Ben Güneşim (Part 1)


(Taslak)

Önsöz:
Her kim doğruyu konuşuyor ise onun adı,sanı,popülaritesi,cemiyeti, tarikatı ve müritleri olmayacak,

her kim doğruyu işaret ediyor ise o zengin,varlıklı ve tanınmış olmayacak,

her kim gerçeği dile getiriyor ise o münzevi biri olacak ve elbette dokuz köyden kovulacak.

Çok eskiden kitaplar satılık değildi ve amaçları satılmak değildi, ne dini kitaplar üzerine fiyatlandırma vardı, nede öğreti amaçlı ve felsefi kitapların üzerlerinde barkotlar, çünkü öyle bir mentalite ile düşünülmüyordu,

çok satmak amacı gütmedi Enki'nin kayıp kitabı, ve eminim zengin olmayı hiç düşlemedi Enoch (İdris) yazdıklarından.

Gerçekten bu kitap ticari kaygılar taşısın istemem.

Kitabımı fırlatıp sonsuzluk okyanusunun akıntısına bırakıyorum sadece, ve sonsuzluğun okyanusuna güveniyorum,

eminim onu asla yıpratmayacak,çünkü kaynağıdır.

Bence bu kitabı okuyan hiç kimse benimle tümüyle hem fikir olamayacaktır, fakat katıldığı ve katılmadığı bölümler olacaktır ,çünkü ben kimse ile, hiçbir teoloji, ideoloji,dogma,dünya görüşü ve fikir ile tamamen aynı görüşte değilim,

hepsinde katıldığım ve katılmadığım farklı noktalar var,

basit bir örnek verelim sosyalist bir düzende iş güvencesine dayalı rahatlık nedeniyle hizmet kalitesinde düşüş,göze görünür eksiklikler yaşanır bunar karşın liberal-kapitalist bir düzende hizmet kalitesi tatminkardır, genelde müşteri memnun kalır ancak bu düzen biçimi de beraberinde sömürü ve adaletsizlikler getirmektedir, çalışan sınıf işini kaybetme korkusuyla daima huzursuz ve tedirgindir,

demek ki her iki sistem de mükemmel değildir, problemlidir yani sonuç olarak ben özgünüm,şahsına münhasır biriyim, sentezciyim doğru bulduğum fikirleri sentezlerim ve bunu herkese tavsiye ederim,

bu dikkatsiz birinde kişilik bölünmesi ruhsal davranış bozukluğu izlenimi bırakabilir, oysa öyle değil, söz konusu olan poligamik bir kişilik değil ortada mükemmel, tamamen katılabileceğim ve onay verebileceğim bir düşünce biçimi olmaması gerçeği:)

Bu arada kitabın bazı bölümleri ingilizce çünkü o anda ingilizce düşündüm ve ingilizce yazdım, benim açımdan bir sorun teşkil etmiyor:

Hiçbir zaman 1776 ABD bağımsızlığı ve hemen13 yıl sonrasında 1789 Fransız ihtilali ile Gelen Mason kültürünü (Burjuva Kültürü-Günümüz Batı kültürü) bir medeniyet ölçüsü olarak görmedim;

Başlamadan önce bir çift sözüm daha var.
NÖTRON BOMBASINI BULAN ÜSTÜN BİR ZEKADANSA YERYÜZÜNE
 ANLAM KATAN ÜSTÜN BİR KALBİ DOST OLARAK TERCİH EDERİM!

Bölüm 1
Korsan:


Seems to me you don't wanna talk about it,
nevertheless she claims that she means everything
so does she?

Isis, Tüm kraliyet taçlarının ve kralların anası, bakire Isis, bir erkek cinsten eşi olmayan veya bir çeşit eş,ölü bir Osiris olarak mumyalanmış fakat artık yer altı dünyasında bulunan.

Isis, senin dinin eski, kadim ve unutulmuş bir din, bir zamanlar, tam Antik roma dünyasına, Roma'ya ulaşmıştı ki ünün, tam insanlar benimsemeye başlamıştı ki dinini senin, birden Hristiyanlık ön plana çıkıverdi ve hak etmediği bir biçimde, arka planda kaldı o kutsal din, kayboldu, unutulup gitti,

 ey sen "Esus" istemeden teslim ettiğin tacını oğlun J-esus'a. Annesi kaçırıldı sonraları Eph-Esus'a (Efes).

Isis,kutsal ana, her yerde duruyor izlerin, masmavi yıldızın hala ışıldıyor gökte,seni hissediyorum, seni görüyorum.

Bülbül dağına çıktım ve sembolik evinde aydınlandım, orada mum yaktım, huzur doldu içim.

-Zifir gece karanlığında ışıl ışıl parlayan bir güneş, gördüğünü hayal et.

-Burada seni dinlemek için varım devam edermisin.

-Ona kadın dedik, ve buna inandık. Kıskanç bir kadın, sadece balıkçıların mı iki yakası bir araya gelmez heh hiçbir denizcinin gelmez,deniz perileri bize tatlı tatlı fısıldıyarak kayalara çekmeye çalışır ;

kötü ruhlar ve şeytan iş başında, basit bir kitap değildi “Define adası” evet anımsıyorum, çocukken okuduğumda, o sıcak yatağımda, evet gerçeklerden pay vardı orada:)

-Define adası:) onu bende okumuştum evet

-Ama ben okumakla kalmadım yaşadım.

-Nasıl?

- Bana göre günümüzde internet bir çeşit açık denizdir. sanal bir okyanus o ve her bir bilgisayar bir gemidir aslında.

Sanal portları (yani limanları olan) sanal gemiler.

-O zaman korsanda hacker mıdır?

- Yani sanal korsan haa vay

-vay ya

-Peki tayfa ile aran nasıldı?

-Gemide kadın varlığın gerçekten uğursuzluktan sayıyor muydunuz?

-Öyle söylentiler duymuştum.

- Klasik hikaye değil mi,evet doğruluk payı var bunda da bugünün deyimi ile hacklenen donanma gemilerinden ganimetle birlikte ele geçen kokonalardan bazıları kamarama gelince ona öğretilen vahşi ve ilkel korsan kavramının doğru olmadığını anlıyorlardı.

Karşısında asil centilmen ve karizmatik ve entellektüel bir kaptan bulunca yüzlerindeki budala ifade beni hep güldürmüştür.

Fakat evet anında tayfada huzursuzluk baş gösterirdi, güverteye tükürmeler, homurdanmalar falan, bilirsin işte  amabelkide bilmiyotsun nereden bileceksin, tayfanın batıl korkuları ve paranoyak tavırları ve elbette sonuçta isyan kapıda belirirdi.

Anarşist kılıklı paganist bazende nihilist tayfamdan korkuyor değildim ama huzur önemlidir.

Ve bir süre sonra uygun yerde hatunları bırakırdık ister istemez.

-Vay bee peki üstadım.

-E sona peki ganimetleri ne yapıyordunuz?

-Banka kavramı o dönemde olmadığından banka yerine uygun gördüğümüz kara alanlarını kullanırdık ve gömerdik.

A fakat elbette gömü alanlar bankalar gibi faiz vermezlerdi, o kötü işte, gerçi zaten çoğunlukla geri döndüğümde hazineyi bulamıyordum.

-Neden?

-Başkaları mı ele geçiriyordu?

-Değilde bizim abuk tayfa milleti yüzünden yani onlardan harita istiyordum gömünün tam yerini belirleyen iyi bir harita.çiziyorlardı çizmesine de maalesef sonradan anlıyordum ki rom içtikten sonra bulanık kafayla şaşı bakarak falan çiziyorlardı,

böyle  haritalardan ne beklenir en az 800 metre sağa sola atıyordu o yamuk haritalar,
güven olmaz( tabi o mesafeleri adımlayarak ve tahmin yürüterek deneme yanılma yöntemiyle bazen buluyorduk doğru yeri ama nadiren, üstelik çok yorucu oluyordu gerçekten)

-Vay

-Kitabını chat odası şeklinde mi yazıyorsun?

-Mahsuru mu vardı?

-Neden?

-E neden olmasın.

-Ok.  Neyse ya peki donanma gemilerini hacklemek dediğin bir çeşit hırsızlık değil midir?

-Adamın derdine bak, değildir tabi.

-Ya nedir?

-Bence hırsızın malını çalmak hırsızlık değildir.

-Ne gibi, açarmısın?

-Hımm şöyle donanma sömürgeleştirdiği fakir afrika ülkelerinden baharat,muz, kumaş ne sömürüyor ise ülkesine taşıyordu onlara ait mallar değil yani ve örneğin "Deniz Gezmiş" banka soyarken nasıl ki aslında hırsız değildi ise yani bir ideolojik yaklaşımın sonucu olarak ve eylemlerinin gereği olan parayı temin etmek adına bunu yapıyor idi ise bizde bir yere bağlı kalmadan kimliksiz ,otoritesiz ve özgürce açık denizlerde bireysel bir anarşi yaşayabilmek adına bunları yaptık anlıyor musun?

-Anlıyorum hımm.

-Okyanus ülkem di benim,rom suyum, keçi boynuzu ekmeğim.

-Açık denizde para geçmez, para ne yenir ne de içilir, ambarda ne varsa onu yerim yoksa donanma gemisi hack leriz.

-Vay

-Ya hacivat bu işler böyledir sanal gerçek fark etmez önemli olan yaklaşım ve felsefedir.
-
Korsan adam kazık yer mi?

-Korsan adam 5 kuruşluk malı 3 kuruşa kapatmalıdır.

-Sıkı pazarlık yapmalı bedava sirkeyi çok sevmeli, uyanık olmalıdır.

-Bir şeyleri bedavaya getirmelidir.

-Yaşamını sürdürebilmelidir ama kravat takıp sabah 8 akşam 7 robot gibi işe gidip gelerek ve kendini sömürterek değil elbette.

-Kara korsanı veya deniz hiç fark etmez.

-Kara korsanı da nesi?

-Deniz piyadesi olabiliyorsa o da pekala olur.

Askerliği deniz piyadesi mi yaptın?

-Evet

-Hımm tesadüf olmasa gerek.

-Kendini sömürtmek?

-Yaşamını kazanmak ve çalışmak güzel bir şey bence.

-Evet ama mümkün mertebe bağımsız

-Seni anlamazlar ama

-Anlayan anlasın 

-Dev dalgalar, tuz ve yosun kokusu ,fısıltılar, suyun gürültüyle dövdüğü kayalar üzerinde yükselen deniz fenerleri ve ışığın umudu.

-Karanlık geceler.

-Korsanlık asalettir korsanlar asla ölmez her kez bunu bilsin.

-Herkez değil herkes yazılır üstad.

-Evet bilerek yazıyorum herkes değil herkez okunur ve ben Türk dil kurumunu tanımıyorum

-Dahası Televizyon görsel iletişim kutusu kısaca "Gik" Telefon sesli iletişim kutusu kısaca "Tik" olmalıdır

-Bana göre virgüller orada burada olabilir nokta hiç olmayabilir kuralları ben koyarım.

-vay

-Tam anarşisttin üstad

-Peki bu korsan ürünler, insanların emeğini çalıyorlar ama?

-Ortada sanatçımı var kardeşim doğru dürüst, popçular ve topçular kimin emeği çalınıyor? -

-Kaliteli yazar, müzisyen kaç tane var?

-Yok olsun gitsinler, sağlam olanlar zaten ayakta kalmayı becerirler.

-Ha ihtiyaçları da yok ayrıca.

-Zaten iyi olanlar pek satmıyorlar, çoğunluklar her zamanki gibi taklidi ve basiti tercih ediyor onlara mı acıyacağız yani,

-Umarım benim kitabım da bir gün kazara basılır ise mutlaka korsanı çıksın, doğrusu onur duyarım ben gelir için yazmıyorum.

-İnsanların bu ülkede gelir düzeyi zaten nedir hocam?
-
Kazancı ancak temel gıdalara yetiyor ne yani böyle bir sistem ile dahasını mı bekliyorlardı başka alternatifler üretsinler, zaten arayıştalar:)

-Kıç güvertenin kapalı bölmesi, evet ahşab ı,gaz lambası, masa ve sandalyeleri, muhteşem manzaralı penceresi ile orası dünyanın en huzurlu balkonu dur.

