arkeolojik çalışmalar insanoğlunun yüz binler hatta milyonlarca yıldır yeryüzünde var olduğunu göstermektedir.

(Elongated Skulls) uzunlamasına kafatası kalıntıları Peru'da bir çok farklı yerde bulunmuş ve üzerilerinde yapılan DNA testleri açıkça insan kalıntısı olmadıklarını göstermiştir.



Boşuna Mısır firavunlarına "Sons of Gods", "Tanrıların Oğulları" denmiyordu, çünkü gerçekten de bir anlamda öyleydiler. Onlar Marslıların, Atlantis'lilerin çocuklarıydı.

Herşey apaçık ortadadır, gizem büyük ölçüde benim açımdan çözülmüştür ,Enki,İnanna ve diğerleri aslında hepsi Atlantisli'idir ve dolayısıyla Marslı'dır ve özde Sirius'lu ve belki Orion'lu veya Aldebaranlıdırlar ama birde Alpha Draco faktörü var elbette.

Mısır'da yükselen o görkemli piramit ve sfenks antik Atlantis'lilerin eseridir benzerleri ve dahada görkemlileri Atlantis'te Mars'ta Sirius'tadır.

Aslan gövdeli sfensk'in üzerinde estetik anlamda uyumsuz ve bariz şekilde daha küçük duran Ramses II'nin insan başının sonradan yapıldığını ve orjinal halinin aslında bir aslan başı olduğunu biliyoruz,

 Aslan tüm tarihsel büyük medeniyetler ve kültürler boyunca aynı yılan gibi sık rastlanan önemli bir figürdür,

 Belkide bu sfenks'ten bir tane 'de diğer tarafa zıt yönde bakan vardı yani biri aşağı Mısır diğeri yukarı Mısır'a bakıyordu fakat anlaşılan o kayboldu burada söylemeye belki gerek bile yok ama Mısır'ın kudreti ve gücü vurgulanmak istenmekte idi belli ki.

Kimine göre bu başın değiştirilme nedeni II. Ramses'in egosudur, kimine göre ise orjinal baş bir depremle doğal bir felaket sırasında kırılmış ve yok olmuştur.

Arkeolojik veriler büyük piramitin ve sfensk'in söylendiği şekilde 2500 yıl önce firavun Kufu zamanında değil çok daha eski zamanlarda yapıldığını göstermektedir ve hatta neredeyse kesin gibidir.

14 bin yıl önce Thoth ve Atlantisliler'ce yapılmış ve 12 bin yıl kadar önce büyük tufanla birlikte Atlantis batmıştır,

batmadan öncemi sonramı yapıldıkları halen tartışma konusudur.

Atlantis battıktan sonra anlaşılan zamanla daha aşağı güneye doğru kaydı ve epeyce büyük bir kısmı bügünkü Antartika kıta'sının altına girdi ve orada gizlendi,

bir diğer kısım bugünkü Amerika kıta'sının doğusu ile birleşti, geri kalanı ise dağıldı ve yok oldu.

Yani bir anlamda Antartika kıtası Atlantis'tir, gerçek o buzul katmanlarının altında yatmakta ve kasten gizlenmekte, insanlık önünde bu gerçek ortaya çıkarılmamaktadır.

Diğer dikkat çekici ve ön çıkan akıllı yaşam olduğu gerçeği doğru olabilecek bazı merkezler şunlardır:

Nazi Almanyası spiritüel grupları, gizli cemiyetleri ve uzun saçlı vril tarikatı cadılarının (işin ilginci tersine onlara vril rahibeleri denirdi) hayli önemsediği ve ileri bilgi aldıklarını iddia ettikleri sözde Ari ırkın bulunduğu orion kemeri üzerinde yükselen ve parlayan, boğa takımyıldızına bulunan (Hitler boğa burcu idi) 65 ışık yılı uzaklıktaki Aldebaran gezegeni,

yine boğa takımyıldızında bulunan 7 kız kardeşin buluştuğu (heights) yani yüksekler kelimesiyle ilişkili (ve elbette Hypatia ile) (ve ayrıca antik yunanca'da Yağmur kelimesi ile) 153 ışık yılı uzaklıktaki Hyades'tedir (ayrıca unutmamak lazım venüs gezegeni sadece terazi'yi değil boğa burcunu'da yönetir,)

masmavi görünümüyle büyüleyici 385 ışık yılı kadar uzaklıktaki Nordiklerin bulunduğu söylenen ve kuzeyli, iskandinav ve germen sarışın ırkın ataları olduğu iddia edilen Pleiades ayrıca çok ileri bir medeniyet oldukları söylenen Arkturus ve Arkturuslular ayrıca boğa, aslan ve yay takımyıldızı bölgeleri.

36 ışık yılı uzaklıktaki Zeta Reticuli ve Alpha Centauri.
Orionluların ve Zeta Reticuli'lilerin the greys tipinde olduğu söylenmektedir daha önce yazmıştım
the greys grubu biyolokik androidlerdir, etten kemikten çok gelişmiş robotlar, duygu bilinçleri yoktur ve kollektif şekilde hareket ederler ancak aynı tipte veya benzeri gerçek uzaylılar olabileceği de söylenmektedir,

her ne kadar uzun boylu olanı kısa ve saha kısa boylu olanları vs. görünümler arasında ilk bakışta fark yok gibi gözükse de dikkatli bakınca fark bariz şekilde görülürmüş, robot olanların gözleri parlak ve donuk iken gerçek olanlarınki humanoid ve canlı bakarlarmış,

altta solda gerçek sağda ise yapay yani hayali ve simgesel örnek.



bu Marslı ve Atlantislilerin ve onların soylarından gelenlerin yeni sayılabilecek icatlarıdır, yani the greys'ler de onların kontrolünde ve emrindedir, gerçek bir grey görünümünde yola çıkmış olabilirler, yavaşça yapay zeka ile birlikte insanın yerini almaktadır ve tümüyle alınca insana ihtiyaç kalamayacak ve toptan ortadan kaldırılacaktır,

ayrıca insan dna'sı ile melezleme yoluna gidilerek bir başka ırk daha yaratılmaya çalışılmaktadır, bu "hybrid" nesil alttan alta gizliden gizliye giderek insan içine karışmakta ve çoğalmaktadır, adeta sessiz bir istila söz konusudur,

 geçiş evresi için böyle bir hazırlık belkide gereklidir ve geçiş aşamasından onlardan özellikle yararlanılacaktır.

Fakat bunlardan çok daha gerçek olma olasılığı olan ve benim çok daha fazla önemsediğim teori sözettiğim (Mars-Atlantis-Antartika-Anunnaki) bağlantılı teoridir, esas üzerinde durulması gereken ve bizi ilgilendiren bu gerçekliktir.

Ben söz konusu Marslı & Atlantislilerin epifiz bezlerinin bize oranla çok daha gelişmiş olduğunu düşünüyorum, epifiz bezinin öneminden daha önce söz etmiştim,

telepatik, psijik, telekinetik, boyutsal ve diğer olağanüstü yetenekleri büyük ihtimalle bu nedenledir, RH negatif kan grubunun yanı sıra renkli gözler ve özellikle mavi gözler dikkat çekicidir, dünya'ya getirdikleri ve insan nesline karışmış diğer bir özellikleri olabilir.

Superman filmlerini anımsayın Clark Kent kent yaşamı içerisinde büyük metropol de insanların arasına karışarak gizlenir, superman insanların arasında kamufle olmuş Marslılar'ı, Atlantislileri sembolik olarak temsil eder, insan'a oranla üstün güçleri,yetenekleri vardır Superman hikayesi elbette bir tesadüf değildir.

İnanna ile birlikte Nanna (ay-Tanrısı) Babil'de ve Asurlular da (Sin) ve Sin ingilizce'de günah demektir hatırlayalım,

Nanna Inanna'nın ataerkilliştirilmiş versiyonudur, anlaşılan Inanna yeryüzüne gece inmişti, belkide dolunay zamanı:)

Şmaş ise yine Babilliler'de güneş tanırısıdır, Yani Ra'dır Horus'tur ve elbette İsa'dır:)

inanna ve nanna kelimelerinden nine, anne, ana ingilizce'deki nanny gibi kelimeler hemen çağrışım yapacaklardır,

Antik medeniyetlerde ve özellikle antik Mısır'da durum erken bronz çağı seviyesindeki bir medeniyetin içine karıştırılmış, sıkıştırılmış ve tuhaf derecede sırıtan yüksek teknoloji ve medeniyet şeklindedir,

 aslında ayni durum Nazi Almanya'sı için de geçerliydi, 1930'ların 40'ların teknolojik gelişim seviyesinde olması gereken bir Avrupa ülkesinin teknolojisine çok daha ileri seviyede bir yüksek teknoloji karışmış gibiydi, uzaktan kontrollü patlatılabilen bombalar, tanklar, V1 ve V2 roketleri, ilk güdümlü füzeler tuhaf tek kişilik denizaltılar, vril projesi, çan şeklinde ve bugünkü modern Ufo'ları andıran uçan daireler vs.

 O generallerin parıldayan kıyafetleri, semboller ve inşa etmeye çalıştıkları yeni Almanya adeta Atlantis'in bir başka modern versiyonu gibidir.

Peki bu durum neyi gösterir?

Elbette şunu, her iki zaman diliminde de hem antik Sümerler, Mısırlılar, kadim uygarlıklar ve hem de Nazi Almanya'sı aynı ortak kaynaktan yüksek teknoloji yardımı almışlardır ve bu kaynak dünya dışı kökenlidir, Marslı-Atlantis'li tanrılar.

Elohim, tanrılar onlar buraya indiler, düştüler (fallen angels),insanı yarattılar, sonra parayı ve vergiyi insana icad ettirdiler, para başlı başına bir sömürü aracı idi,

ona muhtaç olacak olan insanlar ister istemez koşulsuz itaate zorlanacaklardı, yok pahasına emeklerinin, alın terlerinin tanrılar ve onların soylarından gelenler sömürülmesine müsaade edeceklerdi.

Mars-Atlantis-Anunnaki grubunun içlerinde emperyalist olanlarına karşıt olarak sosyalist hatta aslında anarşist olan kollar vardı, Komünist Sovyetlerin ve anarko-komünizm'in pentagram yıdızını anımsayın,

onların içinde sanıyorum vejetaryen olanları da var yani et yeme anlayışının ilkelliğin bir formu olduğunu düşünüyor olabilirler, belki Mars'ta onların eski ana uygarlığında et yenmiyordu fakat burası Mars değil bir başka gezegen, özetle onlarda kendi içlerinde ayrışma ve çatışma içindedirler, bir çok farklı ırksal çeşitlilikleri de elbet mevcuttur, aynı bizler gibi.

Nazi Almanya'sının Aldebaran yıldızı aryan medeniyeti olarak algıladığı ve Sitchin'in Nibiru'lu Anunnaki medeniyeti olarak bahsettiği medeniyet bana göre Orion ve Sirius kökenli olması muhtemel Mars-Atlantis medeniyetidir.

Kolonileri Mars'taydı diyeceklerdir, tam tersi, bizzat Marsta idiler ve başka yerlerde kolonileri vardı, aynı dünya gibi,

Maria orsic ve arkadaşları uçan daire yapımı bilgisini ve diğer bilgileri işte bu kolonilerden birinden aldılar, belkide Aldebaran kolonisidir kim bilir:)

Museviler onlara rakip olarak görünen ve varlığına tahammül edemedikleri bir başka fakat aynı kökten egemen ırk idi,Germenlerin Nietzche'sine Wagner'ine yetenekli mühendislerine karşılık Musevilerden örneğin Freud gibi Bakunin gibi Marks gibi tarihin akışına yön veren üstün düşünce adamları çıkabiliyordu ve bu nedenle Musevi'leri ortadan kaldırarak yeryüzündeki tek egemen aryan ırksal sınıf olmak istediler, kendi inanışları ve düşünce biçimleri bence bu şekildeydi.

Boğa takımyıldızına, Hyeds's a ve Aldebaran yıldızına biraz daha yakından bakalım,

Bu yıldız güneşin 44 katı kadar büyük, yani Sirius'tan bile büyük, (Türkçesi Hyades kümes yani Boğa veya öküz kümesi diyebiliriz) önünde duruyor fakat 350 bin yıl kadar önce ayrı duruyordu ve o dönemde gökteki en parlak yıldızdı hatta Sirius'u bile gölgede bırakıyordu,

şimdi ise Arcturus yıldızından sonra en parlak yıldızlardan biri sanı 13'üncü, binary sistem bir yıldız daha var ona eşlik eden ve adı ilginç şekilde "Sol"

Aldebaran yıldızının diyer adı ise planet "A" yani adının baş harfi yani eski sami dili kenan grubu dillerinden mesela Fenikelilerin dillerinde veya ibranicede Alef,Elf,Elif,Sonradan antik yunancada Alfa yani başlangıç yani ters çevrilmiş haliyle öküz yada boğa kafasına benzeyen şekliyle A harf.

"Alulim" bu isim Eridu Sümer şehrinin ilk kralının adıymış: (lim) İbranicede halk veya insanlar demek yani Alu halkı yani Aldebaran halkı ve onların soyundan gelenler:)

Elohim,Aleim, Alulim, Eridu Enki'nin şehri idi o a halde Enki (Ea) belkide Aldebaran'lıydı.

Birde aynı Nibiru yani Planet X gezegenine benzer biçimde bilimin ne onayladığı ve kabul ettiği nede reddettiği yaklaşık Jupiter büyüklüğinde bir dev gezegen daha var oda Aldebaran yıldızı yörüngesinde dönmekte ve adı Planet B veya Aldebaran B buda ilginç ayrıca Aldebaran yıldızına eşlik eden 2. bir cüce yıldız daha var ve onunda adı "Sol" bu daha da ilginç:)

onun ise ömrü dolmak üzere yavaş yavaş içine çöküyor yakında patlayarak kara deliğe dönüşecek ve söylentiye göre patladığında değil Aldebaran B gezegenine dünya'ya bile büyük zarar verecek yakıp yıkacak kavuracak, dünya Venüs'ten bile daha sıcak bir gezegen olacak çünkü Aldebaran sistemi böyle bir ölçekte zarar verecek kadar gezegenimize yakın durmaktadır.

Konumuza dönelim 350 bin yıl kadar önceki konumu itibarıyla Aldebaran Düya'ya Sirius yıldızından bile daha yakındı, 21.5 ışık yılı kadar Sirius ise 25.2 ışık yılı kadar uzaktaydı.

(Bu arada 350 bin yıl kadar önce dedik tanrıların dünyaya gelmesiyle kesişen bir zaman dilimi olabilir mi?)

Daha farklı bir konumdaydı ve zamanla Hyades kümesi ile örtüşerek önünde durur bir konum aldı, düşünün sarımsı turuncu rengiyle dünya'dan çok parlak bir şekilde kırmızı dev bir yıldız gibi gözükmüş olmalı.

Adeta bir boğa yada öküz kafası yada gözü gibi belkide meşhur üçgen içindeki Illuminati gözü gibi, veya İsis'in gözünün içi gibi, ayrıca Aldebaran yıldız Orion kemeri çıkışı sonrası aynı çizgideki ilk parlak yıldızdır.

Yani kapılardan diğer bir deyişle kozmik geçitten sonraki öte alem veya herkülün sütunlarının ötesinde çıkıştan sonraki ülke, kadim Atlantis.



Oldukça dikkat çekici. 16 derecelik 30 saat ve 33 dakikalık bir yörüngesel sapması var 33. dakika kısmı da Masonik hiyerarşi deki tepe seviye olan 33. basamağı çağrıştırıyor gerçekten,

ciddi parlaklığı nedeni ile gökte bulması en kolay yıldızlardan biri.
Neden alfebe A harfi ile başlar ve Z ile biter, Alpha ve Zeta?

Acaba Dogon kabilesi bu yüzdenmi boğa başlıkları takıyordu?

Bu yüzden mi tarih boyunca boğa kutsal bir hayvan sayıldı?

Bu yüzden mi Minos uygarlığında ona tapıldı ve Apis öküzü başında bir üçgen Mısır mitolojisinde  birdenbire beliriverdi?

Acaba iki ırk arasındaki kavga, germenler ve yahudilerin kavgası aynı zamanda Musevileri, ayrıca ABD ve İngiltere'yi temsil eden orion kemeri öncesindeki Sirius yıldızı ve sonrasındaki Aldebaran yıldızları arasında mıydı?

Yani bizim yıldızımızın çocuk güneşimizin anası olabilecek 2 dev yıldız, acaba yüz binlerce yıl önce dünyaya bu iki yıldızın çevresinden gelen 2 farklı dünya dışı yaşam formu mu var,

ve bu ikisi arasında o zamanlardan kalan bir husumet bir çekişme mi var?

Acaba batık Mars onlardan birinin kolonilerinden birimiydi?

Görüldüğü üzere Atlantis-Marslı teorisine rakip olabilecek Nazi Almanyası'nın inandığı Aldebaran-Atlantis-Anunnaki teorisi de aslında oldukça akla yakın ve mantıklıdır.

Yani en azından aksi ispatlanamamış bir teoridir, acaba Sitchin bu gerçeği Mason camiası adına gölgeleyebilmek için mi Nibiru teorisini ortaya attı?

Olabilir mi?

Nazilerin bu gerçeği dışa vurmuş olması bastırılmış örtbas edilmek istenmiş olabilir mi?

Evet oldukça mantıklı neden olmasın?

Belkide gerçekler insanlığa unutturulmak istendi veya kafa karışıklığı yaratılmak istendi?

Örneğin herkes şunu soracaktı:

Nazilerin Aldebaran hikayesi doğru ise Mars neyin nesi?

Ya Peki Pleiades'liler kim?

vs.

Oysa aslında Pleiades'lilerde Anunnaki,onlarda aryan ırkı olarak nazilerin ataları sayılıyorlar,

hatta onlarda Aldebaran'lı sayılırlar, Boğa takımyıldızında üstte pleiades, altta Hyades ve onun altında Aldebaran yıldızı konumludur yani bir aile gibidirler:)

görünüşe göre basitçe boğa takımyıldızı aryan bölgesidir bile diyebiliriz:)

 Nibiru gezegenin aslında hiç var olmadığını var sayar isek geriye ya Atlantis-Mars yada Aldebaran-Mars teorisi kalır,

Kesin gerçeği bilmesem de çok yaklaşmış olabilirim,

Şöyle de olabilir Aldebaran gezegeninden bir kısım tanrılar, yani elohim yeryüzündeki hem sami hemde arı ırkın ataları çeşitli nedenlerle Mars'a indiler ama orası da bozuldu ve sonra Dünya'ya indiler.

Zaten Pleiades takımyıldızında ve ötesinde bulunan ait çok satıda benzer dünya dışı aryan medeniyetlerden birinin adınında "Elohi" olduğunu öğredim Tevratta yani eski ahitte sıkça geçen Elohim kavramı ile arada sadece tek bir "m" harfi var.

Örneğin bir diğer kardeş Pleiades medeniyetnin adı Electra bir diğeri Atlantis ve bir başkası Tygeta'dır.

Atlantis'e yada Antartika'ya, belkide Atlantis zaten Antartika'dır ve sonra oradan yer altı şehirlerine, Agartha,Ya şambala'ya,

Yani Tibet lamalarının zaten bildikleri o gizemli yerlere, Sümer bölgesine, Mısır'a vs.

Belkide Enki sarışın ve mavi gözlü bir pleiades kökenli Aryan Aldebaran'lı olarak Ari ırkın babası ve üvey kardeşi Enlil bir başka uygarlığın soyundan gelme bir Aldebaran'lı olarak Sami ırkın babasıydı,

kim bilir ama ilk Dna mutasyonu Enki'nin DNA'sından İnanna rahminde gerçekleştiğine göre büyük ihtimalle Adamu yani Adem Sarışın ve mavi gözlü idi:)

ve hatta "Eve" yani "Havva" bile

ama sonraları Enlil Dna'sı da manipüle edilmiş olabilir.

Veya belki hepsi sarışın ve renkli gözlüydü ve ilk insanda Genetik Dna yapısı baskındı fakat İnsanı genetik'lemek için alınan Maymunumsu DNA farklı ırksal kökeni nedeni sonradan gelen insan neslinde zaman zaman baskın çıkarak sami ırka yansıdı,

eğer öyleyse Hitler Almanya'sı tezinde bir ölçüde ve bir anlamda haklı demektir ama tam olarak değil çünkü sonuçta bu iki ana damar yarı kardeştir:)

Ve Biraz Daha Aydınlık:
Melammu = Shining Ones= Anu = Elu = El = Elohim = Eloah = Elohi = Allah
Aleph=26 numorik sayı değeri=1
26+1=27
Sayısal kökü=9
Al-Dabaran kelimesi (Aldabaran/Aldebaran)= 9
A=1, L=3, D=4 B=2,R=9,N=5
Aleph=Boğa takımyıldızı, Öndeki Boğa (The Bull in front)
EL= TARU = BOĞA = YAHWEH
AL (EL)-DABAR-AN
ANU=BULL=BOĞA

Sümer Mitolojisi,:
Gu, Gal, An. Na= The Great Bull of Heaven, GU. AN. NA, Bull of heaven, Taurus veya boğa başı = Aleph

Gılgamış destanı:
Alu = Kutsal Boğa

Bu arada Google, Yahoo gibi arama motur'u adları bile muhtemelen bu kelimelerden türeme:)

Ben muhtemelen fiziken veya ruhen veya her ikisi birlikte Anunnaki'yim ve Aldebaran soyundan gelmeyim.

Peki ama mavi gözlü ve sarışın olman gerekirdi diyeceksiniz?

 Hayır pekte öyle sayılmaz, daha doğrusu o kadar basit değil, yukarıda anlatmaya çalıştım, ille öyle olması gerekmiyor:)

Bu arada büyük önder rahmetli Atatürk mavi gözlü ve Sarışındı aslına bakarsanız, ve 9 sayısına özel bir ilgisi vardı değil mi?

Maria Orsic ve diğerlerinin Aldebaran'a döndükleri söyleniyor ortadan kayboldular ama bence Antartika'dan Kuzey Kutbundan veya Tibet'ten yer altındaki gizli aryan şehirlerine indiler.

Orsic ve arkadaşlarının Aldebaran'dan medyumsal yetenekleriyle aldıkları Uçan daire yapımı bilgisinin Jodie Foster'ın "Contact" filmine yansıdığını ve orada ima edildiğini söyleyebiliriz,

zaten bende o filmi sinema'da izlemiş ve çok etkilenmiştim aynı Star Gate'i sinemada izlediğim ve ışınlanma ve geçiş sahnelerinde ağladığım gibi.

Belkide Stargate'in en köklüsü Aldebaran ve Tibet arasındadır veya Aldebaran ve Büyük piramit'in altı veya Aldebaran ve Antartika:)

Kim bilir?

 Yine sinemada izlediğim Thor filminde ise sarışın ve siyah saçlı esmer iki kardeş birbirine giriyordu:)

bir şeyi bilmeyi çok isterdim, acaba Hz. İbrahim sarışın'mıydı esme'rmiydi veya onun babası Terah (veya Azer) bilebilseydim işte o zaman kafamdaki bazı sorulara yanıt bulmuş ta olacaktım.

Abraham Lincoln, evet ilk adı Abraham, ne kadar ironik:)

Büyük ihtimalle hem Kenan'a göç hem de kurban kesme sırasında kendisiyle iletişime giren o Rab altın sarısı gökte parıldayan ve göz kamaştıran gemisiyle ya bizzat Enki idi veya oğlu Marduk (Ra)

Elbette Musa (veya belki firavun Akhenaton veya kardeşi Thutmose)'da öyle.

Bütün bunlar tam olarak M.Ö. 2048'lerde olmuş,

Marduk'un o sıralar Harran ovasına geldiğini Göbeklitepe'yi ziyaret ettiğini ve o sırada Anunnaki yönetim merkezinde ve Eridu'da hatta belki ana vatan Aldebaran'da bir askeri darbe planladığını biliyoruz

yani en başından bu yana babasını ve ayrıca ona göre yenmiş, çiğnenmiş olan hakkını arıyor ve savunuyordu,

Marduk'un kardeşi ile aralarında taht kavgasına benzer şekilde bir husumet doğar ve kardeşi Enlil tarafı yardımıyla Marduk'un uzay üssü Sina yarımadasını nükleer silahla vurur,

ardından Kenan bölgesini vurur ve bu arada aynı zamanda Anunnaki yerleşkesi olan İbrahim'in yeğeni musevi Lut kavminin Sodom ve Gomore'si de bu saldırıyla birlikte elbette göçer, taş üstünde taş kalmaz;

fakat Enki aynı büyük tufan öncesinde Noah'ı nasıl uyardıysa ve sonraları Musa'yı (veya belkide Thutmose veya Akhenaton) Exodus göçü öncesi nasıl uyardıysa aynı şekilde yine devreye girerek yaklaşan felaketin hemen öncesinde Lüt'u uyarmış ve bir an önce kavmini yanına alarak arkasına bir kez dahi bakmadan yürüyerek uzaklaşıp gitmesini salık vermiştir.

Lüt Enki'nin öğüdünü dinleyerek denileni yapmış ve kavmiyle birlikte yürüyüp gitmiştir ve ardından gerçekten nükleer savaş sonucu oluşan felaket yaşanmıştır.

Görüldiğü üzere Erdem'in tanrısı denilebilecek olan Enki en az üç kez insanlığı büyük felaketlerde ve yok olmaktan korumuş ve kurtarmıştır,

 (en az diyorum çünkü belkide bilinmeyen başka örnekleri de vardır, evet oldukça muhtemeldir)

birinde Nuh vasıtasıyla tüm insanlığı ve diğer ikisinde Musevi kavmini;

yani öyle anlaşılmaktadır ki Enki Musevi kavmine büyük bir önem atfetmiştir, çünkü kendi soyundandır, onları kendi çocukları gibi görmüştür ve işte bazı Musevilerin ve özellikle sionist'lerin kendilerini seçilmiş kişiler olarak görmelerinin altında yatan gerçek neden tam olarak budur aslında.

Nükleer felaket sonucu Sodom ve Gomore'ye gelen yıkım günümüzde bazı dini kesimlerce aynı Pompei'de olduğu gibi sapkın yaşam biçimlerinden dolayı bu kavimlerin cezalandırılması hadisesi olarak yorumlanmaktadır, yani özetle tanrıların gazabı:)

Fakat sodom ve Gomore'de sapkınlığın kaynağı Musevilerden çok Anunnaki halkı idi.

Sina yarımadasında ve ölü deniz bölgesinde bugün bile radyasyon kalıntıları tespit edilebilir,

keza Pakistan'a ve başka yerlere düşen nükleer bombalar da vardır.

Kuzey Sümer bölgesi aryan bölgesi ve Enlil bölgesi ise demek ki sarışın ve mavi gözlü olan Enlil'de olabilir ve demek ki Enlil-Enki çatışması aryan ve sami ırklar arası çatışmalar şeklinde Aryan-Musevi Aryan-Arap, Hristiyan-Müslüman vs. bugünde sürmektedir.

Anladığım kadarıyla ve büyük ihtimalle Hz. İbrahim'in babası sarışın ve renkli gözlüydü fakat esmer bir hanımla evlilik yapmıştı:) veya Hz ibrahim sarışın ve mavi gözlüydü fakat eşi Sara esmerdi buda olabilir,

Arap veya Musevi veya Ari hiç fark etmez kökü Hz. İbrahimdir, Anunnaki'dir Terrar'dır, Petra'dır, Hindistan'dır, Tibet'tir, Afganistan'dır, evet hepsi kardeştir.

Hz. İbrahim ilk sünnetlidir o nedenle hem Museviler hem Müslümanlarda vazgeçilmez kuraldır.

 İshak oğlu Yakup'un adı İsrael (İsrail) olarak değişir ve Kenan-Filistin bölgesi İbrahim kavmine vaad edilmiş toprak olarak yani İsrail olarak anılır.

Peki kimdir Vaad eden?

Anunnaki'dir Aldebarandır, Enkidir veya oğlu Marduk'tur,

peki neden İbahim?

Çünkü babası Enki'nin soyundandı, Anunnaki'dir, peki tüm peygamberler Hz. İbrahim'in soyundan mıdır?

İsa hariç evet, rasul olanları da ve olmayanları da öyledir, her şey açıkça ortadadır:)

Enki'nin oğullarından Marduk'un abisi Ningishzidda yani Thoth yani Hermes (İkizler burcu) ise Atlantis veya belki Antartika'ya atanmışken oradan Kemet yani Mısır bölgesine çıkıp gelir ve zümrüt tabletleri beraberinde getirir,

(kimine göre Thoth bizzat Enki'dir)

büyük piramit'i yapar ve Mısır uygarlığını başlatır, sonrada Marduk yani Ra her yerde olduğu gibi baskın çıkarak antik Mısır'a yazı, alfabe ve yeraltı tanırı'sı Thoth'tan daha üst kademede ana güneş tanrısı olarak kendini kabul ettirir.

(Babasına baskın çıkmış ta olabilir)

Thot'un yazı ve alfebe tanrısı olması gayet mantıklıdır çünkü hem beraberinde zümrüt tabletleri getirdi ve hemde antik Mısırlılara yazmayı, çivi yazısı tekniğini ve 700'den fazla harften oluşan antik Mısır hiyeroglifini öğretti.

Hitler gibi bir caninin ve 3. Rech felsefesi gibi bir sapıklığın emrine uçan daire yapım şeması vermek hangi ileri uygarlık düzeyi ve mantıkla açıklanabilir?

 İşte bunu anlamak çok güç, acaba Aldebaran'daki ideolojik taraflardan sadece birisi'midir, kötü niyetli olan taraf?

Sirius yıldızı Aldebaran yıldızı ile tarih boyunca karıştırıldı zira her iki yıldızda çok parlak ve birbirine çok yakın, benzeşiyorlar ve ayrıca uzak geçmişte Aldebaran Dünya'ya Sirius'tan daha yakın idi.

Olası hikayeyi baştan alalım ve bir özet çıkarıp toparlayalım,

Aldeberan yıldızını kutsal sayan ve Ataları Pleiades, Hyades ve belki Arcturus'tan olan Aldebaran gezegeni yaşam formları gittikçe ısınan gezegenlerinde uzun vadede yaşam imkanı bulunmadığını göz önünde bulundurarak ve ayrıca yoğun radyasyona maruz kalan atmosferlerini kendi gezegenlerinde nadir bulunan monoatomik altın yardımıyla koruyabilmek için evrenin çeşitli yerlerinde koloniler kurdular

buna Mars'ta dahil uzun süre Mars'ta altın çıkardılar ve medeniyetler kurdular ancak bir nedenle belki saldırıya uğrayarak belki doğal nedenlerle veya nükleer savaşlar sonucu o gezegen yaşanmaz hale geldi.

450 veya 350 bin yıl kadar önce Dünya'ya Atlantik okyanusundaki Atlantis'e veya Antartika'ya bu çok iri varlıklar indiler (düştüler) (fallen angels) orası merkez olmak kaydıyla Mezepotamya'da, Afrika'da ve güney Amerika'da koloniler oluşturdular,

uzun süre altın çıkardılar kendi gezegenlerinden gelen çalışan sınıfı isyan etti, çareyi genetik mühendislik yoluyla kendi dna'larını ve homo erectus dna'sını manupule ederek 50 bin yıl kadar önce Mezepotamya'da köle sınıfı, Adamu'yu, Adem'i yani insanı yarattılar,

Uzunumsu bir kafa yapıları vardı sarışındılar ve mavi gözlüydüler. fakat yarattıkları ilk insan normal kafa şekliyle yine sarışın ve mavi gözlüydü,

fakat sonraki nesiller, homo erectus dna'sı nedeniyle farklı ırksal formlarda geldi, esmerler ,sarı tenliler,kızıl tenliler, vs.

Atlantis 14 bin yıl kadar önce büyük tufanla birlikte battı ve Antartika'ya kaydı, Toth yanında atomik yapısı değiştirilmiş Aldebaran zümrütü üzerine kutsal yazılar yazılmış tabletlerle birlikte Mısır'a giderek antik Mısır uygarlığının temellerini attı,

 büyük piramit'i ve sfenks'i inşa etti, babası Enki Sümer uygarlığının öncülüğünü yaptı, Marduk tüm yönetimi ele geçirmek istedi Mısır'ın güneyinin tanrısı Ra oldu, bir anlamda Zeus'laştı, Jupiter'leşti kardeşi ile aralarında ve Enlil ve Enki tarafları arasında nükleer çatışmalar yaşandı.

Sodom ve Gomore çöktü.

Anunnaki bilgisini Enki insanlığa verdi, devler yani nephilim'ler yani tanrı çocukları dünya'da yürüdü lerve vahşet yarattılar,

yamyamlığın, bazı Güney Amerika antik medeniyetlerinde ve ilkel kabilelerde bugün bile rastlanan kanibalismin öncüsü oldular, büyük tufan onları silmek, köklerini kazımak, yok etmek içindi.

Enki torunu Enoch'u göklere çıkardı ona bilgi verdi Enoch torunu Noah'a yani Nuh'a tufan öncesi bilgi verdi tüm insanın ve hayvan cinslerinin Dna örneklerini çok uzun zamandır topluyordu onları bir sandığa koydu ve Nuh'a emanet etti,

ona gemi sandığı yaptırdı, onu ve beraberindekileri tufandan korudu Ağrı dağı tepesinde sona eren yolculuk sonucu Ana Aldebaran gemisinden ağaç fidanları ve tohumlar getirerek oraya ekti,

yaşamı yeniden tetikletti, insan'ı korudu, önceden buna karşı olan Enlil sonradan fikir değiştirdi ve mevcut durumdan memnun kaldı fakat o Enki'nin aksine insanın kutsal bilgiden uzak durmasını ve köle sonof olarak kalmasını arzu etti ve bunun için insan bir şekilde cahil bırakılarak uyutulmalıydı. 

Bu arada Anunnaki soyu "homo sapiens sapiens" dişi görünümünü çekici ve tahrik edici bularak insan ırkıyla direk cinsel temas kurdu ve böylece direk soyları RH negatif kan gurubuyla insan içine karışmış oldu (Hybridler.)

Nuh soyundan yani Anunnaki soyundan gelen İbrahim'e Enki oğlu Marduk sahip çıktı ona yol gösterdi, kutsal toprakları, Kenan ilini vaad etti,

İbrahim soyundan yani Anunnaki soyundan gelen Musa Antik Mısır'da egemen sınıf olması gerekirken tersine ezilen sınıf olan Musevileri Mısır'dan çıkararak vaad edilen topraklar'a Kenan iline götürdü ve bu sırada Enki veya belki Marduk'tan 10 emir'i aldı (aslında 9 emir) fakat belkide Musa bizzat Firavun Akhenaton veya biraderi Thutmose idi, zaten tarihler birbirine oldukça yakın:)

belkide gerçekten aynı o hikayede olduğu gibi Musa veya daha doğrusu aslında Thutmose Nehirde bulundu ve evlatlık olarak yetiştirildi:) yani Thutmose firavun Akhenaton'un üvey kardeşiydi.

belki o hikayenin senaryosunu bizzat Anunnaki veya antik Atlantis elitleri yazdılar ve yönettiler, böylece kendi soylarını Mısır'ın başına geçirmiş oldular, Firavun Akhenaton ve onun soyunu.)

Eşi ve aynı zamanda öz kız kardeşi olan Nefertiti ile birlikte uzunumsu kafatasına sahiplerdi, belkide tıpkı Ataları İbrahim soyunda olduğu gibi.

Bazı Tarihler:
Anunnaki elitlerinin yeryüzüne inmeleri ve Mu & Atlantis antik medeniyetleri M.Ö: 350 bin

Hazreti Adem & Havva, M.Ö: 50 bin

Eridu antik sümer, Baalbek M.Ö. 30-10 bin

1. Büyük Tufan, M.Ö. 14 bin

Atlantis batış veya kar buz altında kalış, ilk tufan M.Ö. 14 bin

Büyük piramit & Sefenks, M.Ö. 12 bin

Göbeklitepe, M. Ö. 9-10 bin

Enoch yani İdris peygamber M.Ö. 3138-2772 (adam neredeyse 1000 yıl yaşamış saf kan Anunnaki eliti)

2. büyük tufan, M.Ö: 2000 civarı (gördüğünüz gibi aslında bir değil iki büyük tufan var ve ikisinin arasında 10-12 bin yıl var)

Olası Exodus yani Mısır'dan Museviler'in çıkış tarihi yaklaşık ve varsayımsal olarak M.Ö1400 veya 1300'lü yıllar

Firavun Akhenaton'un ölüm tarihi, MÖ 1336

Eski ahitte Musa'yı kovaladığı söylenen firavun 2. Ramses dönemi, M.Ö. 1279-1213 (resmen 60 yıl hükümdarlık yapmış adam)

Süleyman'ın tapınağı M.Ö. 967

Ethopya Kraliçe Shiba'dan oğlu Menelik ve ahit sandığının Afrika'daki Ethopya ülkesine gidişi, M.Ö. 930 civarı

Babilliler'in Kudüs'ü istilası M.Ö: 588

Ezekiel ve kitabı M.Ö. 570 civarı

Anunnaki'nin büyük kısmının Dünya'dan ayrılışı M.Ö. 550 civarı.

Elbette Akhenaton ve eşi atalarının yani Aldebaran'lıların Aldebaran yıldızını kutsal saydıklarından ötürü onları örnek alarak Aton'u yani Güneş'i tek tanrı ilan ettiler ve kutsal şehri inşa ettirdikleri El-Amarna'ya taşıdılar (baştaki "El" kısmına dikkat!)

Güneş'in plazma içeriğini ve buradan kaynaklanan astrolojik bilincini bile belkide biliyorlardı bunu tanrılar onlara belkide öğretmişti:)

Özellikle mısır rahipleri açısından bu umulmadık, beklenmedik şaşırtıcı büyük değişimin tek nedeni birden kadim Mısır'ın başına Hz. İdris ve İbrahim soyundan olan Anunnaki soyunun gelmesidir,

sonraları büyük İskender, Aslan yürekli Richard, Kral Arthur, İsis reenkarnesi olduğunu düşünen Cleopatra,

 Troy kralı Priam, Sparta kralı Menelaos, Kral Leonidas,J ulius Sezar ve günümüz Britanya kraliyet ailesi gibi üst tabaka mevkilerde olanlar,

Tapınakçılar, Illuminati üyeleri ve çok üst düzey 33. derece ve üstü Masonlar ile bu aryan ırk ve peygamber yöneyici ve elit peygamber soyu

evet, egemen sınıf alışkanlığı ve geleneği devam etmiştir ve elbette günümüzde halen etmektedir.

Peki Lucifer, ışık getiren sabah yıldızı hangisidir Sirius'mu Aldebaran'mı?

ikiside değil fakat bir gezegen, Venüs,

Peki depremlerle yıkılmış olan Giza vadisindeki o dördüncü büyük piramit, Sirius yıldızının geçmişte o dönemdeki konumuyla kavuşumlu mu?

Sanırım evet:)

Ya Betlehem yıldızı

Oda Venüs gezegeni elbette.

Giza piramitleri Orion yıldızları ile kavuşumlu çünkü Orion kemeri belkide Aldebaran'a yani tanrıların, aryanların,Anunnaki'lerin geldikleri yere giden yoldur.

Şöyle düşünün bir giriş kapısı yıldızı (Sirius) bir yol (Orion Kemeri) ve Tepede yükseklere açılan (Hyades-Pleiades) bir çıkış kapısı yıldızı (Aldebaran), işte bu sistem ve bu bölge olasılıkla Anunnaki medeniyetinin tanrıların evidir, oralardan geldiler ve o nedenle onların izleri, o bölgenin yıldızları, bu dünyanın sembollerinde, bayraklarında, kutsalların da, ayinlerinde ,gizeminde, tarihi yapılarında ve tapınaklarında, kısacası her yerdeler.

Artık Aldebaran'daki yönetim biçiminin kendi ırklarının kutsiyetine ve yüceltilmesine dayalı bir çeşit sosyalizm olduğundan eminim, hatta belkide tümüyle anarşist ve komünist bir yönetimsiz ortak mülkiyet çizgisi aşamasına doğru gidilmektedir ve hatta belkide çoktan gidilmiştir.

Öyle olduğundan olsa gerek Hitler bu çizgiyi örnek alarak fakat bu arada oldukça saptırarak Nasyonel sosyalist bir Almanya öngörmüştü, Aldebaran düzeninden etkilenmiş ve oradan yola çıkmıştı.

Bir bakımı Hitler ve Nazi Almanya'sı Hz. İbrahim öncesi çizgisine dünyayı döndürmek istemişti, o güzel fizikli ve kendilerine göre üstün jenerasyonu canlandırmak istemiş ve Hz. ibrahim'in her iki eşinden gelen diğer soyları yani Musevi ve arapları silmek istemiştir.

Musevilerin seçilmiş üstün ırk oldukları iddiasının temelinde de aynı sebep yatmaktadır, onlara göre en az İbrahim Peygamber kadar anne Sara (Sarah)'ta aynı derecede aridir, aryandır, Anunnaki'dir.

Ancak Nazi Almanya'sı bu iddiayı reddeder ve sadece nordik ve germen ırkının ari olabileceği tezini savunur ve elbette her iki kesimde bilimsel açıdan kısmen haklıdır ve kısmen de yanılmaktadır:)

Kaldıki tümüyle haklı olsalar dahi bu kimseye diğerlerinin, yani geri kalan çoğunluğun haklarını gasp etme yetkisini onlara vermez, faşistlik adına haklılık tanımaz ve evrensel eşitlik ilkesini ihlal etmeleri için mazeret olamaz, sömürme yetkisi vermez, emperyalizm, hakkı tanımaz, şerefsizlik sonucu çıkmaz bunlardan.

Üstelik materyalizm bir yana işin ruhsal boyutu ne olacaktır?

Ruhsal tekamül ırklara göre şekil almaz ve hak belirlemez, bir yaşamında İsveçli olan öteki yaşamında Pakistan'lı, Musevi veya Arkturus'lu olarak doğabilir.

Zaten aslında ırk diye bir şey yoktur, tarihsel süreç boyunca artık ırklar çözülemez bir vaziyette karışmıştır ve iç içe girmiştir.

Beden sadece bit geçici giysidir, bir elbisedir, ruhsal tekamül evrensel esastır.

BULL OF HEAVEN=GÖKLERİN,CENNETİN BOĞASI=BOĞA TAKIMYILDIZI
ANU=AN=SKY GODDESS

QUICK SUMMARY:
Legandary Ancient Atlantis is actually the continent of Antarctica,Anunnaki's main base and first spaceport and also first stargate portal on earth since the very beginning.

The Anunnaki (The Aryan Race) are from Aldebaran, Hyades, And Pleiades, right upon the star Sirius and orion belt.

In short Taurus Constellation.

They intend to invade this planet by means of their direct descendents on earth (The Illuminati.)

THEIR FIRST INTERPLANETARY COUP ATTEMPT WAS VIA HITLER AND THE THIRD REICH BUT FAILED

SO IN THEIR SECOND ATTEMPT THEY TRY IT WITH THE HELP OF TEMPLARS, ZIONISTS, HIGH RANKED TOP FREEMASONS, ETC.

IN SHORT THE ILLUMINATI.

Because the Star Aldebaran (their sun) is about to explode and turn into a supernova, a black hole, it's very old.