-Açık denizler kadar özgür bir ortam var mıdır?

-Görkemli, şiirsel lacivert mavi.

-Ve türkuaz koyların tarifi imkansız sessizce uyuyan güzellikleri.

-Rüzgar evet rüzgar..

-Rahmetli Dio "All the fools sailed away" diyor benim gibi yay burcu ve fırfırlı beyaz gömlekler giyer.

-Running wild ise "Fight the fire of hate" ile beni onurlandırıyor.

- Ha,

-Ozzy, hımm oda yay burcuydu sanırım ve aslında çılgınlıklar bakımından onunla benzeşiyoruz.

-Vay be evet korsan konusunu güç bela anladık sanırım yani altında yatan felsefeyi, garip gibi görünse de ilk bakışta aslında bir çeşit mantığı var gibi, evet.

-Peki vasiyetin nedir?

-Ben öldükten sonra beni sessizce bir gemiden tabutum ile birlikte denize bıraksınlar.

-Gömülmek ve dini tören istemiyorsun yani

-Dediğim gibidir.

-E başka?

-Mesela Dcom (components) nedir Google'da onu araştırıyorum ne işe yarar sunucu yapılandırması vs.

-ee

-Ama aslında ben gemi güvertesinde gezerken gördüğüm karmaşık ambarları içinde ne olduğunu bilmediğim nesneleler'i araştırıyorum, gemi karmakarışık ıvır zıvır dolu.

-Ticari kaygıları olan çirkin MS Windows yelkenleri, salman ve dümeni olabileceği gibi Linux sürümü,başta özellikle çok sevdiğim “Ubuntu veya "Solaris” veya ”Free Bsd “ falanda olabilir ben Ubuntu'yu kendi geliştirdiğim özel Gnome teması ile kullanıyorum, dünyada eşi benzeri yok, atalarımızın yelkenleri elbette Dos ortamı idi bu arada.

-Vay

-niye hep vay "diyorsun"

-alışkanlık işte, sanki yaşamla alay ediyor gibi bir halin var senin.

-Tamam şimdi beni epey yakaladın, evet öyle olsa gerek bende bazen farkındaydım bunun ama değilmiş gibi yaptım,

-içten içe güldüm hep acımda bile ve sıkıntıda bile diğer sözde benlerden biri kahkahalara boğuldu, yaşamla alay ettim ben, onu hafife aldım, ama niye?

-Bunu neden yaptım, neden yapıyorum ve belkide yapacağım, işte bu bir ayna hikayesi arkasındaki sırrı göremeyeceğin,

-ben kendimi görürüm ama kendi arkamı göremem,

-evreni odluğu gibi yansıtırım, benim diğer korsanlardan farkım bir yansıtıcı ve arkası adeta sırla kaplı bir ayna korsan olmamdır.

(Buradan bir takım gizli saklılarım ve kirli çamaşırlarım var anlamı çıkartılmasın, demek istediğim bu değil)

-Ama bence burada tek yaptığın ciddi bir kitap yazamayacağını anlayıp işi gırgıra vurman.

-Yay burcu burada baskın çıkıyor ve kestirip atma ihtiyacı hissediyorum istesem döktürürüm inan fakat çabuk sıkılıyorum.

-İşte bu da bir savunma refleksidir üstad.

-İşin doğrusu şu hani bir pop star vardı gagası olan bir lady ha Gaga'mı ne?

-vay e?

-Evet şimdi bu hatun bir şarkısı vardı “Just dance” filan.

-e

-Şarkının bir yerinde diyor ki “I like this record babe but ı can’t see straight any more”

-Yani bu çalan şarkı falan güzelde işi kötüsü ben önümü göremiyorum yani o kadar sarhoşum uçmuşum anlamında”

-Ne alaka

-Hatun koç burcu

-vay e?

-Çoğu koç serseri ruhludur, böyle şeyler beklenir onlardan, bunlar ona uyuyor.

-Ne alaka yani?

-Alakası şu,benim kitapta koç burcu çünkü nisanda yazmaya başladım.

-Ne oluyor o zaman

-Yani bu kitap yeryüzünün ilk ve tek sarhoş kitabıdır kardeşim, anlamıyormusun hala?

-Geriye kalan tüm kitaplar ayıktır.

-Oha kılıfa bak, saçma, sarhoşa kitap yazdırırsan sarhoş kitabı olur

-Hayır olmaz.

-Ne olur o zaman?

-O sarhoş’un kitabı olur ama kitap yine ayık bir kitaptır velhasıl olabilecek en ayık kafayla yazıyorum ama kitaba adeta içirdim ve sarhoş, evet körkütük hemde.

-Vay

-Kitabı yazarım ama baştan sona okumayacağım

-o neden

-Bilemiyorum itici geliyor

-Hımm

-Oku gitsin ya

-Her neyse güverteye dönelim.

-Dönelim.

-O gün güvertenin tahtalarına yayılan kana çıplak ayaklarım yapışıyordu ve savaşarak değil kalp krizi geçirerek ölmek işten değildi,

-elimi kaldıracak halim kalmamıştı nefes nefese bayılacak gibi idim kılıçların çıkardığı gürültü o kadar şiddetliydi ki,

-kulaklarım sürekli uğulduyordu tayfanın bir bölümü kaçmaya yeltendi bende düşündüm ve paranormal bir aktivite denedim,

-şöyle ki elimi okyanus suyuna uzattım onun aslında hiç var olmadığını düşünerek onu büktüm önce ikiye sonra dörd'e katladım ve bir anda su yerine siyah bir katman oluştu başka bir "frame" yani.

-Vay

-Evet

-Ee sonra

-Sonra düşman gemileri elime aldım ve avucumun içinde ezerek çöpe attım.

-Kağıttan yapılma o zaman bu gemiler?

-Gerçektiler,b u olay gerçek bir olay, şöyle ki kuantum mekaniği doğasını normal yaşama uyarlamak mümkündür,

-yaptığım tam olarak bu idi, Newton yasalarını hiçe saydım ve sadece doğa ile oynadım.

-Vay

-Tabi

-Sonra

-O halde sen de şimdi arkandaki duvarı bir rulo yap bakalım

-ve

-sonrasını söylemeyeyim

-önce nasıl yapılacağını öğretmelisin

-Bu öğretilemez sadece kesin bir biçimde doğayı tanımayı reddetmeli ve onun aslında hiç var olmadığını imgeleyerek bunu sindirmelisin,

-yani buna gerçekten inanmalısın samimiyetle ve tüm kalbinle.

-Bu kitaba başladığımda öyle durup duracağını ve kimsenin okumayacağını düşünmüştüm, veya bir iki yakınımın vs.

-Kitabı tanıtmak içinde bir çaba harcamayacağım çünkü bence kitabım zaten bir" best-seller"

-fakat yeryüzünün değil eterik bedenlerin bulunduğu yerlerde öyle ve ben bunu hissediyorum,

-aynı İsa’nın dediği gibi “ben yeryüzünün değil göklerin kralıyım”

-Ve sonra o site iyice tanınca bir kısa film çekeceğim.

- Ne sitesi?

-2. Bölümün sonlarına doğru söz ettiğim

-Ama onu sonra söylemişsin kimse bir şey anlamaz

-anlar

-anlamaz

-anlar

-anlamaz

-anlar çünkü zaman görecedir ve burada zamanla oynuyoruz öncesi sonra sonrası önce

-hımm

-nasıl bir kısa film olacak?

-Sadece cam’i açıp biraz konuşacağım bir cam bardak alıp üzerine çay kaşığı ile vuracağım, tın tın..

-seni çılgınn

-evet saçma sapan filmler var üstelik Cannes film şenliklerine katılıp ödüller falan alıyorlar, bir tanesi aklımda kaldı filmin başında bir mutfak sahnesi var ve 30 dakika boyunca mutfakta alelade sohbet ediyorlar,gündelik yaşamda olduğu gibi yani fakat sıkıcı olmuş yönetmen yada senaristin bilmediği, bir film gerçek yaşamdan ayrıldığı için filmdir, onların seyirciyi sıkıp boğmaya hakları yok, yani özetle film dediğin akıcı olmalıdır.

Bende diyeceğim ki hep kime göre film neye göre film diyenler veya bana göre sana göre oyunları ve demogojileri,

o halde bu da bir film, al lan işte sana film diyeceğim ve aksini kanıtlayabilirmisin?

-Sizin saçmalıklarınız film ise bu filmin alası lan diyeceğim,

-hımm ı got you.

-Bu bir film kime göre neye göre sana göre bana göre diyeceğim hem neye göre ne demek hadi kime göreyi anladık fakat nesneler ne zamandan beri düşünüyor ki?

-Evet

-Her farklı olan yada farklı olmaya çalışan saçmalığa sanat diyemeyiz değil mi

-Dikkat ette senin kitabında o kategoriye girmesin

Bu kitap saçma değil, hımm sıkıcı hiç değil, bence en azından güzel bir deneme ve alası.

-Vay

-Vay ya.

-Suyun soğukluğu ve o gecenin acımasızlığı karşısında şok geçirmiştim.

-Dişlerim birbirine hızla vuruyor her tarafım titriyor ve acıyordu.
,
-Batmakta olan gemimizi izlerken gözyaşlarım sel gibi aktı.
,
-Ah yıllarımı verdim bu gemiye, ne anılar ne maceralar hepsi gözlerimin önünden geçiyor film şeridi gibi ve aniden karından yediğimiz gülleler benimde miğdeme oturdu adeta,

-Ah bir parça artık gemi tahta parçası tutunabildiğim, ne geleceğim belli nede kestirebiliyorum.

-Yorgunluktan bitkin düşmüş vaziyette kıyıya vurduğumda vücuduma batan taşlar her yerimi kanattı ve yavaştan ayılıyorum.

-Sahilin güneşi altında kurumaya bırakılmış bir balığa benzetiyorum sonrasında kendimi.

-Fakat çok geçmeden bana doğru yaklaşan adımların seslerini ve heyecanlı konuşmaları duyabiliyorum.

-Maalesef yakalandım ve idam edileceğim kesindir.

-Öyle bir yere koydular ki beni ayakta bile duramıyorum, sırtıma binen taş bir yüzey var, iki büklüm önüme konan o iğrenç lapaya uzanmaya çalışıyorum, bu kafeste durmak ölümden beter ve umarım bir an önce asılırım.

Bölüm 2
Üç boyutlu bir gerçekliğe uymayan gerçek dışı mitler, olaylar ve anlatılar quantum bilinci göz önünde bulundurulduğunda gerçek olabilirler,  paralel evren, sicim teorisi gibi teoriler en hayali ve olmadık çocuk masallarının bile bir yerlerde bir şekilde gerçekten yaşanmış olabileceği gerçeğini önerirler.

Gördüğüm en etik ve güzel hikaye olan İsa'nın hikayesi yeryüzünde olmasa bile bir başka boyutta, bir başka yerde ve bir başka zamanda mutlaka yaşandı.

let's assume for a moment it's been proven by the historical and archeological researchs that infact Jesus never existed,

So as a result ı's gonna easy faith no more, yes that's exactly what's gonna be expected from my side, naturally right?

Makes sense.

No, ı don't think so because not to be existing on this planet doesn't mean he never lived in another world or let's just say in any other dimension, parallel universes and so forth....

So you think it's just a lie?

No problem, weather or not it's fictional still can be the truth in somewhere else out there.

So anyways, ı mean perhaps somehow that true story from outerspace has been perceived by some other guys from this world through their sixth senses whatsoever and then have been told of course.

you know, mabe afterwards the story has been transferred from generation to generation, that's a probability isn't it?

In that case ı can still continue keeping my faith in god just because there's still no reason to stop doing that logically right,

in another word possibilities are endless and besides the universe is so big.