Their mother planet "Planet B" is not inhabitable no more, they need our Earth and also Mars.

The greys are their biological android entities, their servants, their highly advanced humanoid robots in flesh and blood.

They consider mankind as a primitive slave race and they don't need us no more, so they have launched a hybridization program between those 2 species (The greys & the human race.)

They intend to invade this planet by means of this project which took place thousands of years ago.

This program still continuous even today, it's a silent and sinister long term invasion plan,

To erase, totally wiping out the human race,

Just like Neanderthals!!!

Evet sonunda anladım işte acı gerçek bu, İngilizce olarak yazdım, Anunnaki, yani aryan ırk, mavi gözlü sarışın ve büyük ihtimalle saf kanları yada en azında bir bölümü uzunlamasına kafa yapısına sahip bu iri varlıklar Orion kemerinin hemen üzerindeki Aldebaran, Haides ve Pleiades 'teler, devasa Aldebaran yıldızı çok yaşlı çöküş aşamasında, yakında patlayacak ve içine çökerek devasa bir kara delik oluşturacak.

Gezenenleri Planet B artık çok ısındı, yanamaz duruma doğru evriliyor, gözlerine gezegenimizi ve Mars'ı kestirdiler, iki farklı yaşama elverişli gezegen, buradaki soyları İlluminati aracılığıyla Mars gezegenini de yaşama elverişli hale getirecekler,

Hitler ve Nazi Almanya'sı onların gezegenler arası ilk kalkışmaları ilk darbe girişimi denemeleriydi,

elbette doğal olarak bu görevi aryan Alman ırkına verdiler ancak başarılı olamadı ikinci denemeyi karşıt grup ile yapmayı düşündüler nede olsa Hz. İbrahim soyundan ikinxi bir evlatları daha var Sionistler, çok yüksek dereceli masonlar, tapınakçılar, bu defa onlarla deniyorlar,

Sinsi bir uzun vadeli planları var ve binlerce yıldız sürüyor, modern köle diyebileceğimiz ebenler, yani, The Greys denen kısa boylu etten kemikten robotlar, androidler varken insanı ne yapsınlar,

onlara göre insan doğayı kirleten, ilkel, çirkin ve aptal bir varlık, zamanında planet B gezegeninin Aldeberan güneşine karşı korunması için burada altın çıkarmak ve ayrıca zümrüt, yakut, elmas gibi madenleri yani bu gezegenin değerli kaynaklarını sömürebilmek adına genetik mühendislik yoluyla onlar tarafından yaratılmıştık fakat artık daha modern, ileri teknoloji köleleri var, bizi ne yapsınlar

O klonladıkları eben androiler ile (bu arada onların orjinallerinin bir başka uzaylı cinsi olabileceğini düşünüyorum mesela orion'lular veya zeta-retuculi veya her ikisi de) insan dna'sını genetik mühendislik yolu ile manipüle ederek yavaş yavaş insan ırkı içerisine bu melez ırkı karıştırıyorlar

ve böylece uzun vadede sinsice ve sessizce bu gezegen zaten hiçbir kaba güç kullanmaya gerek olmaksızın ele geçirilmiş olacaktır ve anlaşılan bu plan tamamlanıncaya kadar Aldeberan yıldızının patlamasını ummuyorlar ve beklemiyorlar,

bir kaç milyon yılı daha var ama anca o kadar işte, fakat önlem olarak ne olur ne olmaz diye bir yandan buradaki yardımcı dostları aracılığıyla darbeler planlamaktan ve yapmaya çalışmaktan yani "The New World Order" yeni dünya düzeni konseptini pratik anlamda hayata geçirmeye çalışmaktan geri durmuyorlar.

Pleiades ve Hyaides bölgelerinde kendi ırklarından sosyalist ve hatta anarşist diyebileceğimiz koloniler mevcut ve anlaşılan onlar bu plana karşı çıkmaktadırlar,

yani iyi niyetli, kapitalist, emperyalist, sömürgeci ve faşist olmayan bir kesim Anunnakiler de elbette var.

Düşünün bir İkinci dünya savaşı öncesin Hitler, arkadaşları,3. Reich o aşırı güveni kendinde nasıl buluyordu?

 Kayıtsızca, hiç umursamadan, son derece rahat bir biçimde Polonya'yı Avusturya'yı Fransa'yı Sovyetler'i işgal etme cüretini nereden buluyorlardı?

Neydi bu aşırı güvenin kaynağı? Belli ki arkalarında bir güç vardı yada en azından olduğunu düşünüyorlardır, kimdi, kimlerdi o güç?

Cevabı biliyorsunuz, Anunnaki medeniyeti, Aldebaranlı ari ırk, ataları olduklarını düşündükleri dünya dışı yaşam formu elbette.

Ama anlaşılan tıpkı savaşın sonlarına doğru Antartika'daki Anunnaki üssüne sığınan yüksek rütbeli alman subayları ve mühendisleri gibi son anda Hitler çökerken Hitler'in istediği desteği geri çevirdiler,

 onun çok güvendiği ve beklediği yardım elini uzatmadılar veya uzatamadılar,

Peki ama neden?

Bilmiyorum belki çok uzakta olduklarından dolayı veya belkide "düşene bir tekmede siz vurun" faşist ata sözüne benzer biçimde bir anlayıştan dolayı olabilir.

Evet bu anlattıklarımdan sonra Neden Hitler Almanyasının Yahudilerden başlayarak büyük katliamlara, soykırımlara giriştiğini, Hitler'in bu emri nereden aldığını herhalde daha iyi anlıyorsunuz,

o rezaletin, kabusun, insanlık suçlarının, tonlarca ağırlıkta insan saçı birikmiş tepelerin gaz odalarının, nedeninin anlıyorsunuz, evet bir denemeydi, girişimdi ve başarılı olamadı ama şimdi İlluminati yardımıyla ve melezleme programıyla kavgasız gürültüsüz sonuç alabilecekler.

Neden Mussolini'nin antik roma imparatorluğunu diriltmek hayali ile ilk fethettiği ve sömürgeleştirmek istediği yerin Etiyopya olduğunu anlıyorsunuz çünkü büyük bir savaş gücü ve kudret olduğunu düşündüğü Ahit sandığını (The Arch of the Covenant) ele geçirmek istemişti.

Şimdi neden Amiral Byrd'e Antartika'da bir üst mevki aryan tarafından söylev çekildiğini daha iyi anlyorsunuz,

çünkü orası ilk merkezleri, yıldız kapıları, portalları, yer altı depoları, şehirleri, dünyadaki en kutsal bölgeleri kısaca ona "ülkene dön ve bizim üstün olduğumuzu ve bizimle başa çıkamayacaklarını onlara iyice anlat" dediler.

Bir daha da kimse Antartika'ya askeri operasyona cesaret edemedi fakat onlarla anlaşmak yoluna gitmenin daha akıllıca olduğunu düşündüler her ne kadar sonuçta insan ırkını toptan yok etmeyi düşünüyor olsalar bile.


Not: 
Bu resmin çakma olabileceğini photosop'landığını ve Maria'nın daha farklı biri olduğunu söyleyenler var, mantıklı çünkü kaçtıysa belkide tanınmak istememiştir.

NOW I CAN SEE THE REAL REASON BEHIND THE JEWISH HOLOCAUST

I UNDERSTAND THE REAL REASON OF HITLER'S UNBEARABLE ARROGANCE AND EXTREME SELF CONFIDINCE OF THE 3. REICH.

DON'T BELIEVE IN THE REPTILIANS THEORY, THE NIBIRU, PLANET X ETC. AND SIMILAR CRAP.

WHAT THEY'RE TRYING TO DO IS TO DISTRACT YOUR ATTENTION FROM THE REAL POINT.

ANUNNAKI HAVE ELONGATED SKULLS BLONDE HAIR AND BLUE EYES

ALSO THEY'RE SO BIG.

NAZI GERMANS WERE RIGHT

BUT THEY HAD BEEN DISAPPOINTED BY THE ANUNNAKI AT THE FINAL STAGE OF WWII.

THEY COULD NOT GET THE HELP WHICH THAY HAD EXPECTED

BUT WHY?

LOOK AT HER BIRTH DATE, HALLOWEEN NIGHT, SHE'S SCORPIO

LOOK AT HER EYES, SHE'S A REAL WITCH.

WHAT I'M TELLING IS THE TRUTH, THE BIGGEST SECRET OF ALL TIMES!!!

Peki Anunnaki gibi süper üstün bir teknolojiye sahip otorite ve güç neden bir melezleme programına ihtiyaç duyar?

Zaten istese gelip ezemez mi, kaba güç kullanarak insan neslini yok edemez mi?

İşler o kadar basit değil, daha önce Mars'ta olan bitenler belki onlar için bir deneyimdi, kötü bir deneyim, yedi milyar insanı ortadan kaldırmak ve bu arada gezenin ekolojik dengesine, özüne ,doğasına ve koşullarına zarar vermemeyi başarmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir,

hatta Anunnnaki medeniyeti için bile.

İnsan neslini ortadan kaldırmak adına kullanacakları nükleer silah gücü onarılamaz tahribatlara yol açar ve uzun vadede bu gezegeni Mars'a çevirir, bunu biliyorlar onlara gereken sağlıklı ve temiz bir yeni gezegen, mahvolmuş bir doğa değil,

Zaten kendi gezegenleriyle başları dertte yeni bir dert neden istesinler?

Nazi Almanya'sı Aldaberan ve Anunnaki gerçeği konusunda haklıydı haklı olmasına da bu gerçeği insanlar kabul etmek istemeyeceklerdir ve bunun sadece bir basit nedeni var "Evet Naziler haklıydı" demek istemezler.

Çünkü onlar kötüydü, çok kötü ve genel insan anlayışı gereği kötüler genelde asla haklı olamazlar, bu tuhaftır, (oysa aslında elbette kötülerde elbette haklı olabilirler:) fakat olan biten onca iğrençlik zalimlikten sonra bu düşünce biçimi anlaşılabilir bir durumdur.

Günümüz modern Illuminati'si ne gelince bu gizli cemiyet orjinal Alman gizli vril cemiyetinin kötü bir çakmasından başka bir şey değildir.

Ne onun kadar orjinal olabilmiştir nede onun kadar gizemli, sadece kötü bir taklitten ibaret.

Ortada dolanan para kokusu almış komplo teorisyenlerine inanmayın.

Çok atıp tutuyorlar, popülizm ve para peşindeler sadece, söylediklerinin yazdıklarının çoğu kuru iftiradan ve gerçek dışı masallardan ibaret, gerçekleri, evet kimsenin duymak istemediği, görmek istemediği, inanmak istemediği acı gerçekleri işte ben bu kitapta anlattım,

ve şunu unutmayın, tarihi hep yenilenler değil kazananlar yazmıştır ve yazar,

bunun anlamı aslında şu:

Gerçekleri tam olarak doğru şekliyle öğrenmek belkide hiçbir zaman mümkün olamayacaktır.

Bir diğer Anunnaki güneşi (Sirius Ana-Meryem) ve bizim güneşimiz (Çocuk-İsa)

Anunnaki medeniyeti Ana ve Yeryüzü medeniyeti çocuk dedik.

Peki Anunnaki kök yıldızı Aldebaran'a ne ad vermişti?

Nazi almanyası (Black Sun) yani Siyah güneş, peki en iyi hangi sembolle ifade edilebilir ve ettiler?

Şimdi tanıdık bir sembol gelecek, şovalye haçı yani Anunnaki tanrılarının göğüslerinde binlerce yıl önce görebileceğiniz demir haç


Peki ya tapınakçılar?



Evet gördüğünüz gibi her iki kesimin birbirinden bir farkı olmadığı tezim bir kez daha kanıtlanmış olabilir, zaten onlar aslında üvey kardeşler, baba bir anneler farklı:)

evet daha önce dediğim gibi aslında haç hristiyanlık'tan çok daha eskilere dayanan kadim bir semboldür, Anunnaki'nin,kadim yaşlı yıldızının, güneşinin sembolü, kara güneş,



The Black Sun adı Black Sabbath grubunun adı ile tesadüf olmadığını düşündüğüm bir çağrışım yapmaktadır,

 War Pigs adlı şarkıları bu şüpheyi kuvvetlendirir niteliktedir, ,ve ayrıca bildiğiniz gibi Motorhead Lemmy siyah Alman demir haçını süs ve kolye olarak kullanmakta ısrarcı idi:)



söylentiye göre gizli Vril cemiyeti üyeleri Anunnaki teknolojisi ile geliştirdikleri Vril projesi U.F.O.'larından biri ile kadim Babil ve Sümer'e bir geçmişe zaman yolculuğu kapsamında seyahat etmişler ve o dönemde yeryüzünde bulunan Anunnakiler ile tanışma fırsatı bulmuşlar.

belki sadece bir masali belki gerçek payı var.

Vril cadılarının bir gemiyle Aldaberan'a 25 yık gibi bir sürede ulaştığı ve orada yaşamlarını sürdürdükleri söylentisinden de bahsetmiştim.

1952'deki ABD'nin başkenti Washington D.C:'deki ufo olayını hatırlayın, beyaz sarayın tepesinde beliren ufo'lar, gerçek oldukları kesin, örtbas edilmiş bir başka gerçek hikaye, peki kimlerdi onlar griler?



Hayır Antartika'daki yani Atlantis'teki 2. dünya savaşı kaçağı denizci bazı Nazi, subay ve bilim adamlarının Anunnaki teknoloji ile ürettikleri ufo'ları idiler sadece

ve belki o yanlarına sığındıkları ufak Anunnaki üssünden onlara katılmış bizzat bazıları

Peki ne yapmaya çalışıyorlardı?

Bir gözdağı ,bir tehdit, Amerikalılara bizi Antartika'dan kovalamayın, bizimle anlaşma yolunu seçin yoksa sizden daha üstün olan teknolojimiz ile sizleri mahvederiz dahası aşağı iner insanlığa bütün gizli gerçekleri açarız, anlatırız

ve başarılı oldui anlaşmaya varıldı, Eisonhover anlaşmaya yanaştı.

Antartika Nazi'leri ABD'de gizli bir konsolosluk bile açtılar ve büyü kelçi atadılar, bugün hala mevcut. ABD,Rusya ve diğer ülkelerde onlarla başa çıkamayacaklarını anlayıp kovalamayı bıraktılar.



Laura Eisenhover yani Ike'ın torununun torunu'da ailesinden öğrendiği kadarıyla bu gerçekleri kamuoyuyla dürüstçe paylaşmaktadır, doğrusu taktir edilecek bir davranış.

Masmavi gözleriyle hem kendisi ve hem de elbette büyük dedesi Ike Atlantis veya Anunnaki (belki her ikisi birden) soyundandır.

Bu arada yeni bir bilgi edindim sanırım bazı ufo'lar ve uzaylılar zaman yolculukları yapabiliyorlar, geçmişe dönebiliyor gelecekte madde olarak tekrar şekil alabilmeyi başarabiliyorlar.

Fakat sandığımız gibi büyük zaman dilimlerinde değil sadece saniyenin binde biri gibi bir zaman diliminde, yani bir-iki milisaniye,

bir şeyleri değiştirmeye, müdahale etmeye yetecek kadar uzun bir süre değil.

Bırak değiştirmeyi gidip geldiğini bile anlayamaz hiçbir değişiklik hissedemez,

o halde anlamı ne?

Bir işe yarıyor mu?

Bilmiyorum bence hızlı seyahat adına kendiliğinden kazanılan bir özellik, bir amaç taşımıyor ama bence üzerinde çalışıyorlardır elbet.

What ı'm talkin' is about unintentionally hiding the truth,

those fake alien stories,

fabricated alien types a commercialist approach, marketing strategies all those sort of stuff

accidentally cover up the reality besides unfortunately there are a bunch of idiots out there for instance on yotube perpetually producing, hoaxes, fake film,docs, unreal stories,

tones of lies ,pretty realistic but false alien images, pro cgi works, so on and on so forth,

however that's not funny, UFOs and aliens are a serious matter furthermore mabe the most important issue of this planet.

So, please just tell the truth about Anunnaki, Alpha Centauri, Aldebaran and the Aryan race, and most importantly the Ancient Atlantis.

Those grey types are just clones, android robots in flesh and blood,

what they are doin' is just to perform their regular missions and duties according to Anunnaki's schedules agendas and will.

Infact Sirians,V egans, The pleiadians and so many others are merely the colonies of Anunnaki already,

 they are all originated from the same exact aryan race,

in other words you may call all of those different alien civilisations under the heading of a single definition as "Anunnaki".

But the root of all those similar civilisations is lekiely the "Bull's Eye".

The black sun named Aldebaran, ancient of the ancient and their common godlike power is vril energy, that's the whole point.

You're right by the way, of course unfortunately Anunnaki or mabe Ancient Atlantis means, imperialism, capitalism all sort of coins, taxation, money, power, exploitation and fascism but ı like Maria she's cool besides she's still alive and well ı suppose lol.

Evet, olasılıkla Vegan, Lyria, pleiades ve başka bir çok uygarlık aslında sadece Anunnaki'nin kolonileridir,

Anunnaki demek aynı zamanda sömürü, baskı, para, otorite, vergilendirme, bitcoin, emperyalsim ve kapitalism demektir.

dinsel sömürü, aldatmaca, kandırmaca demektir.

Büyük imparatorlukların o yayılmacı politikaları, o ortak anlayış sadece Anunnaki'yi taklit etmekti, ve inanır mısınız inanmaz mısınız bilmem ama "Büyüklerine saygılı ol" veya "büyüklerinin yanında bacak bacak üstüne atılmaz" gibisinden ailenizden, yakınlarınızdan ve büyüklerinizden çocukken duyduğunuz bu ve benzeri sözlerin kaynağı dahi Anunnaki'dir,

yani otorite ve itaatin yegane kaynağı.

Onların uzak geçmişte kalmış öğretilerinin genetik yolla ve ruhsal tekalüm yoluyla yani reenkarnasyon ile nesilden nesile aktarılmış köklü gizli bilgisidir ve bu nedenledir ki tüm o diğer uzaylı uygarlık grupları sadece tek bir Anunnaki başlığı altında toplanabilirler.

Önemli olan en eski en antik merkezin kökün yani Baba'nın, Boğa'nın gözü (ki tam olarak boğanın bir gözüne denk gelmektedir boğa takımyıldızının uzaydaki şekli itibarı ile) olmasıdır.

 Ve Hepsinin ortak enerjisi ücretsiz, bedava ve temiz ama en güçlü ve etkili enerji biçimi olan ve göze görünmeyen Vril enerjisidir, (bir çeşit plazm enerjisi)

ona sahip olan her şeye sahip olur, güce ve ihtişama, yüzüklerin efendisi roman miti bile buradan kaynaklanır.

Ebette, Harry potter'da felsefe taşı olarak aslında Vril enerjisi kastedilir.

Vegan'lar demişken isim çağrışım yapıyor bir uygarlık belirtisi olarak et yemiyor olabilirler mi:?

Kelime itibarı ile alaka var mıdır?

Doğrusu bilmiyorum, Ama Anunnaki medeniyeti kesinlikle yiyordu, onu zaten biliyoruz.

bu arada Hitler'de zaten vejeteryan idi belkide bunu biliyordu ve etkilenmişti kim bilir fakat sömürü düzeni gibi bir siyasi anlayışları olduğuna göre en azından öncelik sıralamalarında bir hata var demektir.

Ama sosyalist hatta anarşist Anunnaki cemiyetleri,yaşam formları ve gezegenleri olduğun da biliyoruz elbette.

Hemde epey çok, mesela sanırım Pleiades Anunnaki grubu öyle en azından.

Bu arada elbette tahmin edersiniz ki Vril enerjisi aynı zamanda kodomanların, Illuminati'nin açığa çıkmasını istemediği ücretsiz ve temiz enerji türüdür.

Gizlilik bu nedenle, ilkel fosil yakıt türü petrole dayalı sistemin en şeytansı biçimde devam edebilmesi esastır:)

Bu nedenle söz konusu Alman gizli cemiyetinin adı olarak ta seçilmiştir.

Yes, as above so below right

but don't forget

and also as below so above.

Actually their motherships landed on Antarctica firstly and then they started to explore around the world by their smaller ships in the meantime their highly advanced digital sensors dedected huge amount of golden reserves specifically around the territory of Mesopotamia and that's the real reason why they had decided to land in the Gulf at the first place.

Another thing, about 350.000 yearsa ago The star A was closer to earth rather than the star Sirius it was brighter and giving a very similar impression of today's Sirius star,

ı mean it was looking just like the star Sirius therefore perhaps ancient people (for instance The Dogon tribe) were confused between those two stars lol.

Ok. let me put it this way, if Orion belt is the King and Sirius is the Queen then the Star Aldebaran is mother of those king and queen, pretty much older, much more ancient. the grandfather sun of the Anunnaki.

Obviously the Bull's eye also repsetents excellently the so-called Illuminati eye in a manner.

Anthrax: Blood Eagle Wings adlı videoclip clearly depicts the dark side of the Illuminati and the Anunnaki.(please notice that the bad guy is blonde which means he's a master aryan type bloodline.)

By the way ı think this is not an imaginary videoclip, infact it's telling about something mysterious, dark and pretty much real.

There are so many different kind of alien planets out there such as zeta1,2,Serpo and also artifical life forms and genetically engineered or modifed biological entities ,alien hybrid species etc. In the deep dark universe created by Anunnaki.

Please note that interestingly some of those genetically engineered or modified clone type hybrid alien species are also capable of genetically engineering or modifying those sort of other alien species hence of course there're many kind of weirdo freaky type of artifical life forms mabe even beyond our comphrension,even unimaginable and unfortunately this's where things start to get a little bit complicated:)

Yes,Nibiru was the name of an Anunnaki mothership that's correct, but unfortunately The Dogon Tribe was confused between The Star Aldebaran and The Star Sirius, and also between Tha planet B (Aldebaran) and Sirius B because about 330.000 years ago The star Aldebaran was closer to Earth rather than the star Sirius.