Bilinen bilinmeyenler:
İşte Rumsfeld'in sözünü ettiği bilinen bilinmeyenler:

-Üçken biçimde olan sıfır noktası enerjisi matrix yasası yerçekimsizlik gemileri onlara değil bize ait (reverse-engineering) yöntemiyle uzun yıllar araştırılan E.T. gemilerinden çıkabilen sonuç bunlar ama elbette askeri gizli proje, zaman zaman test ediliyorlar ve insanlar tarafından Ufo'lar ile karıştırılıyorlar.

Belçika'daki meşhur sözüm ona Ufo bir örnek, İngiltere'deki Amerikan askeri üssünden kalkıyorlar ve o nedenle daha çok Avrupa üzerinde gözlemlenmekteler.

Elbette bu teknolojisi çalıntı, bu gemilerle uzak yıldızlara gittik ve bir çok benzeri iş başardık ancak kimsenin haberi yok çünkü tümü gizli proje, CIA tarafından kurulan ve kontrol edilen NASA sadece bir senaryo, insanlığın gözü önünde oynanan bir tiyatro oyunu, bir göz boyama,

görevi sözüm ona "bizim teknolojimiz hala ilkel Ay'a zar zor gittik hatta henüz Mars'a bile gitmeyi başaramadık" mesajı vermek,

böylece petrol kartelleri ve bu ilkel enerji türü üzerine temellenmiş uluslararası dev sermaye ve endüstri korunmuş oluyor.

-Tüm ufolar aslında genel olarak aynı prensiple çalışırlar ,enerjileri plazma enerjisi,(veya güneş yada yıldız enerjisi diyebiliriz) matrix yasası yani yerçekimsizlik yasası ve füzyon gemileri'dir.

Bu teknoloji petrol kartellerini korumak amacıyla gün yüzüne çıkmaz, gizlidir ve sızdırılamaz, satanist düzenin devamını esas kılmak tüm önde gelen bürokratların, politikacıların, siyasetçilerin ortak ve öncelikli hedefidir.

-ABD başlıca 5 farklı uzaylı türü ile 1940'lardan bu yana iletişim içindedir ve gerekli anlaşmalar aralarında sağlanmıştır bunlardan biri diğer 4 ırkı yaratan asıl organik ırktır geriye kalanları yapay klon biyolojik androidlerdir, bizim telefonlara yüklü android işletim sistemleri onların çok erken ve ilkel aşamasıdır, gelecekte yeni dünya düzeni ile birlikte insan bilinci yapay zekaya aktarılırken onlar da robot devrimi sonrası ileri düzey biyolojik varlıklar olarak ortaya yavaş yavaş çıkacaklar ve elbette biz dünyalılar da aynı onlar gibi bu yapay ve klon biyolojik varlıkların gerçek organik ırklarla melezlenip melezlenemeyeceğini merak edeceğiz ve yaşam olan başka bir gezegende tıpkı onlar gibi genetik melezleme çalışmalarını başlatacağız, hiç şüpheniz olmasın.

Ve ayrıca elbette aslan başlı bir kertenkele nasıl olur onuda merak edecek ve üreteceğiz, peki tüm bu tanrıyı oynamaların sonuçları olmayacak mı, elbette olacak ama bu başka bir hikaye.

-Gemileri üzerindeki düzeneğe ellerini koyarlar, bilinçleri ile gemi bütünleşir ve düşünme yöntemi ile gemiler hareket eder.

Yani gemilerin kontrol düzeneği canlıdır, biyolojiktir, bedenle bütünleşebilir adeta,4. boyuta sıçrayarak tekrar 3. boyuta düşmek hızlı ve verimli bir seyahat biçimidir,

atom altı parçacıkları, fotonlar'a indirgenmiş demataryelize olmuş bedenler zarar görmeden evreninin çok uzak başka bir köşesinde yeniden birleşerek materyalize olabilirler.

Ayrıca ışık hızında zaman ve mekan bükülebildiği için fazla çaba harcamadan bükük evrenin alt ve üst tabakalarından geçerek hız kazanırlar yanı sıra solucan deliklerini genişleterek sisteme ivme kazandırabilen teknolojiler dahi mevcuttur.

Örneğin 10 ışık yılı bir mesafe onlar için komşu kapısı demektir çok kısa bir sürede bu mesafeyi aşabilirler, ışık hızı onlar için yavaş bir hızdır.

-Boyutlar arası geçişler ise henüz bizim algılayamayacağımız kadar karmaşıktır.

-Antartika bölgesinde en az bir uzaylı üssü (siyah yeraltı piramidi) bulunduğu kesindir, bu piramit şeklindeki yer altı mekanlarından çeşitli kilit bölgelerde düzinelerce mevcuttur, ayrıca Anunnaki veya Reptillian ataları, Draco vs. cesetleri,antik bir şehire hatta Atlantis'e işaret eden arkeolojik kalıntılar ve gemileri olduğu söylenmektedir,

bu nedenle meşhur Amerikalı politikacılar ve sosyete tarafından sık sık ziyaret edilerek rağbet gören bir bölgedir.

Yanısıra 2. dünya savaşından sonra oraya Vril projesinden kalma bazı uzay gemileri ile birlikte bir kısım Nazi subayının kaçarak üs oluşturduğu bilinmektedir. (Hatta bir başka üstün ve elbette dünya dışı kökenli Nazi teknolojisi gemi biçimi olan çan şeklindeki geminin de Güney Amerika'ya götürüldüğü ve 60'ların Amerikasında bir gece düştüğü söylenir.

Daha sonra diğer uzaylılarla birlikte bir ortak Antartika yer altı projesi de geliştirmiş olabilirler, (Operation Highjump) elbette hemen akla gelir vs.

Bu gezegenin başka bir kaç yerinde daha uzaylı üssü var hatta ABD sınırları içinde yeraltı şehirleri bile olduğu söyleniyor (Dulce base vs.) ama Antartika'nın önemi bir başka gibi, sanırım orası merkez.

-Bu arada Meşhur "Skinny Bob" ve Area 51 uzaylı toplantısı ve Kumburgaz videoları tümüyle gerçek gibi görünüyor ama yinede belli olmaz ortalık hoax, fake dolu.

-Gerçekten de dünyayı %1'lik uzaylı kanı taşıyan bir azınlık gerçekten yönetiyor ve hiç iyi niyetli değiller,

insanlığı ve aklı kontrol etme projelerinin ardı arkası kesilmiyor, insan bilincini manüpule eden bilinmedik içerikli birtakım kimyasal gazları bile atmosfere saldıkları söylentiler arasında,

gerçek yerlisi olduğunu düşündükleri bu gezegeni insandan üstün tutuyorlar, iğrenç bir kültürel anlayışları var, moda,yapaylık, banellik,seviye düşüklüğü ve insanlığı toptan aptallaştırma projeleri,evet kısaca Illuminati gerçeği.

Vakti gelince yürürülüğe konulacak bir büyük bir planları olduğuna da inanıyorum 9/11 eylül olayının bu sefer çok daha büyük ölçekte, global çapta bir tekrarı, yapay bir dünya dışı ufo istilası gibi mesela ve böylece büyük bir insan nesli soykırımını gerçekleştirebilirler.

Fakat öyle görünüyor ki bir kısım pozitifi, iyi niyetli dünya dışı akıl aynı nükleer silahların sandıldığından çok daha büyük olan evrensel boyutta tehlikelere karşı Eisenhower'i zamanında uyardıkları gibi ( her bir nükleer patlama bir başka boyutta ve uzay zamanda onarılmaz, telafisi çok zor yaralar açmaktadır)

bizi de bu konuda en azından bir yada birkaç farklı yöntem ile mesela o şekil verdikleri tarlalar yoluyla veya telepati yöntemi ile uyarıyor olabilirler ama elbette olmayabilirler de.

Fakat sonuçta bir iletişim yöntemi geliştirdiklerinde bir takım kişiler taklit tarla senaryoları gerçekleştiriyor ve böylece o değerli mesajları karartmak suretiyle insanlığa ne denli büyük zararlar verdiklerini bilmiyorlar muhakkak elbette, bilseler hiç yaparlar mı?

Peki neden herşey 1940'lı yıllarda başladı, çünkü Nagazaki ve Hiroşima'ya bırakılan atom bombaları bir devinim yarattılar, evrende ses getirdi, merak uyandırdı ve dünya dışı yaşam formlarını gerek meraktan, gerekse endişeden ve muhtemelen önlem amaçlı olarak bu gezegene çekmeye başladılar.

Nükleer silah gücü sadece bu gezegende değil evrensel ölçekte iz bırakmakta ve zarara yol açmaktadır.

Jim Marrs'ın deyimiyle o sırada onlara kibritlerle oynayan bilinçsiz çocuklar gibi görünmüş olmalıyız.

Arisius:
Yukarı yamaca doğru kıvrımlanan taşlı topraklı belli belirsiz yolu bulunduğum yerden azda olsa görebiliyordum.

Önümde uzanan yemyeşil çayırın üzerinde bir çoban koyunlarını otlatıyordu.

Ve yamaç yolunda tırmanan kafile. Katırlar, bir kaç adam ve üzeri örtülü bir kadın.

Parıldayan bir şey var, güneş ışığını yansıtıyor, bir metal parçası olmalı, sanki bir çarmıh gibi,  kafilenin en önündeki zat sıkıca kavramış ve diğer eli ile katırı yönetiyor.

Arkadian caddesinden yokuşa yöneldim ve loş iyi aydınlatılmamış dükkana daldım.

 İçeride yoğun bir deri ve ilaç kokusu var.

-Sandaletlerim hazır mı?

-Evet alabilirsin,

-Seni artık ne hamamda ne gymnasium da göremiyorum hep burada mısın?

-İşler yoğun sürekli çalışıyorum.

-Birilerini gördüm yamaçtan katırlarla çıkarıyorlardı bir kadında vardı;

-Kimmiş o?

-Bilmiyorum ama bir şeylerden saklanıp gizleniyor muş gibi bir halleri vardı.

-Bende yabancı birilerini gördüm uzun saçlı ve sakallılar, gözleri uyuz uyuz bakıyor, tek bir tanrıları olduğunu söylüyorlar, birinin adı Pavlus.

-Ne tek tanrısı mış?

-Kendilerine hristiyan diyorlar Nasıra'lı İsa mesih adlı yahudi nin öğrencileri ve havarileri olarak kendilerini tanımlıyorlar.

-Nerede bulurum onları?

-Arkadian caddesinde limana doğru esnaflara bir şeyler anlatıyorlardı orada gördüm en son ne yapacaksın ki?

-Bilmem felsefe üzerine biraz söyleşebiliriz belki mesela, düşünceleri enteresan geldi bana.

-İyi git bak bakalım bu arada borcun 5 papel

-antik Roma dönemindeyiz papel mapel lafı var mı bu dönemde?

-Şimdi oldu işte.

-hımm

-Hah İşte oradalar caddenin ortasında sağa sola baka baka yürüyorlar Arkalarından koşup yetişeceğim

-Merhaba

Omuzunu arkasından dürttüğüm iri kıyım adam şaşkın bir ifadeyle dönüp bana baktı.

-Buyur bro

-Sizler bahsedilen misyonerlersiniz

-Tanrı seninle olsun işte buradayız, müjde getirdik, evet bizler hepimizYüce İsa'nın havarileriyiz
-
-Evet ama bir dolu tanrımız var onları geri dönüşüm kutusuna mı sürükleyelim, bak daha dün yer  gök sarsıldı, bu tanrılardan işarettir, bunları nasıl açıklayacaksınız?

-Adım Pavlus, bir zamanlar bende senin gibi düşünüyordum ama aydınlandım artık

biliyorum ki Tek bir Tanrı vardır ve, ve, elbette İsa Mesih, evet bro, onun oğlu tek yol gösterenimiz.

-Son zamanlarda doğayı mantık ve matematik ile açıklama gayretleri var onlar hakkında ne diyorsunuz?

-Doğayı anlamanın tek yolu Tanrıdan geçer, o halde bize katıl!

-Yahudilere ne oldu ki, onlarda Tek tanrılı bir inanca sahiplerdi, peki kabalacılık nedir?

Hocam bir de bakalım sizlerde yenilik nedir?

-Eski ahit artık yeni ahit'e dönüştü bu işin kısacası.

-system update gibi mi?

-Ne diyorsun be kardeşim?

-Peki büyüklerimiz, atalarımız ne olacak? Onlar sizin kitaplardan önce yaşadılar aralarında günahkarlar vardır bu günahlar yanlarına kar mı kalacak?

-Tanrı affedicidir oğlum, bak ilkellik ve barbarlık içinde gladyo dövüşleri, kan ve şehvet ile beslendiniz, insanları köle olarak kullandınız, artık tüm bunlara bir son verilecek.

-Daha neler 2000 yıl sonra kendilerine medeni diyecek olanlarda da aslında çok şey değişmiş olmayacak,

Gladyo olmazda Amerikan kick box yada köpek horoz dövüşleri olur veya bir boğaya kırmızı kumaş gösterip kızdırmaya çalışan bir densiz i alkışlarlar.

-Kölelik yumuşatılmış ve biraz daha kibar bir biçime döner, adına garson, işçi, yamak yada hizmetçi derler, yani aslında hiç bir şey değişmeyecek...

-İyide sen nereden biliyorsun 2000 yıl sonra neler olabileceğini ki?

-Ben öngörülü biriyim sanırım.

-Slavery is an old bad habit inherited from Anunnaki or Atlantis and unfortunately it still exitsts even today, in a "civilised" fashion, what a shame:(

-Evet kölelik Anunnaki'den veya Atlantis'ten miras kalma rezil bir eski alışkanlıktır ve aslında bugünde modern bir formatla yumuşatılmış biçimde halen vardır.

Anunnaki veya Atlantis ile başlamıştır ve Anunnaki veya Atlantis kanından gelen sözüm ona elitler aracılığıyla devam ettirilmiştir, sömürgecilik ve imparatorluklar olarak devam etmiş Afrika, Hindistan, Güney Amerika ve uzak doğu madenleri, altınları, elmasları,ürünleri, yiyecek ve içecekleri yağmalanmış ataları Anunnaki igigi'leri olan zenci köleler alınıp satılmiş her türlü insanlık dışı rezillik yaşanmıştır bu dünyada.

Bunu Anunnaki'den veya Atlantislilerden öğrendiler elbette.

-Adın nedir

-Arisius

-Hayal gücün kuvvetli Arisius bunu yararına kullanalım, amfi tiyatronuzda halkınıza bir vaaz vereceğim lütfen bizi dinlemeye gel olur mu?

Yanlarından ayrıldım ve Yamaçtaki zengin villalarının önünden kıvrılarak sessizce evime yürüdüm.

Burası gizemin vatanıdır, hislerin,duru görülerin ve kehanetin sesi.

Burası tarihin denize vuran kapısıdır.

Ayaklarımdaki sandaletler,uzaktan uzaktan gelen dalgaların kıyıya vuruş sesleri, özel kulakların duyabileceği görkemli melodilerle bezeli bir atmosferdeyim,

uzaklarda Pompei halkıyla rezonanstayım, oraya hiç gitmedim ama nasıl bir yer olduğunu biliyorum.

Felsefe matematik ve sanat ile yoğrulmuş, estetik mimari ile özenerek bezenmiş topraklar, göçebe kavimlerin gıpta edeceği, kıskanacağı asla özünü anlayamayacağı yerlerdeyim, burayı seviyorum kulağımda bazen nereden geldiğini bilmediğim sesler olur, gaipten cümleler ve hep şöyle derler:

Her yer sivrisinek kaynıyor artık , sıtma, ölüm kol geziyor, şehir'i taşıyacaklar, buradan ka.ıp gitmeli,

Smyrna'ya gitmiştim bir kaç kere, şirin bir şehir, oraya yerleşebilirim belki

evet kesinlikle Smyrna'ya gitmeliyim

Orada sahile inmeliyim ve bir ateş yakmalıyım, gece serinliği beni ürpertmeli, gitarımın hüzünlü melodileri sahile vuran dalgaların sesiyle karışmalı ve sıcak ucuz bir kırmızı şarabın tadını damağımda hissetmeliyim, sonrasında geceyi bir örtü kabul edip üzerime örterek kumsala uzanmalıyım;

-ama o dönemde gitar yoktu ki

-önemli değil vardı kabul et, lir falan vardır, başka enstrümanlar vardı.

-?

-Bak her şey her dönemde vardı, vardır ve olacaktır, şekli farklı olabilir işlevi aynıdır.

-taştan oyulmuş bir keskin zımbırtı veya midye kabuğu hani şu Hypatia’yı katletmekte kullandıkları, veya metalden bir bıçak, vs.

-Smyrna’da ne var?

Ben olacağım yetmez mi?

Smyrna’lı Arisius veya İzmir'li Cihangir...

-Peki söyle bana tam olarak ne demeye çalışıyorsun?

-Diyorum ki bazıları 2+2'nin her zaman 4 etmediğini söyler ve 5 edebilir, olasılıktır falan der bende şunu sormak istiyorum neden sayı olarak hep 5 seçiyorlar 4'e en yakın bir sayı diye mi o zaman 3 seçsin o derece yakın neden mesela 2+2=11 edebilir demiyor?

-Çünkü işte bu düz mantık.

-Yani yaratıcılık eksikliğinden bahsediyorsun gibi

-Bu kitabı yazarken aklıma tonla şey geliyor ama o ünlü senaristler yazarlar gibi ses kayıt cihazına sarılıp anında aklıma gelenleri kaydetmiyorum, zaten ses kayıt cihazım da yok telefonu  veya Pc'yi kullanabilirim ama kullanmıyorum.

-Neden hocam?

-Bilmiyorum üşengeçliğimden olabilir mi?

-ve belki unutuyorsun

-evet unutuyorum yada çok azı aklımda kalıyor, her neyse..

Smyrna'da bir web sitesi tasarımı yapacağım ve belgeseller koyacağım, kaliteli belgeseller şöyle ki o sırada komşu belki sitemde belgesel izliyor olacak ama benim sitem olduğunu bilmeyecek bilse kapıma gelir ve ısmarlama isteklerde bulunur bu mümkün olamayacak.

-Smyrna'da bilgisayar mı varda MÖ. zamanında bunu yapacaksın?

-Önemli değil ben bulurum, her neyse what ever, evet ne diyorduk?

-bilmiyorum,

-Tasarımı yapmıştım ve ardından bir kaç ayda geçti şu anda sitede bir dolu belgesel dahası sesli kitap falan mevcut ve hepside kaliteli.

-Ayrıca sitenin tasarımı da mükemmel.

-Hiç reklam almadım ve almayacağım.

-Sitemin ilk tasarımı asp.net tasarımında ve direkt dns altına kurulu idi fakat embeded videolar alıyorum diye boyna d -dos attack yapıyorlardı bende yapanlara ubuntu altında slowloris ile saldırdım ve birinin sitesine sadece 20 dakika atakladığım halde 3 güne yakın kapalı kaldı.

Sonra siteyi Blogger platformu altına taşıdım ve Google kapsamı altında durduğum için atakta yapamadılar.

Sorun bitmişti.

-Gazetelerde red hack mad hack oraya buraya gruplar halinde saldırıyordu bakın bu işi tek başına tek bir pc ile basitçe de yapabiliyoruz, o kadar kalabalığa ne gerek var ama gazeteler işte her konuyu abartmayı budaklandırmayı severler haberlerinin çoğu abartı veya düpedüz yalan dolandır, az yada çok hepsi için bu böyledir.

-Nede olsa okuyucularına cahil insan gözüyle bakmaktalar, konsept bu yani ne versen yerler hesabı.

Salla gitsin "Red Hack" grubu bilmem hangi devlet sitesini çökertti bak sen ne büyük bir iş çökertti dediği benimki benzeri basit bir dos attack ile bir süreliğine ulaşılamaz hale getirdi, matah bir iş değildir ama nede olsa okuyucu bu işleri bilmiyor ver gazı gitsin değil mi,

işiniz gücünüz yalan dolan, neyse o nedenle artık gazete okumuyorum sadece ana başlıklara göz atıyorum laneth olsun sana orthodox media.

Blogger tasarımıyla derinlemesine oynayarak ortaya orjinal ve benzersiz bir tasarım çıkardım çokta kolay oldu.

İş buraya doğru gidiyor değil mi? Kodlarla göbeğinizi çatlatırsınız sonra wizard’lar çıkar ve mertlik bozulur aynı silahta olduğu gibi:)

-Neden tepki verdiklerini pek anlayamamıştım .Sen "vk.com" gibi facebook’un Rus versiyonu sitelere video upload eder ve public yaparsan direkt olarak onu embedlemeye de açmış olursun

yani eğer filmlerin paylaşılsın istemiyorsan ki bir sitede görmüştüm Vimeo gibi bir yerlerden ücretli üyelik alırsın ve embed paylaşımı hakkını kaparsın böylece kimsede videolarını alamaz kaldı ki o yapımlar sizinde değil telif haklarınız yok video altına site adı yazmakla film sahibi olunmaz:)

-babanızın malı da değildir onları araklayan sizsiniz sonrada araklanınca mı bozuluyorsunuz:)

-Komik rezil flash banner reklamlarınız sinir bozucu ve sitelerinizin kalitesini düşürüyor üstelik o tık başı reklamlardan doğru dürüst parada kazandığınız yok daha çok sömürülüyor ve insanlara işkence ediyorsunuz ben en güzelini yapmıştım.

-Videolarını araklamayayım diye türlü yollara başvuruyordu, siliyordu yeniliyordum "jw player"ile embedliyor'du kaynak kodundan gerçek adresi buluyordum başa çıkamayınca vazgeçti ve eskiye döndü, gelip gelip siteme bakıyor gidiyordu.

-Sabaha kadar pc’mi açık bırakayım filmler insin sonra subtitle basayım convert edeyim tekrar bir yerlere upload edeyim yapma ya çok şey istiyorsunuz arkadaş özellikle de reklamsız geliri olmayan ve ticari olmayan bir site için:)

-İşin özeti modern Robin Hood'çuluk oynadım uzun süre, rahatsız eden reklamlar, bahis ve kumar sitelerine linkler olmadan tertemiz ve zararsız, güvenilir ve sade bir sitede filmler sundum, fakat kıymeti pek bilinemedi.

-Bu arada demeliyim ki aslında vejeteryanlık mantıksızdır.

-Sen neden bahsediyorsun?

-Çünkü doğayı zorlamaktır yani doğal değildir ve doğal olmayan her eylem gibi mantıksızdır.

-Et, süt, yumurta gibi besinler insanın olmazsa olmaz protein ve mineral kaynaklarıdır, bu tüketim ürünlerinin yerine geçecek alternatifler üretmek daha doğrusu ürettiğini sanmak kendini kandırmaktır, nafile arayışlardır.

-İster kabul etsinler ister etmesinler "Homo Sapiens Sapiens" doğadaki diğer hayvanlardan ihtiyaçlar anlamında çokta farklı değildir değil mi?

-Bir kaplanın vejeteryan olması ne denli tuhaf ve komik ise insanın ki de aynı şekilde öyledir özetle.

-Bu tür zorlamaları iyi niyetli ve insancıl görüyorum doğayla uyumlu yaşamak istemekte iyidir fakat bu tür davranışlar tam tersine doğayla aslında uyumsuzlaşma eğilimleridir.

-"Et peşinde vahşiler" demek zor değil ama zaten doğa ve yaşam bizzat kendisi vahşi hocam ve et peşinde insan doğadan kopuk ve bağımsız bir varlık değildir öyle değil mi:)

-Önemli ve güzel olan hep dedikleri gibi dengeli beslenmektir ,gerektiği kadar sebze meyve ve et ürünleri tüketmek ancak işlenmiş etten ve sakatattan kaçınmak yağsız ızgara türü beyaz et ağırlıklı besinler tüketmek en doğru ve güzel seçim olacaktır .

-Doğayı zorlamayın, zorlamaya çalışmayın bu bir medeniyet ölçütü değildir aynı evde hayvan beslemenin doğal olmaması gibidir oda bir tür zorlamadır, evrimleşme sürecinde zaten kendiliğinden (oldukça uzak gelecekte) hem insan hem de doğadaki diğer hayvanlar kendiliğinden doğal vejeteryan yöne doğru kayacaklardır.