The Anunnaki are originally from Planet B Aldebaran (The bull's Eye, The eye of providence on dollar bill) and actually Nazi Germans were right about this subject.

The Vril Society was established after Orsic received communication from extraterrestrials who had once lived in what is now the country of Iraq.

These beings eventually departed Earth for the Aldebaran solar system.

The Vril named themselves after the ancient Sumerian word “Vri-ll,” meaning “God-like.”

The Illuminati side are heavily struggling to suppress the truth about the Anunnaki and especially about the Aldebaran fact therefore ı kindly would like to ask you about not to insist on false information because everything's so clear ,so thanks.

Anunnaki are originally in shape of elongated skulls blonde hairs, blue eyes and of course they are huge guys, pretty big.

Evet, sanırım aslında Nibiru bir gezegen değil fakat Anunnaki ana gemilerinden en büyüğünün adıydı (mothership).

Şu hacıların hocaların tarikat liderlerinin bir baş köşede koltukta oturup müritlerine nasihatlar, öğütler vermesi, birş eyler anlatması veya onları dinlemesi bile insanın bilinçaltına işlenmiş ve genetik hafızasında yer etmiş Anunnaki alışkanlığı ve öğretisidir gizliden gizliye,

ve hatta bir yaşlı kadının çocuklar etrafıma toplanın size bir masal anlatacağım demesi bile:)

Anunnaki'ler genetik mühendisliğin babası bu konuda onlardan iyisi yok tıp alanında çok ileriler, o kadarki onlar için bu eğlenceli bir uğraş,

oyun gibi şu antik Sümer ve mısır duvar süslemelerindeki insan başı aslan vucutlarını, tasma takıp gezdirdikleri maymun vücutlu kertenkele başlı ucubeleri anımsayın.

Kendi varlıklarına karşı iyiler kendi gezegenlerinde adil ve sosyalist hatta anarşist bir anlayışa sahiptirler fakat iş başkalarına yani başka dünyalara ve kendi yarattıklarına gelince durum farklıdır,

bir küçümseyiş, hor görme, köleleştirme çabası, işte Hitler Almanyası bu nedenle Nasyonel Sosyalist idi yani milliyetçi bir sosyalizm fakat onların sosyalist anlayış bölümü elbette hep ört pas edildi ve o kısımdan fazla söz edilmedi.

 Faşist bir çizgide oldukları imajı esas idi ve bugün ABD kendi insanlarına refah vaad ederek emperyalist arayışta'dır, geçmişte Britanya imparatorluğu aynı şekilde yani özetle buda bir Anunnaki öğretisi ve bilincidir.

Anunnaki uzak, derin ve karanlık evrenlerde bir çok farklı yerde yapay gezegenler bile yaratmıştır (mesela Zeta 1,2,Serpo vs.) ve genetik mühendislik yoluyla yarattıkları yapay biyolojik canlı türlerini bu yapay gezegenlere yerleştirerek yapay yaşamlar başlatmıştır.

Hatta bu yapay canlılar da başka yapay canlılar yaratmıştır, bu iş o denli karışık, hayal bile edemeyeceğimiz farklı tiplerde klno, cinsel uzuvları olmayan biyolojik ama beyin nöronları tümüyle Anunnaki emrinde canlı türleri.

Bizde de DARPA nöron manipulasyon'u çalışmalarını çoktan başlatmıştır ve çok yakında Yeni dünya düzeni hizmetinde çalışacak olan cyborg askerleri beyin nöronlarının uzaktan kontrolüyle aldıkları emirleri uygulayabilen bir anlamda köleleştirilmiş subaylar, askerler, teknisyenler, pilotlar, hemşireler hatta yarı biyolojik yarı robot ev hizmetçileri görmeye başlayacağız .

Biz göremesek bile gelecek kuşaklar muhakkak görecektir.

Herhalde Maria Orsic ve arkadaşlarının benimde çocukken sinemada izlediğim "The Contact" filmiyle olan benzerlik (özellikle senaryonun uzaylılardan gemi uçan daire yapımı bilgisinin alınması kısmı)'e dikkat çekmeye aslında gerek bile yok.

AL-DABAR-AN
AL=EL=ELOHIM=GOD
DABAR0YHWH=YAHWEH=I AM
AN=ANU=ANUNNAKI
I AM ANU, I AM GOD=27=9
ALDEBARAN: THE FOLLOWER, THE WATCHER
VRIL POWER=PLASMA SOURCE ENERGY=ZERO POINT ENERGY
Vril is occult, free source energy,

Vril Enerjisi: Bedava ve en güçlü, plazma,güneş, yıldız enerjisi, üstelik psijik.

Antik Mısır'ın Ankh'ına yeni bir yorum getirmek istiyorum, bu gizemli sembol Orion'un kapılarının kilidini açarak maskulin güneş Aldebaran'a yükselmeye sağlayan anahtardır.

uçtaki haç Aldebaran'ı simgeler,maddiyattan maneviyata geçiştir ve yaradan'a uzanan sır'dır, sonsuzluğun ve evrensel yaşamın bit tasviridir ve elbette aynı zamanda kadim kutsal nehir Nil'in ahantarıdır.



Yeni bilgiler ışığında tanrıların farklı medeniyetlerdeki karşılıkları meselesine tekrar dönelim,

Antik Mısır pantheon'u:
Benim mantığıma göre Ptah (veya Thoth) Ve Sekhmet'in Yani Enki ve Inanna'nın en köklü ve eskiye uzanan tanrılar olması gerekir öyle değilse bile öyle olması gerekir bu çiftin çocuğu dünyaya gelir yani kim?

 Elbette Ra yani Güneş yani Atum yani Amun,Amon yada Amen yani Marduk bir diğer deyişle Inanna yani Mary Magdelena, Aphrodite,Venüs, sembolik ve simgesel anlamda ABD Özgürlük heykeli

Meryem yani Sirius yıldızı ise Marduk'u Yani İsa'yı yani güneşimizi doğuran anne konumundadır.

Ama antik Mısır mitolojisinin yorumu biraz farklıdır:
Evren en başta hiçlik'tir ve sadece karanlık madde yani karanlık enerji ile doludur (bugün modern pozitif bilim de karanlık madde teorisini ileri sürmektedir bu teoriye göre evrenin yaklaşık %84'ü bu maddeden ibarettir)

bu karanlık madde'yi antik Mısır yaradılış mitolojisi karanlık su veya karanlık sular olarak düşünür ve tasvir eder.

Ve birden ansızın Atum yani Ra yani Amen yani Marduk bu karanlık suların taşmasıyla (Nil nehrinin taşması gibi) ortaya çıkar.

Marduk hem güneştir hem Jupiter hem de Mars, Hem Bel ismiyle Babil'in savaş tanrısıdır yani Mars'tır hem Ra olarak Mısır'ı aydınlatan güneştir ve hemde Zeus'un karşılığı olarak dev gezegen Jupiter'dir ,tanrıların yöneticisi ve lideridir,,göklerin tanrısı.

Yani Marduk aslında ateş grubu burçlarını simgeler (Aslan, Koç ve Yay),

 Jupiter-Yay göklerin tanrısı kısmını Enlil'den araklamıştır onun misyonunu üstlenmiştir,

babası Enki'nin bilgeliğinide aynı zamanda bir şekilde edinmiştir yani artık Marduk Hem Enlil'dir hem Enki'dir ve hemde kendisidir.

(Belkide ayrıca Enki sadece balık burcunu değil tüm su grubu, İnanna hava grubu ve Enlil toprak grubu burçlarını simgelemektedir.)

Demek istiyorum ki tarih sürecinde farklı medeniyetlerin getirdiği farklı yorumlar ve değişen koşullara göre (örneğin kıtlık, verimsizlik ,felaketler, depremler, vs.) tanrılara yükledikleri anlamlar ve misyonlarda değişmiştir işte karışıklığın nedeni de budur.

Devam edelim Marduk'tan Şu ve Tefnut adlı tek yumurta ikizi kardeşler doğar, biri erkek biri dişi fakat aslında evrensel düalite yasasını yani ikililiği simgelemektedirler yani Ying ve Yang siyah ve beyaz Hititler'in iki başlı Aslan'ı veya çift başlı kartal vs.

 Aslında Şu ve Tefnut Sümer mitolojisinin Enlil ve Enki'sine eşdeğerdir çünkü bu iki üvey kardeşte kötü ve iyiyi gece ve gündüzü yani evrensel dengeyi ve iki başlığı simgelemektedirler.

Tanrı Şu ve tanrıça Tefnut'un (Hava ve Nem'i simgelerler), iki çocuğu doğar ve böylece dünya gezegeni meydana gelir, kimdir bu çocuklar Nut (yani adından da anlaşılacağı üzere gökyüzü tanrıçası yani evreni saran sarmalayan kabuksu dış kısım ve bana göre diğer bir deyişle galaktik anne)

ve Geb (gebe kalmak kavramı bu isimden türeme olabilir Geb yeryüzü ve toprak tanrısıdır) yine burada Geb ile Enki yani Ki yani yeryüzü tanrısı ile bir eşleşme görüyoruz,

yani diğer bir deyişle tam moda mod bir karşılıklı uyum olmasa bile tekrarlar ve benzerlikler silsilesi ile devam eden eşleşmeler vardır be bence bu birbirlerinden nede olsa uzak olan farklı uygarlık ve toplulukların özel durumlarına göre değişen farklı yorumlardır,

yani bir çeşit kulaktan kulağa oyunu gibi ama sonuçta hep özde aynı tanrılar vurgulanmaktadır o halde soru şudur bu tanrılar sadece hayal gücüne dayalı uydurma ve hayali mitolojik tanrılar mıdır? (Klasik bilim ve arkeolojinin iddiası,)

yoksa işin en başında yani Sümer mitolojisinde, Anunnakiler olarak gerçekten yaşamış insansı, hümonoid ettten kemikten tanrılar'mıydılar?

Ve Dünya dışı uzaylı kökenli varlıklarmıydılar?

(Örneğin antik uzaylılar teorisi ddiası).

Sümerler'de açık şekilde resmen insan gibi resmedilmişler, heykelleştirilmişler ve gerçekten yaşamış, anlatılmışlardır ama yinede antik Yunan ve Roma'da olduğu gibi onlarda da aslında sadece mitolojik bir kurgu muydu yoksa değil miydi?

Sonraki medeniyetlerde değil fakat özellikle Sümerler'de ve onlardan türeme coğrafyası benzer ve yakın medeniyetlerde (Akad, Asur, Babil, vs.) bu durum oldukça tuhaf gözükmektedir.

Devam edelim, gökyüzü Nut ve Yeryüzü Geb (Yine evrensel ikililik ilkesi vurgusu) doğduklarında yani dünya yaratıldığında birden Ra'nın yani Marduk'un çocukları Şu ve Tefnut ortadan kaybolurlar.

Marduk onları aramak için gözünü yollar ve göz onları bulur (yani aslında bence hipefiz bezini, 3. gözünü yani evrensel gözünü kullanarak remote viewing, yani duru görü yöntemiyle onları bulur).

Bir teoriye göre hipefiz bezi tarihin erken çağlarında tanrılarda ve ilk yaratılan varlıklarda, belkide Nephilim lerde açıkça başın üst bölümünde durmakta olan yegane göz idi,

mesela türk mitolojisinde ki dev Tepegöz gibi fakat zamanla normal gözlerin ortaya çıkmasıyla birlikte daha az kullanılır hale geldiğinden evrim sürecinde başın içine gömülerek ortadan kayboldu ve işte bu nedenle bugün insanlar da beyin organının içine gömülü durumdadır.

"Tepegöz" aslında açıkça bir Nephilim'dir.

Güneşe bakmanın ve özellikle gün batımında uzaktan izlemenin meditasyon ile birlikte hipefiz bezini olumlu yönde aktive eden en önemli etkinlik olduğunu biliyor muydunuz?

Elbette gündüz değil, ultraviyole ışınlar gözünüze zarar verecektir fakat sabah doğmakta olan güneşin ve akşam batmakta olan kızıl güneşin ultraviyole yoğunluğu sıfır'a eşittir,

yani sabah doğmakta olan ve akşam batmakta olan güneş'i izlemek bir çok farklı açıdan insan sağlığı için çok yararlıdır ve özellikle hipefiz bezi aktivasyonu için.

Elbette mutlu olmak, mutluluk başlı başına bir olumlu etkendir, bütün mesele beynin çeşitli düşük megahertz aralıklarındaki çalışma frekanslarının daha uzun zamanlı ve yoğun biçimde sağlanabilmesidir.

Mesela derin uyku delta frekansı, trans, beta frekansı, vs. gibi ve bu düşük megahertz aralık frekansları deprasyonu, anksiyeteyi, ruhsal ve nörolojik rahatsızlıkları ortadan kaldırabilirler

bu tür hastalıklar aslında bir çok fizyolojik rahatsızlığında tetikleyicisidir, kökte yatan esas nedenlerdir,

beyin organı yönetici organdır o nedenle otomatik olarak onlarda büyük oranda azalacak veya belkide tümüyle ortadan kalkabileceklerdir.

Özetle ilaç tedavisi nafiledir gelecekte elbette bu frekanslar da  yapay olarak devreye sokulabilir hale getirileceklerdir ancak elbette muhtemelen uzak bir gelecekte.

Mesela yeni yeni ortaya çıkmakta olan beyne elektrotlar bağlanması ve frekans bilgilerinin bilgisayar ortamına aktarılması yoluyla uygulanabilen Nöro-terapi tekniği gibi.

Nephilimlerin, yani devasa boyutta insanımsıların uzak geçmişte yaşadıkları neredeyse kesin gibidir, hem antik metinlerde, hem dini tasvirlerde, eski ve yeni ahitte, hem medeniyetlerin mitolojilerinde ve anonim hikayelerinde ve hemde bilimsel anlamda izleri kanıtları bir hayli çoktur.

Tufandan öncede sonrada var olmuşlardır, hemde binlerce yıl, İsrail kavimleri onları tek tek alt ederek yok etmeye ve böylece ve soylarını tüketmeye çalışmış ama menfi anlamda başarılı olsalar bile tam anlamıyla başarılı olamamışlardır,

ortadan yok olmaları büyük ihtimalle bir başka major etken vasıtası ile gerçekleşti ve büyük ihtimalle bir dış etken, örneğin tanrıların, anunnaki önderlerinin veya Antik Atlantis'in batışından kurtulabile az sayısa rahibin ve onların soyunun bir müdahelesi.

Kendi çocuklarını yok ettiler, aynı insanoğlu adem parelelinde geliştirilen fakat insanoğlu gibi tutmamış başarılı olamamış bir başka deneyleri olan Neandertalleri yok ettikleri gibi.

Yoksa Nephilimler aynı Neandertaller gibi bir başka başarısız Anunnaki deneyimiydi sadece?

Zannetmiyorum antik tasvirlerden çıkarak diyebilirim ki onlar tanrıların insanoğlundan olma ve aslında hiç olmaması gereken yasak meyveleri idiler.

O kutsal anlamda yasak ilişkilerin meyveleri, yaradan ile yaratılanın gerçekleşmemesi gereken genetik ilişkilerinden doğan bir başka nesil.

150 milyon yıl öncesine ait dinazor fosillerinin arasına karışmış devasa ayak izleri bile vardır, yani ortodoks bilimin kabul ettiği ve bugün halen öne sürdüğü insanın var olma süreci hikayesine ve ayrıca Darwinist teoriye oldukça ters düşen buluntulardır bunlar.

Ve elbette muhtemelen bildiğiniz gibi bu devasa insanımsılar'a yani tanrıların çocuklarına ait kemik ve iskelet kalıntılarıda getiğimiz yüzyılda ve öncesinde bulunmuş olsa da global elit kesim ve onların oyuncağı durumundaki ana akım medya kanalları aracılığıyla bu kanıt ve buluntular örtbas edilmekte yani gizlenmektedirler.

Bir karşıt görüş ise bu devasa insanımsıların Anunnaki çocukları değil fakat aynı  Neandertaller gibi uzak geçmişte yaşamış bir başka insanımsı paralel tür olabileceği fakat nesillerinin tükenmiş olabileceği yolundadır, yani kuzen atalarımız.

Ancak bu tezi çürütmek hayli basittir çünkü akla hemen ister istemez şu suru gelecektir, madem öyle yönetici sınıf neden bu gerçeği örd pas etmeye ve gizlemeye çalışıyor, örneğin Neandertallerin izlerini, kanıtlarını neden gizleme gayretine girmiyorlar?

Durum sadece Neendertallerin bir başka örneği ise kanıtları gizlemeye ve yok etmeye çalışmazlardı.

Ama belkide gizlemeye çalıştıkları Antik Atlantis gerçeğidir.

Devam edelim Ra yani Marduk çocuklarını ararken ağlar ve gözyaşları insana dönüşür böylece insan yaratılmıştır.

Burada gözyaşları sperm'i temsil ediyor ve insanın yapay yolla yaratılmış olduğunu vurgulamaya çalışıyor olabilir.

Osiris ve Seth Atum'un yani Ra'nın yani Marduk'un oğullarıydı peki yani Şu ve Tefnut'un kardeşi yada abisi miydi?

Bence bu noktada Antik Mısır Mitolojisinde yine değişiklik yapmalıyız.

Osiris ve Seth Geb ve Nut'ın yani gökyüzü ve yeryüzünün yani Dünyamızın çocukları olsunlar.

Osiris=Hades=Yer altı tanrısı=karanlıkların gizemli tanrısı=Scorpio-Scorpion=Akrep Burcu

(benim daha önceki tanrılar levhasında bir değişiklik: Orion demiştim daha önce, fakat orada Seth'de bir değişiklik yok, Oğlak burcuna karşılık geliyor.)

peki ya bereket ve sağlık tanrıçası İsis=akrep ve karanlık ve ölüm tanrıçası Nephthys=oğlak onlar nereden çıktılar?

Geb ve Nut'un çocukları değildiler Nut'un Atlantisli Thoth ile yani Antartika'dan çıkıp gelerek büyük piramit ve sfensk'i diken Enki oğlu Marduk'un abisi Nabu ile olan bir diğer ilişkisinden doğdular aslında.

ve sonrasını biliyorsunuz Osiris ve İsis'ten horus doğar yani Sirius yıldızı ve Orion kemerinden güneş doğar yani aslında Ra yani Amen yani Marduk yani Jupiter, peki bu nasıl mümkün olabilir?

İşte bu nedenle mısır tanrıları Ra ve horus hep birbirlerine karıştırılmaktadır her ikisi de güneştir, her ikiside Zeus'tur, Mars'tır, savaş tanrısıdır ve Jupiter'dir.

Marduk Reenkarne olmuştur kızının kızının oğlu yani torunu ile yeniden dünyaya gelir, yeniden vucut bulur demek öncesinde bir şekilde ölmüştür.

Set ve Nephthys'ten çakal başlı mumyalama tanrısı Anubis doğar, Set Osiris'i öldürür ve parçalara ayırır,

İsis kocasının parçalarının çoğunu kurtarmayı başarır, parçalar birleştirilerek Osiris'e yeniden yaşam şansı tanırır fakat ardından tekrar ölür, Anubis tarafından mumyalanır ve böylece Osiris yeraltının ölülerin tanrısı olur.

Bu arada horus oğlak burcu amcasını savaşta yener ve Seth çöle sürülür bu hikaye yunan mitolojisinde Zeus'un babası oğlak burcu Kronos'u yenmesi şeklinde az bir parça değişikliğe uğramıştır:)

 ama çok sayılmaz amca yerine baba figürü yani demek istediğim bu mitolojik hikayeler gerçekten yaşanmış olan biten bir şeyleri anlatmaya çalışmaktadır büyük ihtimalle.

Veya galaksimizdeki gezegen ve yıldızların dönemsel kozmolojik durumlarından esinlenerek mitolojik hikayelere aktarılmaları söz konusudur, fakat bu teleskopla gözlem gerektiren kapsamlı astronomik ve astrolojik bilgileri nereden edindiler?

Büyük ihtimalle yüksek bir medeniyet olan antik Atlantis'in batış felaketinden kurtulabilen az sayıda rahibin dünya genelinde yaydıkları bilgilerden.

Fakat antik İskenderiye kütüphanesinin yanması geriye kalan az sayıda yazılı kayıt ve bilgiyi de silip süpürdü, adeta kaçınılmaz bir kader gibi.

Bu noktada bir örneklendirme yapalım:
Pluto gezegeni 1930 yılında keşvedilmiştir, peki gezegen isimlendirmesi yaparken neden Pluto ismi seçilmiştir?

Yeni gezegeni keşveden  "Lowell Gözlemevi" aynı zamanda doğal olarak isimlendirme hakkınada sahipti, kendilerine önerilen veya teklif edilen bir çok ismi reddettiler örneğin Zeus, Percival, Constance, Cronus, vs.

Sonra Oxford'lu henüz 11 yaşında İngiliz bir öğrenci olan Venatia Burney Pluton ismin önerdi, kendisi astronomi ve klasik mitoloji ile ilgileniyormuş

Plüton'un da muhtemelen karanlık ve soğuk bir gök cismi olduğunu düşündüğü için bu yeni cisme klasik mitolojide yer altı dünyasının tanrısı olarak kabul edilen "Plüton" adını önermiş. 

Bu fikir Oxford Üniversitesi'nde eski bir kütüphaneci olan dedesi Falconer Madan ile yaptığı bir sohbet sırasında aklına gelmişt, Madan'da bu fikri, Profesör Herbert Hall Turner'e aktamış ve. Turner' da bu düşünceyi ABD'deki meslektaşlarına aktarmış ve sonuçta oy birliğiyle bu isim seçilmiş.