-Aynı dinazorlar döneminde olduğu gibi dişler keskinliklerini yitirecek, çene yapısı yeniden şekillenecek, vesaire.

-Hangi aklı başında doktora sorsanız sizlere örneğin bir kedinin evde beslenmesinin sağa sola dökülen tüyleri açısından solunum yolu enfeksiyonlarını tetikleyici olduğunu, sinüsleri tıkama riski bulunduğunu immümolojik yani allerjik ve sağlıksız sonuçları olabileceğin hatta nörolojik anlamda histamin salınımına neden olabileceğini veya astıma varan sonuçları olabileceğini vs. anlatacaktır.

-Her canlının bir doğal ortamı vardır ve onu oradan koparmak akılcı değildir, Avrupalı gibi olmak batılı gibi olmak diye bir şey yoktur.

-Zaten "batılı olmak" bir medeniyet ölçütü değildir "doğulu olmak" ta aynı şekilde bir mistisizm ölçütü değildir :)

-Savaş doğanın kendisidir, içidir, varlığıdır, yaşam zaten başlı başına bir savaştır.

-Güçlü olan kazanır ve bu acımasız kural bu gezegende ilelebet varlığını sürdürmeye devam edecektir.

-Sanatçıların, aydınların düşlediği o ütopya dünyası bu dünya değil ve hiçbir zamanda olamayacak.

-Evet, artık anlıyorum ki maalesef bu dünyada haklı ve haksız yok sadece güçlü olan ve olmayan var, güçlü olan haksız olsa bile diğer tarafı sindirerek bir şekilde haklı çıkabiliyor,

veya şöyle diyebilirim herkes kendi açısından haklı o halde pratikte önemli olan haklılığını salt iddia ile kanıtlayabilmek ten ziyade o haklılığı savunabilecek kudretin, gücün, kuvvetin mevcut olup olmadığı meselesidir.

-Sad but true:)

"Ankh" sonsuzluğun kutsal anahtarı, antik Mısır'ın vazgeçilmez sembolü, ve zodiac'ı sembolize eden astrolojik haç, dillerine dolamışlar, işte efendim bunlar haç şeklinde ve Hristiyanlık haçı ile özdeş, benzeşiyorlar e o halde Hristiyanlık uydurma, bir din vs.

-Peki birde şöyle düşün, antik Roma antik Mısır'ın sembollerinden etkilendi ve bu etkileşim sonucu doğmuş olan ve aynı zamanda ölüm sonrasını da simgeleyen ahşap haç çarmıh ortaya çıktı;

-zaten kesinlikle biliyoruz ki çokça kullanıldı örneğin her iki tarafında çarmıha gerilmiş binlerce Spartaküs gladyatör isyancıları ile doldu antik Roma yolları değil mi?

-Elbette Bir yahudi mahkum içinde bu gelenek muhtemelen değişmedi,

evet verilen bazı örnekler yerinde ve kulaktan kulağa iletilerek abartılan ve değişme uğramış melezleme normları ve bilgilerin yanlışlığını, sahteliğini ortaya gayet güzel koyuyor (örneğin Zeitgeist belgesel serisinde)

ancak ben Zeitgeist serisinde İsa ve güneş ile ilgili savların tümünü araştırmalarım sonucu çürütmeyi başardım, işin doğrusu orada anlatılanlar ile gerçekler örtüşmüyor.

-Güzel araştırıp düşünmeli fakat detaylı, ayrıntılı düşünmeli, kaptırmamalıyız kendimizi öyle akımların düşünce modalarının girdabına,

ayrıca koyma hep o aynı ruhsuz müzikleri you tube videolarına (youtube'un önerdiği şarkı örnekleri), biraz orjinal ol, zahmet et ve background şarkını kendin upload'la.

Bölüm 3

Alien:
Evrimin başındaki bebekler, aranızda sizin giysinizle dolaştım ve hiç bir anlam göremedim, ruhsuzluk ve çirkinlik. sarı bozkırlarınızda, ıssız topraklarınızda verimsiz çölleriniz de süründüm, sırf misyon unumu tamamlamak için dişimi sıktım ve şimdi gerçek kimliğimi ifşa ediyorum.

 Ödünç alınmış zamanlarımı yaşadım ve yaşıyorum, acımasız ve bencil, medeniyetten fersah fersah uzak evrimleşememiş, doğal gelişiminini bir türlü tamamlayamamış,

of bir tiksinti kaplıyor içimi, sahte ikiyüzlü, eylemlerinizde ve doğanızda bile kapitalizm var.

tek gördüğüm çürüme ve yok oluş ,büyük balığın küçüğü yuttuğu kurt un geyiği parçaladığı büyük şirketin küçük şirketi yuttuğu büyük ülkelerin ufaklara saldırdığı, iş yaşamında çalışan insanların yükselebilmek için birbirlerinin ardından kuyu kazdıkları bir düzen.

Hepsi aynı şey ve aynı şeyin bir tekrarı.

Gezegeninizin içi çürümüş ve yok olmanız çok daha hayırlı.

Zaten bu biçimde fazla ileri gidemeyecek ve kendi kendinizi yok edeceksiniz.

Farklı dinler, hatta mezhepler ve hepinizin ki en doğrusu ve en iyisi, birbirinizi inançlarınız hatta tutuğunuz bir spor takımı adına bile yok edebiliyorsunuz, yapay sınırlarla ayırdığınız topraklarınız alt kimlikleriniz, alt tanımlarınız bir gezegende kardeşçe din dil ırk ayrımı gözetmeden yaşamayı ve ben bir dünyalıyım demeyi bile beceremiyorsunuz.

Oysa bizler o tanımlamayı bile ilkel kabul ederiz ve "evren vatandaşıyız ,evrenli'yiz" deriz.

Bir sürü kimlik ve alt kimlikleriniz, Kürdüm, Türküm, müslümanım, aleviyim, galatasaray'lıyım, fenerliyim.

Bende evrenli'yim ve hepsi bu kadar tek kimliğim bu benim.

Dünya ne zaman medeni bir gezegen olacak?

Elbette tüm bu kimlikler yok olduğu ve sınırlar kalktığı zaman.

Tümüyle kardeşçe barış içinde bir yaşam adil ve eşit paylaşım ve medeni bir gezegen tek hedefiniz bu olmalıdır.

Panel:
Panelde  konuşmaya devam ettim.,buraya konuşmacı olarak davet edilmiştim neden olduğunu hatırlamıyorum fakat sorun değil cebimden mendilimi çıkararak alnımdaki terleri bir yandan silerken bir yandan banel ve klişe şeyler söylemek çabasındaydım.

-Değişim zihinlerde başlar, dedim.

Ve bir alkış koptu, işte böyle birden fazla beyin bir araya geldiğinde oluşan salaklık enerjisi salona yayılmıştı ve bu iğrenç lafları alkışlarlar.,"toplulukların beyinleri yoktur" diyen o falanca düşünür ile aynı fikirdeyim.

Quantum mekaniği yada fiziği adı altında atom altı parçacıkları doğasının ortamımızdaki klasik fizikle çeliştiğini söyleyen ve buna göre ben farklı yerlerde aynı anda ve gelecekte bulunabilirim diyenlere söylüyorum şimdi

Lan siz daha bulunduğunuz yerde bir işe yaramıyorsunuz birde birden çok yerde aynı anda bulunsanız katı ile işe yaramayacaksınız ve bu berbat bir şey lan.

Alnımdaki terleri yine siliyorum, off şu spot ışıkları, direk bana vuruyor, salon çok sıcak, bunalıyorum

ve genetik bilimdeki çığır açan gelecek devrimleri ile ana karnında kalıtsal hastalıklarımız yok edilebilecek gelecekte 1000 yıl belkide sonsuz yaşayacağız oradan oraya ışınlanarak mutlu olacağız falan diyorum ama adamda sormuyor lan sana yararı ne geberip gidecen bırak bu işleri demiyor.

Her neyse bakın şimdi quantum bilgisayarı henüz yok ama ortaya çıktıklarında yapay beyin ve simulasyonlar karmakarışık şekilde bizim beynimize baskın gelecektir vs.

E ne yapayım sen şu ana bak, var mı bir numara, bir durum?

Ve şimdi umut tüccarlarından söz edelim hani şu bir kitapla "best seller" olan insanlara umut ve iyimserlik dağıtan kitaplar.

Evrene kalbinizi açın ışık ve sevgi yüreğinizi kaplasın düşüncenin gücü ruhun yüceliği oh oh bu kitabı bir oku ve sonrasında mucizevi şekilde yaşamında bir çok şey değişecek yaşam koçları, doğruya odaklanma ve hızlı gelişim teknikleri, oh oh daha neler ne var ki ama sonrasında yaşamlarında tek bir şey bile değişmez:)

Fakat bu arada o kitapların yazarları ve guru'lar ise köşeyi döner, işte buna benziyor.

Yazdıkları veya anlattıkları somut olarak, elle tutulur şekilde yaşamınızda ne neyi ne kadar değiştiriyor?

Kısır sorunlarınız devam etmiyor mu?

Sorunsuz bir yaşam sizin için gerçekten aslında mümkün mü?

Boş umut tacirlerini zengin etmeyi bırakın.

"Doğa'dan sadece insanı çek ve doğa zaten kendini yeniler" bilindik bir söylem.

Kendini 50 yılda falan yeniler, insan en vahşi ve tehlikeli hayvandır, insan olmadan dünya daha güzel bir yer olurdu.

Evet mantıksız değil doğrudur fakat şu da var aynı zamanda insansız bir doğa çok ilkel ve gelişime kapalı olurdu.

Kaldı ki insanın kötü niyetini dolduracak bir başka evrim sürecini tetikleyebilirdi ve insandan daha berbatını, beterini ortaya çıkabilirdi.

Evrenin başlangıcında kütle devindi ve enerji açığa çıktı, endropi ile gelişti ve süreç yavaşlaması gerekir iken karanlık enerji nedeni ile hızlandı.

Böyle bir süreçte doğanın dengesini koruyacağına tersi bir etki ile yok olmaya neden olabilir, bunu asla bilemessin.

Yani insan doğanın vazgeçilmez bir unsuru da olabilir ve insansız bir doğa ne kadar masumdur?

Evet vahşi hayvan formları insan gibi aç gözlü ve arsız değil ihtiyacı olanı kadarını tüketiyor ve fazlasına göz dikmiyor doğayı da kirletmiyor, fakat yinede sonuçta büyük balık küçüğü yutuyor değil mi?

Yani doğum yaşam ve ölüm kısır döngüsü bir şekilde devam ediyor, ölenler yerine tazeler geliyor iyide bu yutulan ufak balığın acısını örtebiliyor mu?

Sistem hala kapitalist değil mi?

Doğa hala dengesiz ve tehlikeler açık değil midir?

İnsan olmazda bir gök taşı oluverir kötülük.

Gelir ve bütün bir dinazor neslini yok eder kaldı ki dinazorlar çokta umurumda değil benim veya gelir başka yaşam formlarını yok eder, gök taşı insan gibi düşünme yeteneğine sahip olmasa bile o taşı yönlendiren bir kozmik bilinç veya kaos veya şu bu her neyse var ise oda bir çeşit tehlike değil mi?

Yada adına tesadüf deyin veya demeyin ne dersen de kardeşim.

Bakınız esrar ve benzeri ürünler belli limitlerde bir iki ülke ve eyalet hariç her yerde yasaktır iyi güzel peki sigara neden değildir?

o dahamı az zararlıdır?

O kodoman'lar ile başa çıkamamakta mıdır devletler, neden bir zehir yasakta bir diğeri değil merak ettim.

Aynı şekilde mesela esrar yasakta neden motorla 30 arabanın üstünden show amaçlı atlamaya kalkmak yasak değil, oda tehlikeli değil mi?