İşte şimsi burası çok önemli, bu çocuk gerçekten Roma yer altı tanrısı Pluto ile (antik Yunan'da Hades, aynı zamanda akrep burcunun tanrısı) mükemmel şekilde örtüşen ve uyuşan bu ismi:

1.Gerçekten tesadüfen mi önerdi?

2.Yoksa bir olağanüstü kozmik ve tanrısal güç devreye girerek onun bu ismi önermesini mi sağladı?

3.Yoksa Antik Atlantis soyundan yani elit kesimden birileri (İngiliz kraliyet ailesi'de dahil olmak üzere) gizlice bu işe el atarak gerçekten aslında Antik Atlantis döneminde zaten keşfedilmiş olup bilinip tanınmış ve Pluto olarak adlandırılmış bu gök cisminin adının binlerce yıl öncesinde olan orjinal şekli ile eş anlamlı olarak tekrar adlandırılmasını mı sağladılar?

Çünkü antik Roma antik Atlantis'in bir devamıdır, Hitler Almanya'sı diğer bir devamı idi ve günümüzde ABD modern devamı niteliğindedir.

Latince kökenli bu isim antik Roma bilincine Antik Atlantis mirasından sızmış olabilir.

Yukarıda sorduğum sorular son derece karmaşık bir mekanizmayı aydınlatmaya çalışan sorulardır fakat tahmin edeceğiniz gibi bu konu oldukça komplike ve karışık bir konudur.

Bu mükemmel uyum, örtüşme tıpkı Pluto gibi diğer gezegenler içinde, mitolojik tanrılar, tarot kartları ve astroloji arasında birbirlerini tamamlar niteliktedir.

Bu ilahi ve kozmik örtüşme, tamamlanış, uyum nasıl meydana gelebilmektedir?

Şimdi ben Mısır yaradılış mitolojisini kendi mantığıma göre kafa karışıklığına yol açmayan olması gereken şekliyle en baştan yazacağım, yepyeni bir kurgu:)

En baştaki Ptah ve Sekhmet'i ve karanlık sulardan çıkıp gelen Atum'u yani Amon'u yani Ra'yı silelim gitsin.

Nut'u kocası geb'de geberip gitsin:)

En başta söz yoktu fakat onun yerine Nut vardı yani kabuk yani karanlık madde yani evreni sarıp sarmalayan galaktik ana ve ondan öncesi zaten yoktu, olamazdı, hiç olmadı.


Nut'in kendi içinden yıldızlar taştı ayni Nil nehrinin taşması gibi,
Bu taşan yıldızlardan bir kısmı'da daha sonra anlatacağım kutsal yıldızlardı.

Antik Medeniyet:

Not:
(Nazi sembol ifadesi olarak ve onların faşizmi ile hiçbir alakası, ilgisi yoktur! Bu güzel güneşi tersten ve farklı yorumlamışlardır, nefretle kınıyorum, aynı sembol Anunnaki tanrılarının üzerinde ve tapınak şövalyelerinde de var onlar da bu gerçeği biliyordu çünkü, kutsal topraklarda fark ettiler).



-Şövalye haçı, Germen demir haçı veya askeri onur nişanımı dediniz?

-Hayır bana göre aslen antik Atlantis haçı ve Güneşimizin sembolü:)

(Kimine göre ise sözde Nibiru gezegeninin kanatlı disk'ten sonra dönüşüm yaşamış olan yeni temsili sembolü)

Ve Aldebaran yıldızından 4 evlat taştı:

Osiris (Orion kemeri),Seth (Satürn), İsis (Sirius yıldızı) ve Nephthys (Venüs)
Dualite, iki başlılık, yaşam ve ölüm, artı kutup ve eksi kutup, ying ve yang



Osiris & Isis Çifti=Yaşam, Sağlık, Mutluluk, Beyaz büyü, iyiye evrilme ve yükselme, reenkarnasyon

Sirius yıldız:  pozitif vr dişi, sembol olarak pentagram sembolü ile ifade edilebilir aynı Inanna yani Venüs yani Afrodit gibi.


Seth & Nephtys çifti= Ölüm, Hastalık, Karanlık, Kara Büyü, Venüs gezegeninin negatif olan yanı, Venüs gezegeni yani Inanna'da Sirius yıldızı gibi Pntagram ile ifade edilebilir, fakat aynı zamanda Sümer, Akada ve Babil mitolojilerinde pozitif olan yanı açısından verimliliği simgelemiştir.


Osiris (Orion) ve İsis (Sirius) çiftinden kutsal çocuk doğdu.



Orjinal Sümer versiyonu:
Gökyüzü Tanrıçası Anu'nun yani Aldebaran'ın evladı Enki yani Ki yani yeryüzü ve yeğeni Inanna yani Gökyüzü ilişkisiden Marduk yani dünyanın kralı,efendisi yani güneş yani jupiter hatta mars doğdu.


Ayrıca farklı bir yorum:
Orion ve Satürn yıldızı ile Sirius yıldızı ve Venüs yıldızı bir anlamda belki artı ve eksi kutuplar şeytan ve tanrı olarakta düşünülebilirler.

Venüs yıldızı gün doğum ve batımında sanki yeryüzüne düşüyor gibi durur, yani öyle bir havadadır, feminen ve şeytandır.

Anunnaki mitolojisi döneminin günümüz dillerine olan etkisi muazzam bir kaç örnek:
İnanna'nın eşi Dimuzi'nin Babil versiyonu ismi Tammuz yani bizdeki temmuz ayı, gerçek bir canlı varlık olarak var oldu ise herhalde yengeç burcuydu (Antik Uzaylılar teorisi) veya mitolojik olarak Ay ile özdeştirildi. (Daha kuvvetli bir ihtimal)

 Enlil'in Asur tanrısı versiyonu adı Ashur büyük ihtimalle bizdeki aşure tatlısı ve aşure bayramıyla ilişkili olsa gerek.

Marduk'un Babil tanrısı versiyonu ismi Bel bizdeki vücudun Bel kısmı veya belki ingilizce'deki "Bell" yani zil kavramı ile ilişkili olabilir, bilmiyorum, araştırmadım ama kesinlikle böyle çok örnek var.

Antik Sümer medeniyeti ve Anunnaki sonradan gelen kültür ve medeniyetleri büyük ölçüde etkilemiş, öncülüğünü yapmış o kesin ama belli ki bu dillere'de yansımış,

Anunnaki Sümer'in pantheon'udur evet ama gerçeklerle ve gerçekten yaşanmış olanla ilişkili bir pantheon büyük ihtimalle
.
İbranice, Arapça hatta Farsça konuşulurken dinleyin ve o zamanlar Sümerlilerin ve belkide antik uzaylı teorisine uygun şekilde Anunnaki tanrılarının konuştuğu orjinal kök dile oldukça yakın gırtlaktan gelen ilginç bir ses tonu şeklinde lehçe, konuşma ve söyleyiş tarzı dinlemiş olursunuz.

Yada belkide antik Atlantis lehçesine yakın bir lehçe olabilir

Anunnaki bir göktaşını, meteor'u dünyamıza yönlendirebilecek kudrete sahiptir, beni biliyor olduklarını düşünmüş ve yazmıştım ve ertesi günü balkona çıktığımda ateşten bir topun büyük bir hızla kayarak düştüğünü gözlemledim,

İnanılmaz bir görüntüydü, bence bu bir çeşit onaydı, evet elbette seni biliyoruz Cihangir veya sadece bir tesadüften ibaretti, fakat biraz garipti işin doğrusu.

Biraz astrolojik çağlara bakalım, bildiğiniz gibi astroljik çağlar yaklaşık 2100 yılda bir geçiş yaparlar ve 25000 yılda bir 12 burcun tüm döngüsü tamamlanır, (12 diyoruz ama aslında 13)

M.Ö 10000-8000 yılları aslan burcuna tekabül eder sfenksin ve büyük piramidin sanılandan çok daha erken bir dönemde yapıldığı tezini doğrular niteliktedir,

boğa çağı M.Ö. 4000 civarına tekabül eder, Antik sümer'in Anunnaki'nin, Mezepotamya kültürünün yükseliş dönemi yani Aldebaran tezini doğrular niteliktedir,

,M.Ö. 2000-0 arası koç burcuna tekabül eder bir anlamda Marduk çağı, yani savaş çatışma çağı, Büyük İskender gibiler in dillere destan fetih ve savaşları bu dönemdedir, tesadüf olmasa gerek,

0-2000 balık çağı, bu çağ tipik Mesih bilinci, merhamet,sezgisellik,dinsel inançlar dönemidir İslam dini bu dönemde yükselişe geçmiştir, hristiyanlık dininin balıkla simgeleniyor oluşu tesadüf olmasa gerek.

Ve geliyoruz kova çağına, önümüzdeki 2000 yıl ,şu anda çok başında bile olsa bu çağın içindeyiz (tam anlamıyla 2100'lü yıllardan sonra hissedilmeye başlanacak) ve bağımsızlığa, özgürlüğe doğru evrilen bir değişimi sizde hissediyorsunuzdur,

muhtemelen global bir dünya anlayışı yavaşça ön plana çıkarken bireysel özgürlükler önem kazanacak ve körü körüne inanış anlayışı yerini spiritüel bir yükselişe, 3. gözün devreye girmesine, hipefiz bezinin uyandırılmasına ve daha faal olarak kullanılmaya başlamasına bırakacaktır,

buna paralel olarak hem sezgisel deneyimler ve hemde akıl ve mantık yürüterek gerçeği kavramaya çalışma anlayışı toplumlarda ve topluluklarda hakim olmaya başlayacaktır,

ne kadar hoş fakat ne yazık ki globalizm tersten okunarak diktacı, totaliter, şekilci bir anlayış ile insanları robotlaştırmak isteyen ve evreni teknolojik bir çöplüğe dönüştürme ideali ile yanıp tutuşan yeni dünya düzeni liderleri bu olumlu gelişmeleri yozlaştırmaya çalışacağından kova çağı beraberinde risklerde barındırmaktadır,

Evet, ne yazık ki böyle.

İki savaş kaybeden Almanya yanlış yaptığını aslında tek kurşun atmadan topa tüfeğe gerek olmaksızın yeni dünya düzeni idealini gerçekleştirebileceğini ikinci dünya savaşının sonunda anlamıştır,

Anunnaki geleneğini sürdüren emperyalist İngiltere ve bugünün ABD'si neredeyse hiç savaşmaya gerek olmaksızın fethetmekte ve sömürmektedir,

Almanya ise güçlü ve dinamik alt yapısına, üstün mühendisliğine rağmen bu yeteneklerini verimli biçimde sonuç alabilecek politikalara dönüştüremedi eğer dönüştürebilseydi zaten bugün üç dört kat daha büyük bir Almanya olurdu.

Aklıma gelmişken Almanya'nın soykırım cinayetleri ve türlü benzeri rezaletlerinden itilaf devletlerini de bir derece sorumlu tutmak mümkündür,

çünkü birinci dünya harbi sonrası aralarında imzalanan Versay anlaşması ile Almanya "Wilson ilkeleri" yok sayılarak o kadar inanılmaz bir meblağda tazminatlara mahkum edilmiş ve o kadar akıl almaz bedeller ödemeye zorlanmıştır ki sonradan gelen bir genç neslin, yani Hitler gençliğinin tümüyle çıldırması aslında gayet anlaşılırdır.

Ve aynı nedenle mareşal Hindernburg gibi devlet büyükleri ve Alman elitleri aslında adım adım, yavaş yavaş yaklaşan felaketi ön görebilmelerine, olacakları adeta sezinlemelerine rağmen Hitler'in önünü kesmeye cesaret edememişlerdir, yüzleri tutmamıştır;

diğer bir deyişle elleri kuvvetli değildi zira dayatılan şartlar çok ağırdı, onuru kırılan, küçük düşürülen ve üstelik oldukça milliyetçi ve agresif yönüyle iyi tanınan Prusya mirası büyük bir devlet olmaları,

halkın ve 1. dünya savaşına katılan asker gazi ve subayların gözünde aslında savaşı kaybetmedikleri fakat beceriksiz politikacıların masa üzerinde savaşı kaybettiğine dair olan yaygın inanış,

askeri kaynakların ve bütçenin sınırlanması, asker sayısının yüz bine düşürülmesi,

bütün ağır silahların, gemilerin ve teçhizatın imha edilmesi gibi yüz kızartıcı sonuçlar bir yana bugünün parasıyla 880 milyar dolar gibi akıllara zarar taksite bağlanmış inanılmaz bir borç yükü altında ezilen ve çaresizce fakirlik içinde kuru ekmeğe talim inim inim inlerken soğuk Münih sokaklarında, kaldırımlarında aylak aylak dolaşan, ona buna sataşan, komünistlere meydan dayağı atan ve o sırada etleri butları kilo kilo alıp alıp evine giden yahudi iş adamlarını uzaktan izleyen ve kulaktan dolma bilgilerle doldurularak, nefret söylemleri ve masa üzeri birahane nutuklarıyla beyinleri yıkanmış, cahil ,bugünün dazlak faşistlerini andıran tavırlarıyla saldırgan kahverengi gömlekliler,

 işte size Hitler gençliği, işte kısaca sebepler ve sonuçlar, işte 1920'li yılların sonu ve 30'ların başlarının Almanya'sı,

evet bu tablodan o ağır ve katlanılmaz şartları aç gözlülükle imzalattıran emperyalist Britinya imparatorluğu ve yandaşları da ciddi bir derece sorumludur elbette.

Ne derler bilirsiniz "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar."

değilmi?

Hitler ve eşi Eva Braun'ın aslında ölmedikleri ve Arjantin'e kaçtıkları şeklindeki komplo teorisini bilirsiniz,

Hitler'in sağ kolu ve sekreteri Martin Bormann ince bir plan yapmış bir kaç gün öncesinden Hitler ve eşinin yerine dublörler yerleştirilmiş ve sonra öldürülerek yakılmışlar, zaten bugün bile Hitler ve eşinin öldüklerine dair somut bir kanıt bulunmamaktadır,

neden bir ölü üç ton benzin dökülerek üç bin derece sıcaklıkta yakılır ve cesedi ancak bu şekilde tanınmaz hale getirilir,

 yoksa normal bir yakma işleminde ceset bu derece tanınmaz hale gelmez (bakınız Joseph Goebbles ve ailesinin cesetleri)

bir tuhaflık olduğu kesin, bu yanma sonucu geride sadece Hitler'in alt çene kemiği ve dişleri kalmıştır ve DNA testlerinde Hitler ile örtüşmektedir ancak eminim üçüncü Reich için buda bir şekilde halledilebilir bir konuydu, kimsenin aklına gelemeyecek bir formülle bu örtüşmeyi sağlamış olabilirler.

Geride hiç iz kalmasın, kimse şüphelenmesin ve Hitler ve ailesini arayıp sormasınlar diye.

Arjantin ise çok mantıklı bir seçim, İngiltere ile husumetleri olan ABD'ye mesafeli ve daha çok Almanya yanlısı bir ülkedir,

hatta içinde küçük Bavyeralar, adeta Alman kolonileri barındırmaktadır, öyle ki bu kasabalardaki evler mimari anlamda tıpkı Alman köylerindeki evleri andırmakta dırlar.

Evet kaçmış olmaları mantıklıdır, çünkü Nazi ideolojisi öyle kolay kolay vazgeçilecek bir ideoloji değildir yenide toparlanarak fırsatını bulur bulmaz dördüncü Reich'i kurmak için düğmeye basmak isteyeceklerdi, asla yılmayacaklardı çünkü onların anlayışında teslim olmak ve yılmak yok.

İntahar Hitler için kolay bir kaçış olurdu, yeniden toparlanıp savaşa dönmek varken neden bu yolu seçsin,

güya ölü yada diri ele geçirilmek istememiş bir onur meselesi ama biliyoruz ki bir çok başka üst düzey Nazi kaçmıştır,

psikopat doktor Joseph Mengele bile kaçmıştır,ABD'de görülmüş yaşamı hatta filmleri yapılmıştır ,dahası "Operation Paper Clip" ile üstün yetenekleri olan Nazi mühendisleri ve bilim adamları ABD tarafından ithal edildiler,

demek ki alttan alta çaktırmadan Nazilere bir destek söz konusudur.

Nihayetinde saklanan Hitler'in rahat ve sorunsuz bir yaşam sürdüğü 73 yaşında, 1962'de Arjantin'de doğal ölümünün gerçekleştiği söylenmektedir.

Dördüncü Reich savaşla oluşmayacaktı, bu sefer uyandılar, bir ülkeyi fethetmek için savaşa gerek yoktur,

o ülkenin işletmelerini satın alırsın, kendi sermayeni ve kilit şirketlerinin uzantılarını o ülkeye yerleştirirsin,

ve böylece o ülke ekonomisini kendine bağımlı hale getirirsin, örneğin uçak üretmek istese eğer senden üretim için gerekli bir vidayı bile ithal edemese uçak üretimi sekteye uğrar, yarım kalır, ayrıca tefecilik yapar o ülkeye ağır faizle borçlar verirsin,

faizi ödemeye çalışırken bile sana yeniden borçlanmak zorunda kalırlar, artık o ülke senindir savaşa ne gerek var?

Aryan ırk ideolojisi bugün Avrupa Birliği denen kuruluşun felsefesinin derinlerinde halen mevcuttur.

Avrupa Birliği demek Almanya demektir, bu oluşumun gizli lideri Almanya'dır İngiltere'nin Brexit'i aslında bu nedenle bir tepki olarak doğmuştur,

bu durumu fark ettiler, Avrupa Birliği gibi bir oluşum Almanya'nın savaşı kaybettiği tezini çürütmektedir ;

hayır aslında kaybetmediler.bugün halen varlar!

Yani üçüncü reich dördüncü reich olarak yeni dünya düzeni için Avrupa birliği ile birlikte evrilmekte daha modern ve sorunsuz bir anlayışa dönüşmektedir,

zaman zaman Avrupa Birliği ile ABD arasında sürtüşmelere tanık olursunuz,

Avrupa birliğinin Euro'su ve ABD doları bile gizli bir çekişme halindedir, şunu diyebiliriz ABD İsrail ve musevi güdümündedir, Avrupa birliği ise aryan ırk ve Almanya güdümündedir

yani bu kitapta daha önce söz ettiğim Anunnaki soyu ve geleneğinden gelen iki üstünlük iddiasındaki soy'un bu iki ırkın ezeli rekabeti ve savaşı halen sürmektedir

ve İki büyük ezeli rakip olan fakat danışıklı dövüşen elit aileler arasında biri Avrupa'da Rotschild ve ABD'de Rockefeller olmak üzere aynı rekabet mikro düzeyde ve diğerine paralel olarak sürmektedir, adeta birbirlerini tamamlamaktadırlar.

Fakat bu kez her iki tarafında ideali aynıdır, yeni dünya düzeni bu ideal uğruna yöntemleri de benzeşmektedir, böl, parçala, sömür, büyük orta doğu projeleri ve en nihayetinde tepeden başlayarak birleştir tek ve totaliter hale getir.

Hangi taraf bu ideali gerçekleştirir ise etsin sonuç değişmeyecektir, aslında hiç fark etmez kendi ırkı, kendi soyu ve elit kesim hariç geriye kalan herkesin toptan imhası, Aryan ırk geride sadece aryan ırkı bırakmak istemektedir ve isteyecektir;

öte yanda Museviler'de Kudüs ve Washington merkezli kendi ırklarının üstünlüğüne dayalı bir tek dünya devleti kurmak isteyecekler.

Her iki tarafta çok az nüfusla birleşik bir yeni dünya hayali kurmaktadır.

Siemens gibi Wolkswagen gibi Mercedes Benz gibi Deutczsche Bank gibi dev Alman şirketleri savaş öncesi kuruldular ve savaşta 3. Reich'e büyük bir destek sağladılar, büyük oranda katkıları oldu fakat onlar Almanya gibi savaşı kaybetmediler, aksine savaştan daha da güçlenerek çıktılar, daha da büyüdüler ve bugün İngiltere ve ABD şirketleri ve yatırımlarıyla kıyasıya bir mücadele içindeler.

Zaman zaman iki taraf iş birliğine gitmekte ve birlikte iş yapmaktadırlar, çünkü global bir ekonomide elbette birbirlerine muhtaçtırlar bunu biliyorlar,

yani kamuoyuna karşı biz beraberiz, birlikte iş yapıyoruz imajı vermektedirler, işlerine bu gelmektedir, sürtüşme demek ekonomik kayıp demektir, ama gizliden gizliye derinlerde birbirlerine diş bilemekte ve üstünlük için fırsat kollamaktadırlar;

birbirlerinin zayıf yanlarını kollayarak, sezmeye çalışarak sadece görünürde ortak bir politika izlemeye devam ediyorlar.

Bizde halen Avrupa Birliğine katılmak için çabalıyoruz, işte bu şekilde savaşmaya, tek kurşun atmaya gerek olmaksızın o çok arzuladığınız ülkeler arası birliği sağlamış olursunuz,

yeni dünya düzenine giden yolda emin adımlarla yürürsünüz,

savaşarak vatanlarını zorla fethettiğiniz milletler en ufak bir zayıf anınızda, zaafınızda bu durumu fırsat bilerek baş kaldıracaklardır ve başarabilirlerse elbette doğal olarak bağımsızlık ilan edeceklerdir,

sürekli tetikte olmak zorunda kalırsınız, sürekli huzursuzluk, oysa bu şekilde milletler sizin bünyenize katılmak için can atacaklardır, son derece heveslidirler.

Bu arada Hitler'in mavi gözleriyle tipik bir Anunnaki veya belki antik Atlantis'li soyu mensubu olduğunu söyleyebiliriz, eminim kan gurubu da RH negatif idi.