Tüm sağlık çalışanlarına emekçilerine doktorlarımıza hemşirelerimize sevgi ve saygılarımı minnetlerimi sunarım sayelerinde iyiyiz ayaktayız fakat anlamadığım bir husus var yoğun bakımda yatarken dikkatimi çekti bir hemşire yanıma geldi ve -al bakalım ilacını dedi
bende ver bakalım ilacımı dedim - uzat bakayım kolunu tansiyonu ölçeyim dedi (senli benli) bende al bakayım uzattım ölç bakayım çabuk dedim.

Doktor geldi ve sırtını bir dinleyelim bakalım dedi bende hadi bakayım dinle bakalım bravo sana dedim biraz garipsedi sanırım.

Anlamadığım husus şudur arkadaşım bu nasıl bir konuşma tarzıdır?

 Nasıl bir üsluptur böyle senli benli bakalım lı bakayım lı karşında çocuk mu var sen doktor yada hemşiresin ben hastayım diye bu şekilde saygısızca konuşman şart mıdır?

Sizin göreviniz iyileştirmek, hipograt yemininizi tutmak ama bunu yaparken tuhaf bir üslup ile yapmanız gerekmez.

Nedenini merak ediyorum?

İngiltere kraliçesi olsa benimle senli benli konuşamaz eğer konuşuyorsa üslüb'u neyse ayna gibi yansıtırım pozitife pozitif negatife negatif, devlet yöneticileri de bilsin ki onlar millete hizmet için varlar bizim üstümüzde değiller hatta aksine biz halk olarak onların üstündeyiz ben devlet için değil devlet benim için var.

Bölüm 4

Koridor rüyası:
Evden çıkmaya üşendiğim zamanlar, yani çoğu kez, koridorda sağlık yürüyüşü yaparım, hızlı adımlarla yukarı aşağı bir ileri ve bir geri, 1..2...3....4.. adımlarımı sayarım tam olarak beş bin adım atmayı hedeflemiştim (olması gereken ideal sayı olan sekiz bin'den bir miktar az ) ve her defasında hedefi tuttururum, saymamın çokta fazla bir anlamı yok, aslında hiçbir anlamı yok çünkü zaten telefonumda bulunan bir uygulama adımlarımı sayıyor bir başka uygulama nabzımı kontrol edebiliyor, o halde neden sayıyorum?

Yürürken bazen nasılda tuhaf bir dünyada yaşadığımızı düşündüğüm, sinirlendiğim kızdığım oluyor, aklıma türlü şeyler geliyor, kendimi kaptırıyorum ve farkında olmadan hızlanıyorum böyle olmadığında hiç ummadığım bir hızda bir bakıyorum marotonu tamamlamışım.

Peki güzelim koridor veya parklar bahçeler, güzelim yürüyüş pistleri dururken yürüyüş bantlarına ne gerek var?

E nede olsa tüketim dünyası, peki ya yürüyüşlerim esnasında bir önümdeki bir arkamdaki duvarı sürekli olarak yenide ve yeniden rastlarken sonlu bir kısır döngüye giriyor isem bu kısır döngünün yeni bir başlangıç noktası var mı?

Bu tempolu yürüyüş seansları Matrix'in ürettiği yanılsamalar, vizyonlar ve hologramlardan mı ibaret?

Bazen beklenmedik bir hızda yürüyüşü tamamlıyor olmamın (yani bir çeşit zaman atlaması yaşamamın) mantıklı açıklaması bu matrix ve bilgisayar evren veya paralel evren ve paralel çoklu zaman teorilerinden biri olabilir mi?

9-10 metrelik üç boyutlu ve sınırlı bir koridor uzantısı birden sonsuza, uzaklara, geçmişe ve geleceğe ve hatta paralel evrenlere açılabilir mi?

Yoksa hep o koridorun sınırlı dünyasında mı sıkışıp kalacağım, 1..2..3 ve 4. o koridorda yürürken bir rüyamı görüyorum?

Yoksa koridorun kendisi mi rüya?

Dahada vahim olan soru ise yoksa ben rüya içinde bir rüya mı görüyorum?

Veya aynaların birbirlerine yansıttıkları bir kısır döngü, sonsuz rüyalar şenliği olabilir mi?

Önümdeki duvarda sonsuza açılan bir yıldız kapısı belirivermesi ihtimali imkansızmı?

Ve belirse ardıma bakmaksızın ve tereddütsüz yürüyüp içine dalarmıyım?

Uzak Yakındır
Anunnaki elitleri yaradılış öncesinde altın çıkarttırmak amacıyla çok sayıda zenci işçiyi buraya getirmiş ve uzunca bir dönem hem orta doğudaki hemde Güney Amerika kıtasında bulunan madenlerde çalıştırmıştı,

olmetler, güçlü kuvvetli ayağında çizmeler kafalarında demir miğferler, bir çalışan sınıf, ve sonradan isyan başlatarak istemeden bizim oluşumumuzda dolaylı olarak vesile olan tür.

Neden kısa süre öncesine kadar zenci köleliğinin tüm Avrupa kıtası ve Amerika'da yaygın olduğunun, normal karşılandığının ve hala bugün bile ilkel bir ırkçılığın var olduğunun nedeni kolayca anlaşılabiliyor, ırkçılık insanoğlunun genlerinde ve bilinç altlarında,

Sümer Anunnaki tanrıları uzak geçmişimizle ilgili teorilerden sadece bir tanesi, doğru olabilir veya yanlış olabilir ancak ben bu kitapta her olasılığı gündeme getirmek istiyorum,

yinede Anunnaki elitlerinin onları alenen köle olarak değil sadece kaslı yapılarıyla çalışmaya uygun bir sınıf olarak düşündüklerini ve hatta belkide kendi gezegenlerinde yine aynı bizim gibi genetik mühendislik yoluyla yaratmış olabileceklerini göz ardı etmiyorum.

Peki o kadar çalışanı misliyle artan şekilde buraya nasıl getirildiler, sadece direkt uzay yolculuğu aracılığıyla mı?

Bence hayır öncelikli kafile olarak belki evet öyledir fakat sonraları belkide gerçekten söylendiği gibi Anunnaki ileri teknolojisi burada yeryüzünde bir veya birden fazla yıldız kapısı inşa etti.

ben rüyalarımda olsun veya sezgisel şekilde olsun hep Sirius yıldızı ile bizim güneşimiz arasında direkt bir bağ olduğunu düşünmüşümdür, yani bir kısa yol, bir çeşit hızlı geçiş güzergahı, ve böylece uzak yakın kılınabilmişti.

Yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya bir kozmik asansör, bir kutsal kapı.

Basicly the first story is about an alien visit to our planet earth
which took place approximately about 450.000 years ago,

the first location they had landed on was ancient "Mu" continent, however  this is not an ordinary alien story.

According to the screenplay they are coming here for a specific purpose and that's golden but of course before that there is also another pre-description portion of the story as an intro which tells us why did they need gold desperately that much,

this part also explains that how does the life looks like on their alien planet,

why is that planet about to die?

What are the exact reasons causing to those issues, etc.

This part is pretty similar to Superman's kryptonite story but slightly diffrent and way more interesting.

Upon their arrival, in order to gold the mines on earth they did need some labors and through their advanced, hi-tech genetical engineering capibilities they did create the first human via cross breeding between their original dna and champanzee's,

In other words they did exploid their manpower to be used in those mines.

And the second popular story.

According to this story a pretty long period of time afterwards Atlantis continent sank into the Atlantic Ocean ,

A high-priest from an unknown place coincidentally discovered that somehow his ancestors bloodline is originated from ancient Atlantis.

 this man had extremely sophisticated spiritual skills, actually he is meant to be a hermit and he look a bit like "Gandalf" character of "The Lord Of The Rings"

his chakras were all wide open, and of course his third-eye was in charge

He utterly needed to carry off and pass out his ancient secret knowledge from the distant past which directly coming from his Anchestors,

So one way or another he needed to keep alive that ancient sacred knowledge no matter what,

perhaps he wanted to teach the culture of Ancient Atlantis to a new young civilisation which is about to come into leaf and therefore one day he did prepare himself for a long journey which is supposed to be ended in early ancient Egypt.

That was the exact location which he teached all of  his ancient wisdom and knowledge remained from Atlantis to those ancient Egyptian priests.

So as yo can guess another new giant civilisation was about to be borned through that anicient wisdom and knowledge.

The civilisation of great Pyramids, ancient Egypt.

FADE IN:
A LONG TIME AGO ON ANOTHER PLANET

As far as ı know a real life exorcism ceromony is a serious matter, not a joke, and should be performed in safe experienced hands only.

The qualified priest candidates who are volunteering for this highly dangerous process must be choosen by the pope himself in Vatican in utmost secrecy.

(According to my personal belief system the pope should not be a male but female, yes,a lady and don't forget by the way she merely should be a humble representative of holy but nothing more.)

Upon getting their deductions for the expenses according to their positions and their duty they should be dismissed by the Pope and travel to the places which they will perform that particular process.

They stay there in the victim's house for a couple of days as a guest and when they do feel ready for the ceromony then it shoud take place,

 please note that firstly a full detailed report signed by the authorized psychiatrists officaly proving that the victim has no mental disorder and completely healty in terms of all known psychiatric and neurological symptoms should be seen by the priest himself and could be examined an checked with utmost care.

During the process no harmful and dangerous tools could be used but a cross, clean water and the Holy Bible only.

Remember that it's a pretty long process and mabe takes weeks, so be patient, good things take time you know.

Actually the process is very similar to a Freudian hypnosis theraphy, almost the same thing.

Using the bible and common prayers the priest does penetrate the subconscious of the haunted person and intrudes the major area of the mind and then the evil gin that responsible from the bad symtomps may be dedected and eventually completely fired in a calm and easy way.

The Devil never does haunt a human body by itself but gins only so the horror movies which we watch like "the Exorcist" for instance are not even realistic .

Ruh göçü:
Nereye bakıyorsun bilmiş bilmiş ön güvertede?

Sen her okült gizemi biliyor gibisin ama ne kadar umursuyorsun, deniz feneri ışığı karanlık dalgalar ve sert kayalar eşliğinde hep bildiğini okuyorsun,

-korsanca bir tekamül mü bu yada evrenin dengesini mi taklit ediyorsun?

-Bazen iyi bazen de kötü müsün sadece.

Bilirmiydiniz ruhlarında göç ettiğini mevsimlerde?

Sabit durmazlar elbette ve koloniler eşliğinde göçer giderler umarsızca, dinlerseniz eğer hissedebileceksiniz seslerini.

Şöyle fısıldıyorlar: Sodom da yada Gomara da veya Pompei de size zalim tanıtılanlar'ı dahi kazanmak zorunda idiniz, onların cezalandırılmasından onur duyamassınız, haz alamazsınız çünkü o halde siz beterisiniz onların.

Bazen çelişkiye düşmelisiniz çünkü çelişki düşünce belirtisidir.

 Biz ruhlarız, oradan oraya göçüp giden kader birliği içinde ve ayrıca "Ofortune "şarkısını hepimiz severiz.

Veya sevmeyiz sana ne,bana ne ve ona ne.

Kuşkusuz çirkin insanlar çirkin şeyler duyarlar ve çirkin şeyler görürler vede çirkin yaşarlar, şimdi ne ilgisi var, ama olsun, ama olsun...ama yeter ki hayırlısı neyse o olsun.

Sevdiklerimi ebediyen yitirmek beni üzmeli midir?

Onları özlerim ve onları anarım.

 Aslında anılarımı da tekrar tekrar yaşayabilirim.
Ölümü sonsuz ve ebedi bir emeklilik süreci olarak görmeliyim.

Yaşam yorucudur ve bir savaş veririz.

Bunun bir istirahati, emekliliği olmalı ve işte ölüm bunu sağlar.

Hiçbir sorunla boğuşma ihtiyacı olmadan sonsuza dek uyumak, evet adamım hiçbir sorumluluk artık taşımamak ve hiç bir şeyden korkmak yada çekinmek için gereksinim duymamak.

Adeta Tanrı gibi.

O halde bir çok avantajı da var ve zaten kim sonsuza dek yaşamak ister ki?

Dinlemesi hoşuma gidecektir.

Enerjisini yanımda her an hissedebilirim zira kısır ve ilkel 5 duyu organım ile algılayamadığım ve dolayısı ile bilmediğim ama gerçekte var olan sayısız olgu olduğunu hissedebiliyorum.

Böylesi durumlarda sezgi algının ötesine uzanabilen yegane antendir.

Yaşam kimine güzel olabilir kimine ise ağır bir yük ve işkence sadece.

Fakat ölüm adildir çünkü her ne kadar er yada geç olsa bile, ve kimine büyük acıyla kimine ise acısız ve ızdıraplı biçimde gelse bile, kimi hiç hak etmediği biçimde erken gitse de ve kimi hak ettiğinden çok daha fazlasını yaşıyor olsa bile yinede en azından herkes için geçerli ve değişmez bir yasa.

O halde onu sevmeliyim.

Evrensel derinlikte bir yerlerde zaten o enerjiyle tekrar birlikte olacağımı biliyorum.

Hayır ölüm beni üzemez, üzmemeli çünkü mantıken o bir gereksinim ve sevdiklerim özgürce dinlenmeli huzur ile.

Birine kazık atılmış,
Sonra tekrar atılmış
ve tekrar
ve tekrar
talihsizlik işte
sonunda oda birine kazık atmış
sonra tekrar
ve tekrar
ama o hala kazık yediğini sanıyormuş
meğer geçmişine atıyormuş o kazıkları

Peki aşk acısı üretkenliği arttırır mı?

Oo hemde nasıl:)

Şansı yaver giden ve zamanında,yerinde, gecikmeksizin aksamaksızın ruh eşini bulabilen bir başkası ise o sırada tatil planları yapmaktaymış peki nasıl bir tatil?

Hımm pekte sıradan olmayan cinsten:)

Büyük İskenderin fetih rotasını takip edeceklermiş öyle planlamışlar,

Makedonya'daki o ağaçtan itibaren başlayıp Ege Sahillerine İzmir'e yani bir zamanların antik Smyrnasına ve oradan doğuya doğru uzanan mistik bir yolculuk,

Orjinal haline sadık kalarak izlenecek rota da elbette her gidilen merkezde resimler çekilecek,videolar kaydedilecek ve hatta bir belgesel çıkar mı bundan, çıkar ya evet neden olmasın?

İskenderiye'de gün batımını izleyeceklermiş sevgilisiyle, rüzgarı dinleyeceklermiş el ele, piramitlerin gölgesinde serinleyeceklermiş.

Güzel plan.

Ama asla gidememişler, çünkü bu o paralel evrenlerden biri değilmiş

ama buluşup gittikleri bir başka dünya var muhakkak:)

Bölüm 5
Her dışarıya açık kapı aynı zamanda içeriye açıktır.

Issız ada'da:
Kayda değer eserlere ana tema oldu bizim ıssız ada, ünlü bir roman, bir dizi ve bir kaç şeye daha.

Bende burada aynı temadan yararlanarak aşk'ı irdeleyeceğim.

Size:
(ama sadece uygulayabilme potansiyeli olanlara)

Aşkınızla ebedi mutluluk için tüm yeryüzünü ıssız bir ada varsaymalısınız.

Böyle kabul etmelisiniz.

Artık sadece sevdiğiniz kişi siz ve alabildiğine ıssız bir ada vardır.

Böyle bir ortamda daha kalender olursunuz, kişinin hatalarına karşı bağışlayıcı kaprislerine karşı hoşgörülü olabilirsiniz çünkü ikinci bir alternatifiniz yok bu ada da, ve sadece ona ihtiyacınız var.

Sizi koruyacak kollayacak yegane kişi de odur.

Bir başkası yok asla burada.

O halde onsuz yapılamaz, yani onu kaybetmeyi göze almazsınız.

Adada artık gizem kalmadı ve bütün sırlar gün ışığında.

Şimdi dinginlik var sadece, mavi gökyüzü deniz parıltısı ve rüzgar.

Tanıman gerekenleri tanıdın öğrettin vede öğrendin ama artık bitti.

Onları artık görmeyeceksin her bir arkadaşlık, her bir ilişki, hepsi geçmişin tozlu raflarında yerlerini aldılar.

Daha ötede ışık var görkemini tahmin edemediğin.

Ama artık ders yok, şaşkınlık yok anlamsızlık ve anlam yok, yeryüzünün saçma sapan kuralları ile uyumsuz olman için bir neden yok,

sadece zorlama, işte yeryüzünün komik kuralı, zorlama ve olur'una bırak;

sabır, metanet,vs. İşte bu komik kurallar asla zorlama, asla hiçbir şeyi zorlama, olmuyor ise başka bir zamana bırak ve kasma, hepsi bu değil mi,

zaten alacağını aldın ve bil ki aslında yalnızlık bir çeşit ibadettir.

Ada da cam bardak yok ama olsa ne fark eder, cam bardakta kahve güzeldir evet ama bardak kırılabilir veya plastik bardakta kahve pekte sağlıklı olmayabilir ve lezzetli de değildir ama bardağın düşüp kırılma riski de yoktur en azından.

İnsanların toplumsal ve sosyal yaşam biçimlerinin bana oldukça garip geldiği bile oluyor

kalkmak işe gitmek ve gelmek,

what does it mean?

- Purpose olabilirmi?

hiç olmalıydım yada hiç olmamalıydım

ikisi de aynı şey fakat değil

bütün mesele olmak yada olmamak değil, hiç olmamak sadece

bana göre bir şekilde olur isen olmamak sorgulanır ve en başında zaten hiç yoksan oda problem olmaz.

Sabahın erken saatlerinde kumsalda uzandım ve güneşin tadını çıkarmaya çalışıyorum.

Ada kumsalı bu saatlerde sessiz, rüzgarlı ve deniz dalgalı.

Yerdeki çakıl taşlarına uzanıyor ve onlarla oynuyorum.

Avuçlarımın içinde rengarenk ve berraklar.

Bu taşlardan hangileri Minoa’dan (Santorini) buralara gelmiş olabilir?

Veya olabilir mi?

Sırtım oldukça yandı ve acıyor, fakat imdadıma çabuk yetişiliyor.

Antik bir şifacıya ait olduğunu tahmin ettiğim bir kum el bana doğru uzanıyor ve sırtıma bir çeşit bitki karışımının nemlendirici sütünü sürüyor, rahatlıyorum ardından kum el bana saf zeytinden yapılmış bir sabun uzatıyor.

bir hediye ve bununla banyo yapmamı öneriyor olmalı.

Onunla konuşamamak kötü hareketli bir kumdan kol ve el sadece.

Geldiği gibi gidiyor dağılarak yere saçılıyor ve kumsala karışıyor.

Bir kısmı havada toz olmuş rüzgarla sürükleniyor.

Terra çok güçlü patladı.

Bir çoğundan daha güçlü

Ve siz Minoalılar, sizler gerçekten aslında Atlantislimisiniz?

Bugün geriye kalan topraklarınız çiftlere turistik balayı hizmeti sunmakta, peki ama bu haksızlık değil mi?

Sıradan bir turistik cennet olmak ve hepsi o kadar, fazlası nerede?

Seyahatler dünya paraya ve ben gelemedikten sonra oraya neye yarar görkem iniz?

Geriye neler bıraktınız?

Sizden ne kaldı bana?

Avrupa kıtasının kadim gelişmiş ilk uygarlığı.

Rahibenizin tacını görebiliyorum

Çok uzak değil vatanınız.

Girit ile birlikte anılsanız bile sizi ayrı tutmak gerek.

Ne istedi sizden o dağ, neydi günahınız?

Neden bana bir kum koldan fazlasını uzatamadınız?

Çabucak dağılan kumdan kollar, karışıp giden toprağa asla değil benim hak ettiğim .

Atlantis bana hak ettiğimi ver, çakıl taşlarını bedenime dağıtıyorum.

Bu kumsalda sevgilim ile vakit geçirmiş olduğumu düşünelim, bİrlikte denize giriyoruz ,ortamı doğayı paylaşıyoruz, güzel bir gün.

Gelecekte birbirimizi bir şekilde yitiriyoruz.

Ve ben sonbahar yada kış mevsiminde tekrar bu sahile geliyorum.

Veya geldiğimi hayal ediyorum.

Soğuk rüzgarda uçuşan kumlar, ağaç yaprakları var,gecenin hüzünü çökmüş ay ışığı belli belirsiz ve denizin kasvetli dalgaları kayalıklarda patlıyor.

Herkes gitmiş yaz bitmiş ve sessizlik sadece.

Sevgilimle oturduğumuz bölüm boş ve ıssız, geriye anılar kalmış sadece, o güzel gün ölü şekilde orada yaşıyor.

Bu imgelem kalbinizde derin bir yara açabiliyor mu?

Ağlamaklı bir hale geliyormusunuz?

Sanatçıyla geri kalan insanları ayıran işte bu imgelem ve duyumsayışlar dır.

Zayıflık ve derinlik birbirine karıştırılıyor.

Derin duyumsayışlar sanatı doğuran ham maddelerdir.

Bir hacker bir başka sisteme sızmak istediğinde bir trojan server’ı yolluyor ise ve kurban router arkasında ise genellikle (reverse ip routing) dediğimiz bir yola başvurur kendi sisteminde de bir gedik açar ve ip elde etme yoluyla sızamadığı sistemi kendine yönlendirir.

Yani basitçe'si karşı sistemi hacklemek uğruna kendi güvenliğini de risk altına sokar ve artık kendine yönelik bir tehdit söz konusudur.

Karşı tarafta açtığı gedik artık kendi içinde vardır.

Bir kalp fethedildiğinde farkında olmadan kendi kalbinizde yavaşça fethedilebilir.

Ve artık kapı içeriye de açıktır.

rüzgar şiddetlendi ve gitme vaktidir.

Birden kendi kendimle bir röportaj yapmaya karar verdim.

-Merhaba Alien Bey

-Ahoy

-İlginç bir kişiliksiniz gazetemiz "Orion'lularla dayanışma derneği" adına çıkmaktadır sizinle bir söyleşi yapmayı çok arzulamıştık.

-buyrun

Siz manyak mısınız efendim?

-Görecedir

-Yani?

-Yani görecedir.

-Ama çok fazla kişinin görece si öyle olduğunuzu düşünüyor.

-Çok fazla kişi Hitler'i iktidara taşıdı hep öyle demezler miydi?

-hımm

-Peki ağaçlar kesiliyor çevre katlediliyor mesela ne dersiniz.

- Güzel ama bu arada o  halde kitap, gazete, dergi falanda okumasınlar derim

-Nasıl yani efendim

-Yani okusunlar da dijital ortamlarda android tabletlerde cep tellerde falan okusunlar çevreciler hep derki kitaplar eski usül okunmalıdır kitabın kokusu hissedilmelidir şıkır şıkır dönen yaprak sayfalarının dokusu hissedilmeldir vs.

ama bu tutarsız, indir kitabını oku ve sil veya sakla, ne yaparsan yap, yenisini indir hem ilericiyiz derler hem geriden giderler

-Hımm ilginç bir bakış açısı ,siz öylemi yapıyorsunuz

-evet

-ne kadar kitap okudunuz

-Öncelikle sana ne, çocukluğumdan bu yana epey devirdim, bunun içinde Rus edebiyatının büyük bölümü ve Helenistik dönemden bu yana felsefe tarihi de var ayrıca sağdan ve soldan makro ve mikro ölçekte İktisat tarihi,

hem ayrıca ben düz eğitimin önemine inanmam, ezberci olmayan yaratıcı öğretimin önemine inanırım, zaten aslında hayvanlar eğitilir insanlar değil hoş olmuyor bu kavram.

-şimdilerde ise artık okuma değil yazma faslındayım, bir kitap yazıyorum, şu sıra okumak pek istemem çünkü yakın zamandan herhangi bir edebi etki altında kalmak istemiyorum, özgünlük benim için önemli.

-Anlıyorum.

-Ama anlıyor gibi durmuyorsun.