The Origin of the Blue eyes, the fascist Ancient gods and their royal descendants, The Anunnaki,

Some of 'em are good and some bad, ı mean just like us, you know, of course there're truly noble Anunnaki guys and also you have their descendants for instance Enki ,Atatürk, Eisenhower, Tesla etc. these are ultimate-leaders, mega scientists, in short great guys.

But on the other hand for instance you have Enlil, Hitler, Ted Bundy etc, the most evil guys in history.

But yes, the conventional Anunnaki foreign policy consist of classic imperialism you may say that,

that's true their minds are commonly fascist against aliens but definetely not to their own people,

actually their common world view is pretty similar to national socialism of historical Nazi germany in the past.

Hammurabi Kanunları:
Anunnaki soyundan Babil kralı Hammurabi tarihin en eski kanun kitaplarından birini Marduk'tan aldığı emirler doğrultusunda Akatça dilinde bir granit taş üzerine yazdırtmıştı. (M.Ö. 1760 civarı),


Üstte Hamurabi kanunları taşı, taşın en üst kısmında oturur durumda oldukça iri Anunnaki Marduğun yani (Mısır tanrısı Ra'nın) Hammurabi'ye direktifleri verirken resmedilmiş kabartması ve gövde bölümde çivi yazısı ile yazılmış kanun maddeleri.

282 madden oluşan bu kanunlar sond erece katı ve acımasızdır, mesela "hırsızlık yapanın eli kesilir", "soygun yapma amaçlı olarak bir evin duvarını delip giren hırsızda deldiği o duvarın tam önünde öldürülür" gibisinden,

belki söylemeye bile gerek yok ama bu kanunların en azından bir bölümünün sonradan oluşan günümüz semavi dinlerine ve özellikle İslam dinine açıkça ilham kaynağı olduğu ve hatta resmen alıntılandığı, kopyalandığı son derece açıktır, nettir, her şey ortadadır,

bunu görememek kusur, görmek istememek fanatiklik ve tesadüfe yormak olsa olsa düpedüz saflıktır.

Şimdi esas konuya gelelim bu derece acımasız kanunlara uzaydan gelmiş, her bakımdan son derece gelişmiş bir uygarlık olarak Anunnaki nasıl müsaade etmiştir?

Hatta Müsaade etmek bir yana bizzat kendi yazdırtmış'tır, peki bu nasıl olabilir?

Çok çelişkili gözükmektedir, düz mantık açısından böyle bir şey beklenemez.

Birinci ihtimal:
 o dönem için yani insanlığın gelişiminin erken evreleri için, ilkel bir dönem için bu kanunlar zorunlu olarak uygulanması ve uyulması gereken kanunlardır,

çünkü ortak akıl ve ortalama insan bilinci henüz tam olarak olgunlaşmış ve medeni bir kıvamda değildir yani suç işleme potansiyeli oldukça fazladır,

yanlış yapma oranın doğru ve güzel olanı ortaya koyma becerisine oranla çok daha yüksektir,

bu kanunlar ilk örnektir ve insanlığın gelişimi aşamalarına paralel olarak kanunlarda evrilecek, modernleşecek ve daha fazla hümanist, insancıl bir aşamaya gelecektir.

Özetle zamanın ruhu kuramı diyelim.

Birde buna ek olarak tanrılardan korkacak olan insanlara çeki düzen verilme amacı olabilir, yani onları sömürme adına bir din fenomeni yaratma amacı taşımaktadır,

göz dağı verilmektedir, haddini bil denilmektedir, benden korkacaksın, çalıp çırpmayacaksın yoksa vay haline.

İkinci ihtimal:
Anunnaki faşist bir bilince sahiptir, emperyalist, sömürgeci, bencil ve ve çok çıkarcı bir bilince sahiptirler,

çok gelişmiş olmalarına rağmen sadece kendi dünyalarındaki soydaşlarına ve birde kendi soylarından gelenlere karşı merhametli ,yumuşak ve iyi huyludurlar (yani aynı Naziler gibi)

Naziler aslında Alman işçi haklarına, sendikalara büyük önem verdiler sosyalist bir anlayışla onları hoş tuttular, tatillere gönderdiler,

tatil kampları inşa ettiler, Alman milletini yücelttiler korumaya çalıştılar, adil şekilde her Alman vatandaşını eşit ve varlıklı görmek istediler,

Henry Ford'u taklit ederek her işçiye ucuz bir vosvos araba edindirmeye çalıştılar, bunlar yadsınamayacak gerçeklerdir.

 Yabancıya karşı ise son derece acımasızdırlar, sonuçta insan köle amaçlı olarak yaratılmış bir varlıktır ve onlar açısından fazla bir ehemmiyeti yoktur.

Üçüncü İhtimal:
Marduk diye uzaydan gelmiş etten kemikten bir Anunnaki tanrısı falan ortada zaten yoktur,

tıpkı antik yunan, antik roma medeniyetlerinde olduğu gibi Mezopotamya tanrıları,yani Anunnakiler'de devasa insan şekilleriyle resmedilen fakat aslında hiç var olmayan mitolojik tanrılardır.

Sümerlerin ve onlardan doğan diğer Mezopotamya medeniyetlerinin ortak akıllarının, hayal güçlerinin eseridirler,

edebi, lirik yaratıcılıkların eseridirler, sadece etten kemikten insan şekline büründürülmüş heykeller, heykelciklerin simgelediği gezegenler, yıldızlar ve güneşlerdir.

Babil kralı Hammurabi bizzat kendisi katı biridir ,belkide toprak grubu burçlarından biriydi veya belki yükselen burcu, boğa, başak veya oğlak, yani oldukça katı, otoriter aynı zamanda ağır başlı fakat kurallara muntazam şekilde riayet edilmesini bekleyen disiplinli bir kraldı.

Ve sonuçta bu kanunları kendi iradesiyle bizzat kendisi yazdı yada daha büyük ihtimal kendi söyledi ve birilerine yazdırttı,

hayal gücünü, yaratıcılığını kullandı fakat gel gelelim tanrılara ve özellikle kadim antik Babil'in baş tanrısı Marduk'a olan saygısı ve sevgisi gereği (ve belki elbette korkusu) bu çalışmayı ona mal etti,

kanunların emirler şeklinde bizzat ondan geldiğini iddia etti çünkü böylece kanunlar tanrı sözü sayıldığı için etkileri çok daha güçlü olacaktı, nede olsa bunlar tanrı buyrukları idiler,

insanlar tanrıların, tanrının hışmından korkarlar yani tanrıları insanlar yarattı ama özellikle yöneticiler ,krallar, feodal toprak sahipleri ve çıkarları olanlar. 

4. İhtimal:
Dünya dışı medeniyet sandığımız kayıp uygarlık Atlantis'ten başkası değildir, insanlığın ilk filizlenen medeniyetlerinin kurdurucucu ve ilk öğretmenler felaketten kurtulabilen az sayıda antik Atlantis'li rahip, mühendis ve askerlerdir.

Peki sizce bu dört ihtimalden hangisi daha mantıklı?

Daha önce burada yazdıklarımdan,anlattıklarımdan yola çıkarak ne düşünürsünüz?

Ne düşünüyorsunuz?

Sizce hangi ihtimal daha kuvvetlidir? 

Bilmiyoruz, belkide bu dört ihtimalin bir karmasıdır ama eminim bu ihtimallerin dışında bir şeyler değil.

Belkide sözünü ettiğim gizli dostlar Anunnaki'ler veya Antik Atlantislilerdi, kim bilir? 

Fakat yaptıklarına bakılırsa adeta tanrı gibiydiler çünkü kudretleri çok etkileyici ve muazzamdı,

son derece tanrısal ve bir o derece ürkütücüydü aslında. 

Peki ben neye inanırım?

Ben yıldızlara inanırım.

onların insan üzerindeki kozmik, astrolojik olumlu ve olumsuz etkilerine inanırım,

takımyıldızların büyüsüne inanırım, biliyorum ki bu dünya üzerinde Orion, Sirius ve daha birçok yıldızın son derece anlamlı etkileri vardır,

bize olan uzaklık ve yakınlıkları yani mesafeler, büyüklük, kutsiyet, yaş, kıdem, yıllara ve mevsimlere göre konumları, hatta duruş şekilleri diğer yıldızlarla ve gezegenlerle yaptıkları açılar, eterik plazma bilinçleri,

evet bunların tümü bana göre mümkün ve mantıklıdır.

Peki bu inanç biçimi bir çeşit paganizm mi? Yoksa Gnostisizm mi?

Bilemem, bilmiyorum, bilme ihtiyacı da hissetmiyorum evet belkide kadim dünyaların antik insanları bu yıldızları ve takımyıldızları, gezegenleri.güneş'i ve ayı gözlemlediler,

onları ayrı ayrı isimlendirdiler, hareketlerini anlamlandırmaya çalıştılar, bir şeyler söylemeye çalıştıklarını düşünmüş'te olabilirler,

belki onları putlaştırdılar sembolik heykellere,heykelciklere, tablolara resimlere dönüştürdüler,

ayrıca bir yıldızı sembolize ederek yani cisimleştirerek o sembol (sözün gelimi diyelim bir heykel) üzerinden ilgili tanrı yada tanrıçayla özdeşleştirilen kutsal kabul edilmiş yıldıza veya gezegene tapınmak veya adaklar adamak tam olarak puta tapmak falanda değildir aslına bakarsanız.

Ve bence her mitin ve mitolojik hikayelerin altında gerçekler yatar ,birden çok yıldız ve gezegen olduğuna göre doğal olarak çok tanrılı bir anlayışa sahip oldular;

zira her burcun, her yıldızın misyonu, etkisi farklıdır ve buradan yola çıkarak her tanrı yada tanrıçanın üstlendiği görev de farklıdır şeklinde düşündüler belli ki,

örneğin bereket tanrıçasını ele alalım tarımsal bereket açısından mevsimsel,yıldızsal olumlu bir etkisini fark etmişlerdir ve o şekilde anlam yüklemişlerdir (örneğin Antik Mısır için Sirius yıldızı)

fakat elbette her zaman her yerde olduğu gibi sıradan halkın bir bölümü işin kozmik yanını, önemini kavrayamayarak şekilci bir biçimde bu anlayışı cehaletlerinden dolayı yozlaştırarak özünden uzaklaşmasına neden olmuşlardır;

simge yerine maddenin kendisine tapar hale geldiler, işi ticarete dökerek put ve heykel alım satımındaki kazançla ilintilediler, parayla, maddiyatla dini bilgi arasında bağnatı kurdular.

İşin manevi boyutunu es geçtiler, Firavun Akhenaton bu durumu, bu yozlaşmayı fark etti ve o nedenle müdahele etme ihtiyacı hissetti,

güneşin kendisi bir sembol olur ise başka aracıya gerek kalmaz şeklinde düşündü ve aslında haklıydı,

isa'da eğer gerçekten yaşadı ise ve gerçekten o tapınakta aynı işi yapan dolandırıcılara müdahale etti ise oda elbette haklıydı, zaten aynı şey sayılır

evet bunlar oldu oldu olmasına da bu olanlar günümüz semavi dinleri içinde geçerlidir,

 hiç farkı yoktur, din üzerinden sömürü ve ticaret anlayışı, işin özünü manevi boyutunu anlamayarak, bilmeyerek ezbere şekilde sadece mevcut ritüelleri uygulayarak sevaba geçtiğini zannetme,

dini ögeleri putlaştırma ve farkında olmadan cisimlere,eşyalara tapınma, evet bu bugünde geçerlidir, örneğin eldeki tespih bir nesne bir çeşit puttur, kabe aynı anlamda küp şeklinde tasvir edilen satürn gezegenini simgeler,

Meryem ve İsa heykelleri, haçla,r mücevherlerle özene bezene yaratılmış vatikan süslemeleri,

musevilerin Solomon Tapınağ duvarı kalıntısı sandıkları oysa büyük ihtimalle Küdüs antik Roma lejyonları baraka veya barınak kalıntısı olan ağlama duvarı,

budizm'de buda heykel ve heykelcikleri, vs. 

işte bunların tümü pekala putlaştırılmış ve abartılmış maddeler, nesnelerdir,

tek tanrıya geçiş sonucu ortada bir medenileşme durumu kesinlikle yok,

yozluk, sofuluk, örümcek kafalılık o günlerde de vardı ve bugünde var.

Hele hele nazar boncuğu misali nesneler, kınalar vs. 

onlar artık iyice boyu aşan tam anlamıyla paganist kültür kalıntısı batıl itikat sembolleridir olsa olsa.

Konuya dönelim peki Bu antik insanlar o ilkellik seviyesinde mesela erken bronz çağında bu kadar derin astrolojik ve astronomik bilgiyi nereden edindiler?

Mesela en basitinden 1930'larda anca keşif edebildiğimiz ve çıplak gözle görülmesi imkansız Pluto gezegeninin varlığından nasıl haberdar olabildiler?

O devasa,muazzam anıtları,piramitleri,sfenksleri diken, bugünkü teknolojiyle dahi bir kerede kaldırılması imkansız yüzlerce tonluk taşları bıçak sırtı misali adeta lazer teknolojisi ile kesilmiş gibi düzgün kesebilen mimarlık ve mühendislik ve mimarlık bilgisi nasıl birden bire adeta bir gecede beliriverdi?

Ben kutsal ana'ya ve onun merhametine inanırım ve benim için uğurlu olan dokuz sayısının onu simgelediğine de inanıyorum kesinlikle

Bu arada tapınak şövalyelelerinin ilk kurucularının dokuz şövalyeden oluştuğunu öğrendim,

bu kitabın başlarında bir yerlerde renkli gözlere ve özellikle mavi gözlere karşı pekte olumlu sayılamayacak ön yargılarımdan söz etmiştim,

özetle hep kilit liderlik pozisyonlarında yönetici sıfatlarda onları fark ettiğimi ve bencil ve çıkarcı bir yönleri olduğunu hissettiğimi yazmıştım,

ancak o zamanlar Anunnaki ve mavi gözler,RH negatif kan grubu ve beyaz tenli sarışın sözde ari ırk arasındaki ilişkiyi bilmiyorum sonradan öğrendim ve bu durum bana sezgilerimin ,6. hissimin (yada hipefiz bezimin yani 3. gözümün diyebilirim) ne derece kuvvetli olduğu bir kez daha kanıtlamış oldu.

Kurucu tapınak şövalyelerinden biri güçlü bir ihtimalle Fransa Şampanya (Provins) bölgesi kontu Hugh'dur,

bu zat 1125'te resmen tapınak şövalyesi ünvanını almıştır.

En az iki kez Kudüs haçlı seferine katıldığı söylenir,

peki bu adam neden benim dikkatimi çekti?

Bu kitapta demişimdir,bu tapınakçılar çocukluğumdan bu yana olur olmaz yerlerde hep karşıma çıktılar, onlarla bir ilgim alakam olduğundan adım gibi eminim ben.

Onunla ilgili gizemli ve ilginç bir şeyler var, Kudüs'te bir şey buldu, önemli bir şey, belkide bu dünyadan bile olmayan bir şey,

belkide bir Anunnaki nesnesi ve Onu Avrupa'ya getirdi ve oda aynı Ahit sandığı ve Thoth'un zümrüt yazıtları gibi Illuminati elinde veya kontrolünde veya Vatikan arşivlerinde saklı.

İsviçre'de İskoçya'da Fransa'da veya İngiltere'de olabilir belki de ABD'de Rockefeller himayesinde,

evet buda mümkün.

Fransa'nın Normandiya bölgesi sadece D-Day çıkartması ile ünlü değil tarihsel kayıtlarda büyük önemi olan bu bölge bol miktarda tapınak şövalyesi üretmiştir ve Normandiyalıların ataları sanıldığı gibi Fransızlar değil aslında Vikinler, İsveç ve Norveçliler dir, Germenler'dir yani ari ırktır yani Anunnaki'dir.

Ve ispanya Bask bölgesi solcuları da aynı şekilde Anunnaki ile ilintilidir, işte sağ ve soldan iki taraflı bir kuşak devşirmesi anlattıklarımı ve kişisel tezlerimi doğrular nitelikte.

18 marta 1314'te Jacqus De Molay diri diri yakılırken duyduğu büyük acıya, ızdırapa rağmen aklında halen uğradığı büyük haksızlıklar, iftiralar, karalama kampanyalarına olan dehşet verici büyüklükteki kini, nefreti vardı, ve bu adam yerden göğe kadar haklıydı, orta çağ karanlığının ve cehaletinin hışmına uğramıştı o ve beraberindeki asil kudüs savaşçıları, ülkelerini zenginleştiren, büyük bir bilgi birikimini ve serveti beraberlerinde ülkelerine getiren şövalyeler, kıskançlığın ve beceriksizliğin kurbanı oldular.

De Molay son nefesini verirken ünlü lanetini etti, Kilisiyi,Vatikan'ı ve bağnazlığı ,sofuluğu, örümcek kafalılığı lanetledi, öyle yerinde bir lanet ki evrende yerini tam olarak aldı ve gücünü defalarca kanıtladı.

Evet o adam büyük bir ızdırap içinde etleri kavrulurken büyük bir lanet etti ve o lanet bir ilahiye, bir hüzünlü tarihsel şarkıya dönüştü ve sonradan gelen bir çok başka tarihsel gelişmede dolaylı yada dolaysız rol oynadı.

Bugün yeni dünya düzeninin acımasızlığında ve hışmında bile yavaştan ve derinlerden, çok derinlerden bu ilahinin melodileri duyuluyor gibidir,

siyah bir elbise içinde eski zamanların bir güzel divasının ağzından, ağıt misali, tarihin tüm haksızlıklarına ,tüm adaletsizliklerine, ve zamanın ruhunun kinine.

13. Cuma mitini bilirsiniz, uğursuz gün, jason'ın lanet'i, kült korku filmleri serisi vs.

Bu mitin kaynağı kimine göre Tapınak şövalyelerine yapılan darbenin 13. cuma gününün sabaha karşı erken saatlerine denk gelmesidir,

beklemedikleri bir anda çoğu uyurken baskına uğradılar ve evlerinde tutuklandılar,

fakat bazıları bu mitin Babil kralı Hammurabi'nin kanunlarına dayandığını iddia etmektedirler,
Hamurrabi13. maddeyi batıl itikatından ötürü yazdırmamıştır, ve bununda esas nedeni muhtemelen Sümerlerin 12 sayısını mükemmel sayı olarak kabul etmeleri ve ondan bir sonra gelen sayıyı yani 13 sayısını adeta yok saymalarıdır.

Eğer o kanunları etten kemikten bir Anunnaki tanrısı yani Marduk Hammurabi'ye yazdırttı ise gerçekten ki buda bir ihtimal o halde aynı zamanda Anunnaki içinde bu sayı uğursuz demektir,

belki uzaylıların bile batıl itikatları vardır, kim bilir.

Neyse biz biliyoruz ki mükemmel sayı aslında 9'dur ve özellikle de Anunnaki için,

1942, The Battle of L.A. UFO incident might be a hoax as well, probably an original first class Hollywood scenario,

ı think they're technologically capable of creating such a fake show in 1942, just 4 years after Orson Welles's sansational and historical "fake alien invasion" radio show in 1938,  just a coincidence?

For instance on that pic it seems like there're several spot lights on the top of that hill forwarded directly to the alleged UFO in order to illuminate that craft,

honestly that looks like a typical Hollywood scene to me, ı think what they're trying to do is to measure reaction of the masses

a sort of psychological test related to TNWO concept ı guess, but we ain't no fools of course.

Birden farkettimde 1942 yılındaLos Angeles kentinde yaşananUFO vakası ve savaşı 1938 yılındaki Orsen Welles'in sahte uzaylı istilası şovundan sadece dört yıl sonraya tekabül eder tesadüf olabilir mi?

Sanmıyorum, şimdi alttaki resme dikkatle bakın


Resmen birinci sınıf bir Hollywood işçiliği gibi durmuyorum sizce de?

O tepede bulunan bazı spot ışıkları UFO'ya doğru onun görkemli imajını arrtıracak şekilde ufo'ya yönlendirilmiş gibi durmuyormu, ışıklar ufo'dan geliyormuş izlenimi verilmek istenmiş gibi, son derece şüphe uyandırıcı,

1942 yılında Hollywood bu gösteriyi yaratabilecek teknolojiye sahipti.

Bence Orson welles'in gösterisinden sonra bu kez bu senaryo devreye sokuldu, yapmak istedikleri kitlelerin tepkisini ölçmekti, bir çeşit psikolojik test,

daha önce söz etmiştim, elbette yeni dünya düzeni ile ilgili bir mesele ,bu arada Orson Welles'te mavi güzlüydü değilmi?

Bu 1942 L.A. ufosunun yavaş hareket etmesinin ve ortada göze görünür sadece tek bir tane ufo omasının benim tarafımdan ortaya konulan gerçekçi bir açıklamasıdır.

Gerçek bir Ufo kendini hemen belli ediyor, parıldaması aynı güneş gibidir, evet tıpkı ufak yıldızlara, güneşlere benziyorlar çünkü maddenin 4. hali olan plazma enerjisi kıvamındalar,



adeta yapay minik güneşlere dönüyorlar, vril enerjisi ve uzay boşluğundaki yabancı cisimlere karşı muazzam, çok etkili bir kalkan'da oluşturmuş oluyorlar aynı zamanda,

 katı bir cisim fırlatarak güneşe zarar verebilir misiniz?

Anında kavrulup yok olur.

Plazma vril enerjisi çok hızlı manevralar yapabilmelerini ve ışık hızında muazzam bir itiş gücü yakalayabilmelerini sağlar,

 çekirdek fuzyonu sonucu ortaya çıkan mega enerji, ancak geminin iç tabakasında adeta ikinci bir gemi mevcuttur aradaki göze görünmez ileri teknoloji kabuk kalkanı iç gemiyi kamufle eder ve dış katmandaki plazma vril enerjisine karşı yalıtım sağlar,

 bu yalıtımı sağlayan'da zaten vril enerjisinin daha düşük ve farklı bir frekans'ıdır.

Evet İsa güneşti, kutsal çocuktu fakat aynı zamanda belkide etten kemikten bir insan olarak'ta yaşadı, belki ismi Jesus yada İsa değildir, başka bir isim, fakat belkide gerçekten yaşadı ve doğduğu sanılan sıfır tarihinden 4 yıl kadar sonra doğdu M.Ö. 4 evet,

balık çağına imza attı, zaten kendiside mart doğumluydu ve balık burcuydu, merhametliydi merhametli olanları sevdi ve merhametli olmayı tavsiye etti,

onun özdeyişleri, kelamları orjinal'e en yakın haliyle Thomas incilinde kayıtlıdır, yani İsa hem güneştir hemde İsa'dır aslında Nazi'lerde sembolleşmiş siyah demir haç veya tapınakçıların kırmızı gül olanı veya Anunnaki haçı yada hristiyan haçı hiç farketmez,

hepsi tek yere çıkar terk gerçeği açıklar, Güneş, onu sembolize ederler.

Tapınakçıların bayrağındaki siyah ve beyaz ise elbette dualite'yi anlatmaktadır, evet o halde ben bir gnostik hristiyanım ve aynı zamanda paganistim'de çünkü Sirius gibi başka yıldızların'da anne etkisi ve önemine inanıyorum.


Hollywood attacks on the christianity once in a while.

What they are trying to do actually is to destuct and demolish the structure of the church to the ground gradually,

over the course of time and by means of their films and productions.

And thus they wish to serve to their supreme leader, Satan, hail satan!

But don't get me wrong,

I'm not an attorney of the Vatican and not trying to defend 'em,

conversly ı'm oppesed to them,

ı don't need any sort of interpreter between me and God

ı'm not looking for a spiritual guide,an organized religious institution or some other holy means either.

But my alien religion only.

Uunfortunately as far as ı can se the church is the only political issue that they can handle however,

they can not dare to attack on Rotschild or Rockefeller families for instance,

they are not able to critisize FED or international banking system either.

We don't see no movies about the Anunnaki and the distant past of mankind, not surprisingly lol.

We can not see more than one or two movies about the tragedy of poor people of Palestine and Israeli–Palestinian conflict.

But of course yeah,how could they attack on their own funders, sponsors and financiers anyway.

They don't care about global issues such as poverty, hunger, civil rights, wealth distribution and Income Inequality worldwide.

Typical Characteristics of Hollywood Fascism:
-Lack of empathy

-Promoting popularism and corruption

-Non-creativity, stolen scripts from European and Far-Eastern productions mostly.

-Waywardness, crulty and recklessness.

-They don't care about the real global issues but instead fake balloon issues which they had created before artificially,for instance through lying.

(Hegelian Dialectic: Problem, Reaction, Solution) remember?

-Controlling and manupilating people by means of their movies and documentary films, 

-Bullying and harassment on social media

-Controlling main stream media, creating and producing fake news perpetually

-MK ULTRA, Mmnipulation of pop musicians and some Rock 'N' Roll musicians, controlling their brains and behaviors remotely by some new hi-tech means and particularly in California.

-Conducting some new illegal scientific experiments on people through their movies and tv shows illegally without authorization and against their will such as subliminal messages and promotions, in other words their advertisers seduce our subconscious.

-Time travel machine ,they possess and use time travel technology currently which they had seized from those Roswell Zeta greys through reverse-engineering methods in Area 51 and more interestingly they dare to hide it from public and save just for themselves, 

unbelievable isnt't it?

They are the enemies of "We The People" apprehension, in other words these guys see theirselves as privileged!

-Child abuse, Pedhopile ring, perversion, fascism, zionism and satanism.

-Giving & providing full support to the fascist New World Order concept.

-Their movies are used for gambling, betting, cheating, fraud, pornography and so-called adult video games on a lot of movie websites by means of disgusting commercial banners, videos,etc.

Their allagedly so-called artistic works are toys of grifters and digital mafia on the web.

These are not the guys as they known in public eye ,these people are so sick, they need professional help,

yeah mental health theraphy is absolutely required for these guys,

So what can we do?
Just ignore 'em and don't pay any attention to them, this might be the best punishment method and the absolute solution for this major problem.

Don't even read the headlines, magazine news and etc. about these people.

Do not watch Hollywood films no more ,ban their products everywhere, cancel your HBO and Netflix accounts and also your other premium memberships!

Hollwood,Ca is the new Sodom and Gomarrah of the modern world and hence sooner or later it will be destroyed.

Bugünkü modern Irak'a adını veren Anunnaki şehri Uruktan geriye ne kaldıysa en fazla o kadarı kalacak.

Djinn, you mean the entities of the fourth dimension, yeah right, ı agree, they do exist however they are not aliens,

beyond that contrarily the most ancient inhabitants of this planet,truly ndiginous people of this earth (just as American indians or Australians aboriginal peoples) way long before the mankind, even older than the jurassic time periods man,

Yes, they've the power to shapeshift, they can do that, they're shapeshifters, and also they're able to control and manipulate human's mind,

ı know that very well because one of 'em supposedly from Hollywood (who had a really good sence of humour) had demonstrate such kind of show on me proving that they really had such sort of occult energy and power. (believe it or not as you wish, ı really don't care).

(But then ı've realized that at least one of these invisible sources actully were originated from my cosmic mother Sharon)

Originally, they re not in a reptilian form however of course they are capable of being in any kind of alien form as they wish in tree dimensional space including a reptilian fashion.

In short this subject's nothing to do with Aliens & UFOs etc.

Evet ve böylece bu konuda aydınlanmış oluyor Djinn bizde karşılığı cin yani 4. boyut varlıklar mevcuttur,

 iyileri vardır kötüleri vardı,r David Icke'ın Reptilian diye adlandırdığı varlıklar bunlar olsa gerek ancak cinlerini uzaylılar ile ilgisi yoktur, onlar bu dünyanın gerçek yerlisidirler ve ezelden beridir buradalar,

insandan çok önce dinazorlardan önce, insanı pek sevmediklerini ve bu gezegenin gerçek sahipleri olarak insanın doğaya zarar verdiğini düşündüklerini biliyoruz, yapıları gereği onlar doğayla barışıktır, kızılderililer veya aborjinler gibidirler,

doğa anayla iç içedirler ve Anunnaki'nin genetik münendislik yoluyla insanı yaratması sonrası veya insanın doğal evrimleşme süreci sonrası büyük bir memnuniyetsizlik içine girmişlerdir,

doğayı insanla birlikte paylaşmak istemediler, insandan üstündürler fakat tu ka ka ilan edildiler,

şeytanlaştırıldılar ve korkulan varlıklara dönüştürüldüler hatta belkide düşen melek ve cennetten kovulan şeytan gibisinden mitolojik hikayeleri buradan kaynaklanmaktadır.

Onların orjinal görünümü reptilian şeklinde falanda değildir normalde göze görünmezler, siyah bir karartı veya fırtına hortumu gibi görülmüşlükleri var ama isterlerse elbette reptilian veya istedikleri bir herhangi uzaylı formuna girebilirler,

üç boyutlu ortamda şekil değiştirebilme yetileri mevcuttur, muhtemelen Hollywood'dan olan veya Hollywood'un görevlendirdiği veya kontrol ettiği ve yönlendirdiği bir tanesi (bu yönledirme için bir medyum kullanmışta olabilirler) yok yere ve tamamen gereksiz biçimde beni manipüle etmişti.

Ön yargı hatta düpedüz faşizm, bir Amerikalı olsaydım gündem asla olmazdı (bu kitapta daha önce söz etmiştim o nedenle tekrarlamayacağım)

üstelik ince bir espiri anlayışı vardı, gördüğüm kadarıyla zamanda ileri ve geri hareket edebilmek kabiliyeti vardı,

zamanı bükebiliyordu, insan beynini kontrol edebiliyor ve yönlendirebiliyordu ayrıca telepati yöntemi ile iletişim sağlayabiliyordu, onu hiç fiziksel olarak görmedim ve görmekte istemem.

Bu 4. boyut varlıklarının da vril (plazma) enerjisine veya en azından oldukça benzer bir enerjiye sahip olduklarına inanıyorum,

anladığım kadarıyla tüm parapsikolojik meseleler aynı, okült, ezoterik enerji biçimine dayanmaktadır,

vril power, plazma güneş enerjisi. O nedenler ufolar uzaylılar, cinler gibi konular birbirleriyle kolayça karştırılabilmektedirler,

 çünkü bir bakımı aynı ortak enerji birimi ile hareket ettiklerinden dolayı birbirleriyle iç içedirler.

Peki dünyanın gerçek efendileri ve yerlisi olan bu ilginç dört boyutlu ortam varlıklarının Anunnaki ile bir temasları, iletişimleri olmuşmudur?

Doğrusu bilmiyorum, eğer Anunnaki teknolojik açıdan dört boyutlu ortama sızma yetisine sahipse ki muhtemeldir onlarla karşılaşmış olabilirler ama insanı yarattıklarından dolayı Anunnakileri sevmiyor olmaları pek muhtemeldir.

Cinlerin en başında kökenleri nedir, neresidir, dünya dışı mıdır bilmiyorum belki evet muhtemeldir fakat öyle bile olsa o kadar uzun zamandır ve herkesten, her şeyden öncesinde buradalar ki artık onlara sadece dünyalı denebilir,

dünyalı, 4 boyutlu ortama adapte olmuş insandan üstün ve neşeli varlıklar.

Ancak evrimleşme aşamasında bir gün insanda dört boyutla tanışacak ve hipefiz bezinin yoğun kullanımına paralel olarak onların özelliklerine sahip olacaktır,

yani insanlarda birer cin haline gelecekler ve işte ve o zaman bir üstünlük söz konusu olamayacak,

o dönemde neler olacağı, neler yaşanacağı gerçekten ilginç bir merak konusudur belkide uzak geçmişte onlarda bizim gibi üç boyutlu varlıklardı ve henüz üstün özelliklere sahip değildiler.

Anlaşılan sonrasında 4. boyutta evrimleşme oldukça yavaşlamaktadır ve aradan milyonlarca yıl geçse dahi pek bir şeyler değişmemektedir,

peki onların da 5. boyut'a hazırlanışları söz konusu mudur?

Ayrıca beş boyutlu varlıklarda var mıdır?

 O kadarını doğrusu bilemeyeceğim, ama muhtemeldir elbet.

Peki ya Griler (The Greys) denen android robotlarla, Zetalar ile ilişkileri?

Evet oda muhtemeldir.

Bahsetmiştim, saykodelikler, doğada bulunan ve bugün ilaç yapımında da kullanılan bazı sedatif etkisi olan bitkiler, yatıştırıcılar, zehirli kırmızı mantarlar ve benzeri uyuşturucular, tüm bunlar tarihin bir parçası,

bunu kimse inkar edemez ,en görkemli antik medeniyetlerin doğmasında ve oluşmasında büyük önemi olduğu gibi kızılderililerin barış çubuğu olarak, aborjinlerin danslarında bir etken olarak veya mısır rahiplerinin gizemli ritüellerinde dumanı tüten hoş kokul tütsülerle eşliğinde söz konusu o ritüellerin bir parçası olarak karşımıza çıkıyorlar,

bazı mısır firavunlarının mumyalarında kokain izlerine bile rastlandı, o zamanlar insanlar neyin iyi neyin kötü olduğunun, doğada bulunan bitkilerin hangilerinin yararlı ve hangilerinin zararlı olduğunun elbette bugünkü kadar iyi ayırımında değillerdi,

ama hiç bilmiyor da değillerdi, tedavide ilaç yapımında hep doğadan faydalandılar bu konuda üstün bilgileri mevcuttu fakat belki modern tıp ve bilime oranla bir farkındalık eksikliği söz konusuydu,

ayrıca örfler, adetle r,gelenekler bugünden elbette çok farklı idi,

bugün yasak olan o günün koşullarında değildi, kanunlar, inanışlar hep farklıydı (çünkü zaten bildiğiniz gibi tüm bu sosyolojik kavramlar hep görecedir aslında)

kısaca zamanın ruhu diyelim, evet muhakkak ancak ne var ki onların halüsinasyon'larına eşlik eden bazı gerçeklikler, bazı yansımalar olmuş olabilir

ve araya karışan gerçek olması muhtemel bu şekiller, biçimler, hayvan ,canavar, insanımsı hümonoid varlıklar veya Sümerlerin insan başlı atları ve onlardan esinlenen antik yunan mitolojik santorları vs.

peki bunların ne kadarı uyuşturucu etkisinde halüsinasyonlardı ve ne kadarı saykodolikler vasıtası ile hipefiz bezlerinin aktive olması sonucu bizzat gerçek yansımalardı ve ne kadarı dünya dışı bir yaşam formu tarafından gerçekleştirilen genetik mühendislik deneylerinin ucube sonuçları idi?

Ne yazık ki bunu tam olarak gerçekten bilemeyiz,

ayırması çok zor, daha çok birbirine karışmış gibiler ama bence araya karışan gerçekleri işte bu cinler yani dört boyutlu varlıklar teşkil ediyor,

çeşitli farklı şekillerdeler çünkü şekil değiştirme ve istedikleri biçimde görünebilme yetileri vardır.

Onlar eski insanın hayalleri, düşler ,kabusları ve halusülasyonları ile birlikte eskilerin, tarihin o kadim duvarlarına ,silik resimlerine, granit taşlarına yansıdılar,

orada tekrar vücut buldular, şekillendiler ve o zamandan bugüne sanki hep bir şeyler anlatmaya çalıştılar.

Fakat sonra bir şey oldu bu link koptu antik dünyalarla uzak atalarımızla olan bu bağ, oda koptu, o gizem yok oldu, o arayış artık yoktu,

içsellik, manevi ve ezoterik bilgi de kayboldu ve büyük ihtimalle şimdilerde, bu görece moden çağlarda dört boyutlu varlıkların izleri de kayboldu,

uzak atalarımızla iletişim kuran buna gönüllü o varlıklar ,o linkin kopmasıyla birlikte bundan vazgeçtiler ve günümüz duvarlarına yansımıyorlar,

yansımazlar ve anlaşılan bunun için iyi bir nedenleri var tercihen kendi dünyalarında yaşarlar ve dünyamızı paylaştığımız bu düşük frekans aralığında titreşen ve bu nedenle göze görünmeyen ilginç varlıklar mümkün mertebe insan adlı varlıkla iletişimi minimum düzeyde tutarlar.

"Cin gibi akıllı" özdeyişi tıpkı diğer özdeyişler gibi içinde gerçekleri barındırır,

boşa söylenmiş bir laf değildir, birileri bir zamanlar cinlerin var olduğunu hissetmiş, anlamış ve üstelik oldukça zeki olduklarını fark etmiş olacak ki bu lafı söylemişler,

(Burada "cinler" diyorum ama elbette bu kavram fazla dinselleştirlmiş ve ne olduğu belirsiz bir hale büründürülmüş bir kavram, ben ise 4. boyut ve ötesi ortamlarda göze görünmeyen ama kesinlikle var olduklarından emin olduğum varlıklara referans veriyorum).

aslında tek başına bu bile var olduklarına ilişkin bir kanıt niteliğindedir, ve evet gerçekten oldukça zekiler, şaşırtıcı derecede.

İki konuda yanlışları vardı,iki yanlış önemli bilgi üzerine temellenmiş ve gelenekleşmiş bir anlayış ve ritüeller biri İsa konusuydu hristiyanlık sonradan romalılaştırıldığı ve paganistleştirildiği için yani pagan kültürüne dahil edildiği için dikkatli bir bakışla dışarıdan uydurma bir din gibi duruyordu ve İsa diye birinin aslında hiç yaşamamış olması çok muhtemeldi.

Masonlar İsis Osiris ve horus yani Anne (isis) kutsal çocuk (Horus) ve kutsal ruh yani Seth tarafından katledilmiş olan (Osiris'in ruhu) üçlemesine inanırlar ,yani kutsal aileye.

Katolik bir hristiyanlık anlayışıda aslında farklı değildir, anne-oğul ve kutsal ruh üçlemesi

fakat paganist anlamda bunlar aslında yıldızlardır ve elbette mitolojik tanrılar ve tanrıçalardır,

hristiyanlık anlamında ise Gerçek kişiler, etten kemikten şahıslar ve dini anlamda bir ruh'tur.

Bu durum İsa'nın aslında İsis'in yani Sirius yıldızının yani meryem'in oğlu güneş olduğu ve aslında hiç yaşamadığı yönünde bir mantık yürütmeye yol açar ve doğrudur bu görünümden bu sonuç çıkar.

Masonlar'da haklı olarak böyle düşünmüşlerdir fakat işin aslı öyle değil, muhtemelen İsa diye bir şahıs aslında gerçekten yaşadı belki farklı bir isimle ama yaşadı, M.S. 4 yılında doğdu balık burcuydu ve bilge bir insandı, bir inisiye idi,

Veya belkide İran'da çok daha eski zamanlarda yaşamış Zerdüşt peygamber gerçek İsa idi.

bir öğretici, iyi bir öğretmen, yol gösterici bir ermiş, bir hermit ama doğruya kutsal bilgiye inanç yolu ile değil bizzat ilim ve irfan yolu ile ulaşma gerekliliğini savundu,

ve bu nedenle gerçeğe en yakın deyişleri gnostik Thomas incilinde bulunur,

aslında en akılcı ve doğru yoldaki muriti, Şüpheci Thomas'tır yani körü körüne inanmayan bilgiyi önemseyen ve bilgiyi arayan Thomas.

Ancak evet İsa hiç çarmıha gerilmemiş ve anlatılanlar yaşanmamış bile olabilir, evet, o bölüm gerçeği yansıtmıyor olabilir, muhtemeldir.

Zaten masonların bir bölümü gnostik hristiyandır, içselliğe inanırlar, bilgiyi iç dünyamızda aramanın gerekliliğini bilirler, onlar için bir uyarı zaten söz konusu değil fakat ateist olanları için söz konusu.

Tapınak şövalyeleri her ne kadar yanlış dini inançları tabulaştırmış bir bağnaz sofu topluluk tarafından zulüm görmüş ve büyük haksızlıklara uğramış insanlar olsalar da aslında en başından beri İsa'yı sevdiler ve Hristiyanlığı önemsediler.

Katolik kilisesine ve vatikan'a duydukları nefret bunu değiştiremedi, değiştirmemeli sadece doğruyu inanç yolu ile değil bilgi yolu ile bulma güdüsünü kuvvetlendirmeli ve bu yoldaki heveslerinin önünü açmalıdır.

Modern masonlar atalarının bu öğretisine, anlayışına saygı duymalı ve onların izinden gitmelidirler.

Tapınakçılar son derece dürüst ve mert insanlardı.

İkinci mesele Aldebaran yıldızı meselesidir, bu arada önem derecesi açısında atlanmış bir yaşlı yıldız daha var, orion kemerinin, yani spiritüel ve mistik sonsuzluğa açılan kapıların çıkışında duran ve bekleyen, ve işte o "Al-Dabar-An",

faşist nazi Almanyası okültistlerinin bile es geçmedikleri,atlamadıkları, önemini farkettlikleri hatta iletişim kurdukları bu yıldız sistemini ve köklü medeniyeti sende yok sayayamassın.

Bu arada benim için hiç sorun değil ve kimin ne düşündüğü benim umurumda bile değil; 

benim bu anlattıklarımı aktarmaktan, anlatmaktan hiç bir çıkarım hiçbir maddi beklentim yoktur ve olamaz kaldı ki bu kitap bir ticari kitap değildir, kar amacı gütmemektedir,

 yani altını çizerek söylüyorum gerçekten bunları uydurmak için hiçbir nedenim yok bu derin ve gizemli ezoterik bilgileri aktarmaktan bir gelirim yok ve olmayacak,

öyle anlaşılıyor ki sadece bana yüklenmiş olan bir misyonu gerçekleştirdim ve son aşamaya kadar bu misyonun farkında bile değildim, evet bilincinde değildim.

Peki neden ben?

Neden ben seçildim bu amaç uğruna?

Orta üst sekmen sayılabilecek sıradan (fakat son derece dürüst ve güvenilir) bir rahmetli iş adamının yaşamdan tam bir sonuç alamamış ve ortama bir türlü tam uyum sağlayamamış tek oğlu?

(Sonradan anlaşılacak, okumaya devam edin)

Tam olarak bilmiyorum fakat ben yüreğimi, ruhumu ve bedenimi Anne'ye emanet ettim, benim bilgimin ,kendime özgü düşüncelerimin ve elbette yeteneklerimin nedeni galaktik ana yani öz'dür, eter'dir, ona olan saygım ve sevgim sonsuz.

A Probabable Ancient Story
"Many thousands of years ago something catastrophic occured and a highly knowledgeable and wise people fled from their motherland (probably Lemuria or Atlantis, perhaps Antarctica),

they eventually landed somewhere in Mesopotamia where they came across a less developed indigenous people.

Civilization emerged as the new people taught their new people how to build mathematics, astronomy, agriculture and much more, their wisdom was so great that later generations would call them gods and angels.

They had descended from the shining heavinly hosts but divisions set in as the two cultures bred and made the bloodline less pure, the watchers who had gone bad and the shining ones who would not let happen.

In a simple tale that has become very complex over vast periods of time, in our age it is being confused yet further by the addition of extraterrestrial origins for the Anunnaki.

There is however no need for such imaginings, there is simply a need to understand the time, culture, belief systems and mind of our very human ancestors."

Evet işte buda bir başka yeni teori,, Anunnaki uygarlığı mesela Atlantis veya Mu gibi bir teknolojik ve ezoterik anlamda gelişmiş bir kıtadan ,yüksek bie medeniyetten, oranın batması sonucu Mezopotamya'ya kaçtılar,

bunlar mavi gözlü sarışın ve beyaz tenli insanlardı, mesela onlardan biri yanına kutsal zümrüt taş yazıtları alan Thoth'tu kan grupları A RH negatif idi ve orada karşılaştıkları ilkel taş devri A RH pozitif kan grubu insanlarına medeniyet öğrettiler.

Ve çok sonraları klasik Avrupa emparyalist anlayışına uygun şekilde bir yandan onlara medeniyet öğretirken bir yanda onları işçi ve köle olarak kullandılar,

sömürüldüler, kaynaklarını yağmaladılar, özellikle altın, elmas, zümrüt, vs.

Yani Anunnakiler'de aslında bizim gibi insan uzaylı falan değil fakat başka bir Atlantisli veya Mu'lu üstün ırk ve bugün hale dünyayı onlar yönetiyorlar, evet oldukça mantıklı.

Buna karşın ben ne demişim:
Ok. nice theory, a brand new one so let me put forward another new and simple theory which also might makes sense,

The anunnaki deities actually might be the stars, planets and constellations which are written down in flesh & blood human forms in Sumerian Mythology,

The stars are also zero point plazma energy sources which means they have a sort of cosmic intelligence and also astrological influences on our earth,

so Pharaoh Akhenaten was right actually.

For instance:
Inanna= The Planet Venus=as a symbol the fertility symbol of ishtar=pentagram=Magic,Joy=Entertainment=Pleasuere=Fine Arts=Lucifer=Erershkigal=Nephtyhs=Twin Sister of Isis

Isis= The Star Sirius=As a symbol Pentegram=Health=Wisdom=Motherhood=Birth=Pregnancy=The Twin Sister of Inanna

Anu=An=Sky God=Ra=

The Star Aldebaran=Eye Of the Bull=Eye of providence=Eye of Ra

Utu=Shamash=Marduk=Horus=as a star the sun= as a planet Jupiter = as fire star signs, Saggitarius, Leo and Aries

Enki=Ki=EA=Earth=Pitah=Father of Thoth= Father of Hermes= Water God=God of High Seas and oceans=Poseidon=Fish God=as a star sign Pisces=as a planet Neptun=Pegasus

Enlil=lil=El=Al=Seth=Set=as a planet Saturn= as a star sign capricorn=Satan

Bende bir başka teori ortaya atıyorum, belkide aslında Anunnaki tanrı ve tanrıçaları sadece sümerlilerin gökyüzünde gözlemledikleri yıldızlar, gezegenler ve yıldız sistemleriydiler.

onları insan formunda resmettiler, yazdılar, anlattılar, yan mitler haline getirdiler ve böylece insanoğlunun ilk mitoloji olan Sümer mitolojisi doğmuş oldu ve ardından gelen farklı medeniyetlerin mitolojileri ve dinler o kültürlerin yöresel gelenek ve görenekleri doğrultusunda bu ilk mitolojiden doğdular yani kısmen alıntılandı ,benzetildi ama elbette bu arada içlerine yeni tanrılar, mitler ve mitolojik hikayeler dahil edildiler.

Mesela İnanna gezegen olarak Venüs ve sembol olarak pentagram'dır ve elbette feminen dişilik sembolü.


ikiz kız kardeşi yani Isis  yine pentagram ile seombolize edilir.

 Anu ise Aldebaran yıldızıdır, vs.

Şu var ki Firavun Akhenaten kesinlikle haklıydı, o çok önemli bir adam çünkü bir anlamda tarihe yön verdi,

elbette eşi de öyle, yıldızların sıfır maliyetli plazma enerjisinden oluşan bünyelerinin kozmik birer bilinçleri var yan ısıra dünyamız ve bizim üzerimizde ciddi astrolojik etkileri var,

elbette gezegenlerinde var, yani özetle yıldızlar adeta canlı gibi akıllılar.

Konuya dönelim belki bu iki teorinin bir ortalamasını almalıyız Atlantisten çıkıp gelen üstün insan ırk grubunu Mezopotamyalılar gökteki yıldızlarla özdeşleştirdiler ve böylece hem etten kemikten tanrılar hemde mitolojik tanrılar, yani gezegenler ve yıldızlar aynı anda var olabilmiş oldu,

evet büyük bir ihtimal gibi görünüyor o halde belki dünya dışı bir faktör en başından bu yana yok:)

Ama asıl ilginç olan hem mitolojik tanrıların hem yıldızların ve gezegenlerin ve hemde yeryüzünde etkin dünya dışı yaşam formlarının bire bir örtüşmeleri, adeta kalıbına oturur gibi karşılık bulmaları ve birbirlerini tamamlamaları ve bütünlemeleridir.

işte bu kısım bana en ilginç gelen ve bende hayret uyandıran kısımdır,

 örneğin eğer El yani Enlil Seth yani Satürn gezegen ise  nasıl oluyor da mitolojik anlamda Etten kemikten bir dünya dışı yaşam formu olarak Enlil taşıdığı karakteristik özellikler bakımından birebir o gezegende karşılık bulabiliyor ,özdeşleşebiliyor, anlatılıp ifade edilebiliyor, astrolojik, mitolojik, numaralojik anlamda ve hemde tarot kartları anlamında  karşılık bulabiliyor.

İşte bu mucize bana bizim mevcut algı kapasitemiz ile kavrayamadığımız, anlayamadığımız kozmik, evrensel bir bilinç ve denge mekanizması olduğunu söylüyor.

Tanrısal bir mucize.

Thot'un (Belkide Enki'nin) zümrüt tabletleri üzerine kazılmış "As Above So Below" yani "üstte olan aşağıdaki gibidir ve aşağıda olan yukarıdaki gibidir" lafının ifade edilmek istenen gerçek anlamı ve tam karşılığı işte bence budur.

Evrensel ve kozmik boyutta Gözetilmekte olan tanrısal ilişki.

Anunnaki meselesi ile ilgili tüm olasılıkları, tüm senaryoları ele almaya çalışıyorum, belkide bir değil iki gelişmiş klasik medeniyet öncesi yüksek uygarlık vardı,

Örneğin Mu ve Atlantis,

birbirlerine eşdeğer bir üstün teknolojiye sahiplerdi ancak aralarında husumet vardı,

belki Atlantis Mu'nun kolonisi idi ve aralarında vergi tartışması, alacak-verecek sorunu mevcuttu,

veya başka benzer birtakım sorunlar ve sonra çok şiddetli bir nükleer savaş sonucu her ikisi de yok oldular, tarihin okyanusuna gömüldüler ve kurtulabilen çok az sayıda kişi Mezopotamya'ya göç ederek oranın yerli kabileleri ile birlikte sıfırdan başlamak zorunda kaldı.

Fakat çok az sayıda kurtulabilen her iki medeniyetten bu insanların husumetleri henüz bitmemişti,

gizliden gizliye yeni dünya'da devam etti ve bugüne dek geldi veya belki husumet falan kalmamıştı,

bilmiyorum buna benzer bir şeyler yaşanmış ta olabilir,

buda bir olasılık ve ayrıca bu anlattıklarım ünlü medyum Edgar Casey'in duru görü anlatımları ile de örtüşmektedir.

Antik dünyaların Ege denizinin her iki yakasında tüm görkemiyle ışıldayan iki büyük tapınağı vardı ,dünyanın yedi harikasından ikisi,

Efes'teki Artemis tapınağı ve içindeki görkemli Artemia heykeli ve hemen hemen aynı dönemlerde inşa edilmeye başlayan (M.Ö. 7-6) yüzyıllar Atina'daki Olympia Zeus tapınağı ve içindeki görkemli Zeus heykeli,

ve Elbette O şehre ismini veren entellektüel birikim, estetik ve sanat tanrıçası Athenanın tapınağı ve elbette Athena'da bir miktar Venüs'tür, Ay'dır, Sirius yıldızıdır, Artemis'tir Isis'tir inannadır yani sonuçta dişidir, dişilik sembolüdür.

Elbette Artemis tapınağı daha büyüktü ve saf beyaz mermerden yapılmış olması nedeniyle göz dolduruyordu (aslında 3 farklı versiyonu var), o egenin incisiydi, eski zamanların şaheseri idi,

antik kültürün göz bebeği idi ve çok fazla insanı dini ziyaret amaçlı olarak kendine çekmekteydi.

Elbette Olympia tapınağı da son derece güzeldi bu iki birbirine çok benzeyen antik tapınak sizce de bir şeyler anlatmıyor mu?

Onlar Ege'nin iki ucunda birbirlerini tamamlayan Ana-Oğul ikilisi değiller miydiler?

Onlar Meryem-İsa, Isis-Horus, Sirius yıldızı-Güneş yani Anne ve oğlu, ikilisi'ni temsil eden muazzam yapılar değiller miydiler?

Ve aralarında boylu boyunca uzanan masmavi Ege denizi onların sevgisini perçinlemiyormu sizce de?

Onlar yıldız Al-Dabar-An'ın çocukları ve torunları değiller midir?

Dünyanın yedi harikasından dördü, Artemis ve Zeus tapınakları, Rodos Heykeli (Helios yani güneş tanrı heykeli),ve Bodrum, Halikarnas Mozolesi (Kral Mausolls Mezarı) benim yaşadığım yerin yani İzmir'in yakın çevresinde bulunmaktadırlar.

Ege'nin ve Ege denizinin kapsamındadırlar, ne kadar onur verici.

Yıldız teorime devam edeyim, aşağıdaki resim düşüncelerimin doğru olduğunu kanıtlamaktadır,



çünkü Osiris sonsuzluğun yolculuğunun kayığında seyhat ederken ünlü antik mısır Ankh'ını yaşam yaşam ve reenkarnasyon sembolünü sol elinde Aldebaran yıldızıyla kavuşmuş bir vaziyette tutmaktadır,

sağ elindeki firavun gücü ve otoritesini simgeleyen kanca ise sirius yıldızıyla kavuşuk vaziyette konumludur.

Reenkarnasyon:
Ölüm sonrası bedenden ayrılan ruh çakal başlı Anubis, yani gün batımı,gece, ay ve yeraltı dünyası eşliğinde yolcuğunu güneşe yapar ve orada yani araf ta bekler çünkü güneşimiz bir çeşit ruh deposudur,

araf denilen yerdir, ruhları depolayabilir çünkü ruhlar'da aynı yıldızların özü gibi bir çeşit kozmik eterik enerji yani düşük frekanslı plazma enerjisidir.

 Ruh bu yıldızda bir süre bekler (veya bazen hiç beklemez) ardından Orion yıldızlarına yükselir,

oradan orion kemerinden yani sonsuzluğa açılan kutsal kapılardan geçerek yeni bir yolculuğa başlar,

geçiş yaptığı Orion kemeri zaten alenen göbek bağını andırmaktadır ve sonra köpek yıldız Sirius'a kavuşur,

yani nihayet tekrar ana karnına düşe ve orada reenkarne olmuş ve yeniden bedenlenmiş şekilde dışarı çıkarak dünyamıza düşer,

yeryüzünde tekrar bedenlenir.

Bu anlattıklarım kulağa bir mit, mitolojik bir antik mısır hikayesi gibi gelse de tümüyle gerçeği yansıtıyor veya en azından her mit gibi içerisinde gerçeklik payı barındırıyor olabilir.

Orion kemeri ayrıca Aldebaran yıldızının penisini de simgeliyor olabilir ve o nedenle Aldebaran yıldızı ve Orion kemeri yüzü Sirius yıldızına dönük bakan şekilde bir bütün vucut olarak ta düşünülebilir.

ve bu açıdan o meşhur Osiris'in penisini simgeleyen Osiris dikili taşları da (Örneğin Washington'daki) bu açıdan orion kemerini simgeliyor olarak ta düşünülebilir.

Yıldızlar zekidir, zekaları,kozmik bilinçleri var ,onlar antik çağların o kadim dünyaların tam olarak kavranamamış ve bazen putlaştırılmış veya sembolleştirilmiş, heykelleştirilmiş, anıtlaştırılmış, freskleştirilmiş veya resmedilmiş bir şekilde geniş halk yığınlarınca özleri yerine maddeleştirilmiş formlarına tapınılmış o eski yaşlı tanrılardır,

bazıları evrenin çok erken evrelerine şahitlik etmiş birbirinden genç ve yaşlı büyük ve küçük askeri sistemlerdeki gibi kıdemleri, dereceleri olan aynı bizler gibi bazısı kötü ve bazısı iyi tanrılar,

Elbette bu gerçekleri bilen azınlık bir elit ve rahipler sınıfı manaya değil sembole, maddeye, içeriğe ve esas'a değil şekle tapınan cahil halka gerçekleri açıklamamayı, ört pas etmeyi, gizlemeyi mevcut sömürü ve kölelik düzeninin devamı adına uygun görmüşler hatta dahada ileri giderek körüklemişler ve desteklemişlerdir,

halkın dinsel duyguları sömürülmüştür, insanların tanrıların öfkesine karşı hissettikleri korku ve eziklik duyguları çıkar amaçlı olarak bu kesimlerce hep sömürülmüş, kendi yararlarına kullanılmıştır,

bu rezil insanlar "Gerçekleri bilecekler de ne olacak, uyanacaklar ve onları artık kullanamayacağız"şeklinde düşünmüşlerdir hep.

Bu tanrılar dünyaya olan uzak ve yakınlıklarına göre,bir ortaya çıkıp bir kaybolmalarına göre Troya savaşında, Troyalıların ve Spartalıların yanında her aldılar ve diğer kadim savaşlarda aynı şekilde tarafsız durmadılar,

yine hep taraf tuttular,yanlı davrandılar, aynı antik medeniyetler gibi onlarda birbirleriyle savaştılar ve hatta bence günümüz modern savaşlarında bile taraftılar.

Aldebaran yıldızı açık şekilde Germen ırkı yanlısıydı,

belkide Anunnaki ve Pleiades medeniyetlerinin bunda rolü vardı, belkide yoktu, Sirius Sovyetler'den Venüs ise ABD'den yana taraf tuttu.

Ay:
Ay'ın yengeç burcu ile kavuşumu yani su grubu ile özdeşleşmesi yanına akrep ve balık burçları da pek ala eklenebilir yani Neptün ve Pluto'nun yanında aslında Ay'da sadece yengeç burcu ile değil akrep ve balık burçları ile özdeştir,

çünkü gecedir, geceyi aydınlatır, ışıkları tatlı tatlı suya yansır, gecenin karanlığında deniz dalgaların sesiyle harmanlanır büyüsü, Moonlight Sonata'lar yazılmıştır uğruna,

çünkü sezgidir, duygudur, hislerdir, gizemdir, belirsizliktir, fal ve büyüdür.

Aslında Ay erkeksi yönü açısından tam olarak Anubis'in karşılığıdır.

Mıknatıs gibi reenkarne olacak ruhları oğlu güneşten Orion aracılığıyla ruhları kendine çekerek bünyesinde toplayan Sirius ise annelik ve merhamettir.

 Lucifer yani Venüs gezegeni  ise negatif yönü açısından lüx, eğlence ve yozlaşmayla birlikte anıldığından dolayı şeytanla özdeşleştirilmiştir.

Bu arada iki önemli Mısır ana tanrıçası İsis ve Hathor benzer özelliklere sahiptir ve aslında dişiliği simgeleyen tek bir birlik olarak görülebilirler.

Yani sümer mitolojisinden İnanna'nın Babil mitolojisi karşılığı İşhtar ve antik Mısır mitolojisi karşılığı aslında Hathor'dur, Yunan mitolojisi karşılığı Afrodit ve Roma mitolojisi karşılığı Venüs'tür.

İsis'in karşılıkları yunan mitinde Demeter ve Roma'da Ceres'tir

İnanna, Artemis veya İsis, Sirius yıldızı veya Venüs gezegeni, aslında aralarında fazla bir fark yok birbirine karışmış vaziyette ana tanrıça, Anadolu'nun kadim Kybele'si,

hepsi.bir yani dişilik, kadınlık, annelik, güzellik, güzel sanatlar, duygular ve duyumsayış, kısmen politik anlamda sol, bazen liberal akımlar ve burjuvazi özgürlüğü, sonsuzluğun bir ucu.

uzun soluklu tarihsel süreçte toplumdan topluma kültürden kültüre farklı adlarla anılan, kimi zaman birbirlerine karıştırılan, kimi zaman tamamen özdeşen ve kimi zaman kısmen ayrılan o eski aynı tanrıçalar, o eski aynı yıldızlar ve gezegenler.

Aldebaran, Satürn,El, Enlil veya Osiris veya Mars aralarında pek bir fark yok, erkeklik, kas gücü, otorite, irade, nefis, savaş, cesaret, politik anlamda sağ, sonsuzluğun diğer ucu,

her insanının içinde barınan feminen ve maskulen hormonlar, sezgiler ve karakterler.
Orion kemeri ise ise yeni bir yaşam'a giriş kapısı yani reenkarnasyon, ölüm sonrası ve yeni bir başlangıç.

  Evrensel ölçekli dualite yani iki başlılık kuramı bu kadim yıldızlar içinde geçerlidir. (9-6) zıt sayıları.

Taraf tutan yıldızlar, gezegenler,bu yarı tanrılar ,tanrılar ve titanlar bazen son derce acımasız, bazende merhametli, yardımsever ve sevecen olabiliyorlar,

yani duruşlarına, hareket yönlerine, aldıkları pozisyonlara, astrolojik konumlarına birbirleri arasındaki ters veya düz açılara,dar veya geniş açılara, aspektlerine göre,

mevsimsel dönemlere göre, dünyanın yörüngesel faaliyetine,eliptik konumuna göre,

yani kısacası bir çok farklı kombinasyona,faktöre göre pozitif veya negatif, zaman zaman iyi, ve zaman zaman kötü olabiliyorlardı,

gerçekten de öyledir zaten değil mi:)

gayet mantıklı aslında.

Sakın ola semavi dinlerde putperestlik yoktur diye düşünmeyin onların da içine karışmış bir çok paganist ritüel ve mana'ya değil madde'ye tapınış ve yakarış fazlasıyla mevcuttur aslında.

Bu tanrı yıldızlar pek barış sever gibi görünmüyorlardı, bazen milyonlarca insan kurban alacak kadar gözü dönmüş, gözünü kan bürümüş olabiliyorlardı, bunu fark eden eski medeniyetler kanlı ayinler ve törenler yaptıla,r bugün bile semavi dinlerde kurban bayramları şeklinde yeri vardır.

Birinci ve ikinci dünya savaşları esasen toplamda yüz milyondan fazla insan kurban edilmesi ile sonuçlanmış akıl almaz, korkunç ve ürpertici kurban törenleridir,

yaşanan eziyet vahşet akıl almaz boyutlardadır en dayanıklı insanın bile mücadele edemeyeceği koşullar gerçekleşmiştir,

birinci dünya savaşında askerlerin diline dolanan eski bir şarkıda farkında olmadan, bilinçsizce de olsa askerlerde bunu itiraf etmektedir (we all have been sacrifised, we all have been sacrifised...)

Evet bu savaşlar eski antik dünyaların, İskenderlerin, Spartalıların, Attila'ların mertçe yapılmış onurlu ve asil kılıç savaşları değillerdir, onlara hiç benzemiyorlardı,

bu savaşlar mertlikten çok lojistiğin,silah mühendisliğinin, metal yığınlarının, bombaların, mayınların, fünyelerin, tankların ve uçakların, istihbarat ağlarının, ajanlığın, casusların, şifrelerin ve şifre kırıcıların, ikiyüzlülerin, yalancıların ve dolandırıcıların savaşları olmuştur hep.

Daha çok parası, kağıt parçası, bonosu tahvili olanın, uluslararası sermaye tarafından daha çok desteklenen ve yardım görenin kazandığı savaşlardır,

Napolyon savaşları ile birlikte başlayan ve rağbet gören borsa savaşlarıdır, kalpazanlık yapıp ta yakalanmayanın avantaj kazandığı savaşlardır,

"ateşli silahlar, tüfek tabanca çıktı mertlik bozuldu" sözünün tam karşılığı olan savaşlardır, bugünün ve geleceğin olası savaşlarını ise düşünmek ve bir yorumda bulunmak bile istemiyorum.

Zengin piçleri tatil yaparken olan zavallı fakir köylü çocuklarına olmuştur, bir avuç gözünü kan bürümüş zenginin cepleri dahada çok dolsun diye katledilmiştir milyonlar,

bu az sayıda borsa simsarı ve elit zengin milyonlarca insanı güç toplamak adına kasıtlı olarak yıldızlara kurban vermişlerdir,

emperyalist emellerin savaşlarıdır bunlar, çıkarcıların, itlerin, uğursuzların savaşlarıdır, savaş ekonomisi yaratılmıştır ,savaş resmen pazarlanmış, satılmıştır,

insanların şovenist, gerici ve milliyetçi duygularından yararlanarak zaten aşırı milliyetçiliğin ağır bastığı, konsept olarak kullanıldığı ve pazarlamasının yapıldığı bir yüzyılın sonundan çıkılmış halde yeni yüzyılın ilk yarısında demokrasisiz dikta'ya dayalı körpe sanayi devletleri birbirlerine diş bilemişler ,üstünlük taslamışlar,

özellikle silah sanayi alanındaki devrimci atılımlar sonucu rekabete girmişler ve en önemlisi demokrasi havasının sağlamasını beklemeden, daha doğrusu koltuklarından olma ve alaşağı edilme korkusu ve kaygısıyla bu gelişmeye izin vermeden beklendiği şekilde hesaplaşmışlar dır,

insanların gözünde savaşı haklı göstermek adına medya hep kullanılmıştır, gerekli bahaneler uydurulmuş, üretilmiş, göz boyama, algı operasyonları,"false flag" operasyonlar ardı ardına gelmiştir.

No comments:

Post a Comment

Your comment is awaiting moderation.