Öncelikle kadına şiddete şiddetle karışıyım, asla kabul edilemez, vahşet ve kepazeliktir,

-Yanlız maalesef alınmasınlar ama genelde kötü araba kullanmaktalar, en azından benim bulunduğum ülkede durum budur, ABD'de durum farklı olabilir orasını bilemem, bana mı öyle geliyor, yoo kesinlikle hayır, ben ne görüyorsam onu diyorum,

dikkatli olmaya çalışıyorlar ama o dikkat tedirginliği beraberinde getiriyor ve tereddütü de, sonuç olarak tedirginlik ve tereddüt yani anlık kararsızlık diğer bir sürücüyü zora sokuyor.

-Kaza istatistikleri, matematiksel veriler aksini söylüyor olabilir, kadınlar daha az kaza yapıyordur şudur budur, evet olabilir, pratikte benim deneyimlediğim ve gördüğüm sonuç daha farklı açıkçası.
-
istisnalar elbette vardır ama genelde durum budur sözlerimi çarpıtmayınız, işinize geldiği gibi başka yerlere çekmeyiniz ve içinden parça alıntılar yaparak cımbızlamayınız:)

Ortaya yeni bir kavram atmak istiyorum "Abartılı Pozitif Ayrımcılık"
bu kavramın mucidi olmak gurur verici, açıklamak bile gereksiz, bence yeterince açık.

-Doğal seleksiyon yasası sadece evrimsel süreçlerde değil kültürel ve sosyal antropoloji alanlarında da genel geçerdir.

-Ataerkil toplum düzeninin hepimiz eleştiriyoruz elbette fakat aklıma takılan sorular var, mesela doğal seleksiyon yasası.

-Anaerkil bir toplum yapısı doğa ile uyumlu olsa idi örneğin "Amazonlar" gibisinden kavimlerin varlıklarını sürdürebilmiş yani tutunabilmiş olmaları gerekiyordu, bu türden kavimlere bugünde görebilirdik.

-Ancak Doğa özüne aykırı düşen her şeyi reddettiği gibi onuda reddetmiştir.

-Maalesef doğa erkek egemendir çünkü kendisi bizzat zaten dişidir Yani "Ana" dır.

-Klişe olsa da benim daha 7 yaşımda bile değilken fark ettiğim Neden "Dostoyevski " veya Tolstoy çapında bir kadın yazar neden "Hegel" çapında bir filozof veya Wagner çapında bir klasik müzik bestecisi yok sorusunun cevabı da buradadır.

-Evet elbette nice Mary Shelley'ler falan vardır, sonra kadın yazarların arkasına sığınan ve kitaba kendi ismini basan zavallı ezik erkekler vardır ama bunun örnekleri bir elin parmakları kadardır, istisna evrenseldir, aslında bakarsanız her konuda istisnalar olur.

-çünkü maalesef ister kabul etsinler ister etmesinler ama gördüğüm kadarıyla sağlıklı bir kadının önceliği iyi bir eş ve anne olabilmektir.

-Evlilik ayrıca sorgulanması gereken bir başka kurumdur.

-İmam nikahı bile bana daha mantıklı gelir çünkü orada onay hiç olmaz ise Rab katından geliyor ama iki insanın arasındaki aşk belediyeyi, devlet, memurlarını falan neden ilgilendirsin?

Evet çünkü hukuksal açıdan haklar söz konusu,

-ileri vadede evliliği eleştiren de mecbur kalıyor, evleniyor, çünkü uzun vadede örneğin bir vekalet söz konusu olduğunda veremiyor yada mesela hastanede refakatçi kalamıyor, kısacası evlilik bir dayatma olarak karşımıza çıkıyor.

-Bireysel mülkiyet bunlara neden olan elbette yani dedesinden arsa kalanın iş adamı olduğu fakat kimsesi olmayanın fakir ve ezilmeye mahkum olduğu bir dünyada yaşamıyor muyuz?

-Kimsenin bireysel aşk ilişkisi devlet kurumunu ilgilendirmez, evet aslında böyle olmalıydı.

-Tuhaf fikirler Alien bey.

-Benim ağzım herkesin kulağına göre olmayabilir, sorun değil anlıyorum ama dediklerime inanıyorum doğru söylediğimden eminim, adım kadar eminim.

-Bu arada belgesel sitem sıradan bir film sitesinden fazlasıdır, bir deneysel platform diyelim.

-Evlilik ehliyeti olur mu ?

-Evet olur neden olmasın, sinirli insanların evlenmemesi gerektiğini savunuyorum, bir yetkili psikiyatristler kurulunun verebileceği evlilik yeterlilik ehliyet belgesi bir çok sonradan oluşacak problemin önüne geçebilir

-veya belirli şartlara bağlanabilir mesela adayın belirli bir süre terapi görmesi sonrasında düzelme kaydedilirse ehliyet verilebilir.

-Sinirli, asabi sorunlu ve kendini çok beğenen insanların evlilikleri kaçınılmaz şekilde boşanma ve hüsranla sonuçlanacaktır.

-Bu kişiler evlenmek yerine yalnız yaşamayı tercih etmeli veya ancak karşılarına çok çok alttan alabilecek ılımlı ve uyumlu biri çıktığında ciddi bir birliktelik düşünmelidirler.

-Zira hem başkalarını hem kendilerini kaçınılmaz olarak üzeceklerdir.

-Aradıklarını asla bulamayacaklar ve bu arada kendileri de mutsuz olacaklardır, önüne geleni terk ediyor olmaları onların mutsuzluğuna derman değildir,

-sonuçta er geç bir gün kendilerine öz eleştiri yapmadıkları ve sorunların nedenlerini kendilerinde değil de hep başkalarında aramak yoluna gitmenin ve inatçılığın faydası olmadığını anlarlar.

-Bunlar ilişkilerinde sorunlu insanlardır, bu kişiler problemlidir.

-Örneğin en az 3 kez evlenip boşanmış birisi artık dönüp birazda kendini sorgulamaya başlasa iyi olur, elbette bahtsızlıklar mümkün, şansızlıklar mümkün yani istisnalar mümkün ama genelde pek o kadarda değil:)

-Sistemin getirdiği kültürsüzlük ve yozlaşma ortalığı kendini beğenmiş makyaj ve moda dışında hiçbir şeyden anlamayan eline bir kitap alıp okumaktan aciz kadınlarla doldurmuş durumdadır, her yerde kepazelik, iğrençlik hakimdir.

-Aynı şekilde sistem ortalığı mutluluğu zamparalık ta arayan, kendini bilmez sevgi yoksunu sürekli atıp tutan, yalan söyleyen erkeklere doldurmuş durumdadır ve her yerde kepazelik iğrençlik hakimdir.

-Kadın erkek fark etmez kendini çok beğenen bir insan demek ortak noktalarda buluşmayı bilmeyen, dediğim dedik her istediğini karşı tarafa kabul ettirtmek ve yaptırtmak isteyen kişi demektir.

-Fizik güzelliği yerinde ve bu nedenle kendini geliştirme ihtiyacı hissetmeyen yani yerinde sayan insanlar fizik güzelliği yerinde ama aynı zamanda kendini bilen ve geliştiren az sayıdaki insana nazaran ne kadar zavallı, acınası ve komik durumdadırlar.

Genelde güzel kalpli değerli kadınlar çok güzel olmayabilirler fakat bunun yerine harika bir kalpleri ve gerçek duyguları vardır, böyle kadınlarla uzun ilişkiler kurmak çok daha mantıklı olacak ve sağlıklı sonuçlar verecektir .

-Facebook profilinde" Etliyim-Butluyum-Mutluyum" gibisinden klişe ve mal laflar (mesela bir öğrenmiş) "As Above So Below" yani kısacası kendi üretemediği noktada hep yazar çizer takımından, Nazım'dan ondan bundan araklayan ve paylaşan insanlarla dolu bir dünya.

-Hiç bir şeyi sorgulamadan kabul eden bir dünya, telefonunda hazır zaten bir "Hangouts" uygulaması hazır yüklüyken ve diğerlerinin yaptığı işi zaten tümüyle yapabiliyorken bir dolu farklı farklı ama sonuçta aynı işi gören benzer chat'leşme uygulamasını neden yükleyeyim diye kendini sormayı dahi akıl edemeyen insanlar.

-Neden bana sürekli bir şeyler kakalanıp dayatılmaya çalışıyor diye sormayı akıl edemeyen kalabalık insan yığınları.

-Şimdi Rocker Gençlere sesleniyorum,

-İlişkilerinizde asla aceleci olmayın gençler, dostça yaklaşın iyi tanıyın acele etmeyin bırakın oda sizi iyi tanısın, doğal ve içten olun karşınızdakini etkilemek adına aslında hiç olmadığınız başka biri gibi görünmeye çalışmayın, yani rol yapmayın.

-Dikkatli olun, genellikle yaşamına çok fazla erkek girmiş kadınlar risklidir böyle bir izlenim edin iseniz yol yakınken dönün veya gönlünüzü kaptırmamaya çalışın.

-İlk günden evinize gelerek sizinle yatan bir kadının gidişi de kolay olacaktır bu iyi bir ipucudur, unutma kolay elde edilen kolay kaybedilir ve bu genel geçer değişmez bir kuraldır.

-Sen daha gençsin önüne bir çok fırsat geçecek asla derslerini, yaşamını, aileni kadın için satma kendine iyi bak bu meseleleri şimdilik önemseme asla üzerinde durma işine gücüne bak.

-Kendiden ödün verme ve kendini ezdirme fakat yerine göre esnek olabilmeyi ve uyum sağlamayı da bil ancak kırmızı çizgilerinin geçilmesine asla izin verme.

-Biz müzisyenler hassas duygulu ve kırılgan insanlarız genellikle seni anlamayacaklardır.

-insanların çoğu sana benzemiyor, içleri, duyumsayışları basit, beklentileri genellikle maddi beklentiler hayvan gibi davranıyor ve yaşıyorlar,

-asla kendin gibi olduklarını sanma ve düşünme derinlik nedir bilmez onlar, yükseklerde ise başları döner ve bulanık görürler.

-Seni gerçekten anlayan,önemseyen ve beklentisiz şekilde seni olduğun gibi kabul edebilecek bir kadın bulana kadar arayışını sürdür,

-sabırlı ol ve istediğini bulana kadar asla vazgeçme olan ile de asla yetinme.

Asla acı çekme bırak onlar çeksin değişmez genel kuralı anımsa "kaçan kovalanır"

-evet saçma sapan bir kural, gülünç ve anlamsız fakat ne yazık ki bir çok diğer saçma kural gibi realite, bu dünyanın trajikomik ve tuhaf genel-geçer Murphy kuralları ile arasının epey iyi olduğunu eminim biliyorsun.

İnsan doğası nankördür ve aptaldır.

-Tibet te öğretilen ilk derslerden biri hasmının elini ileri doğru iterken onun direnmesi ve sonra aynısının ters tekrarıdır, direnmediğinde ona doğru düşersin ve o da sana doğru düşer, işte bu değişmez evrensel bir kural:)

-Asla kadının üzerine düşme asla fazla yüz verme asla her isteğini yerine getirme ve her dediğine evet deme yoksa sen kaybedersin.

-Arkasını dönüp gitmek istediğinde bir kez bile onu tutma ve yolundan çevirme, tekrarlıyorum bir kez dahi engel olmaya çalışma, baştan sonra her seferinde şaşmaksızın bırak gitsin asla arama ve evliysen de asla almaya gitme;

-ya ilişki bitsin veya bekle kendi dönüp gelsin yada arasın fakat bunu yaparsa da nazik ol ve onun gururunu incitme, onu hoş tut.

-Unutma asla gitmesine engel olmayacaksın...

-Peki teşekkürler ...

Profesör Frankenstein
Sevgili Franki, sen yeni dünya düzenisin, geçmişinden ders almayan Kadim Atlantis'in neden ve nasıl battığını çabucak unutansın,

Gelecekte yine genetik mühendislik yoluyla kuş kafalı şempanzeler ve aslan vücutlu insan kafalı ucubeler yaratacak olan, yine tıpkı kadim zamanlarda olduğu gibi etik ve ahlaki olmayan bir biçimde tanrıyı oynayacak olansın,

doğanın dengesi, akışı ve dinamikleri ile oynanmaması gerektiğini bir türlü öğrenemeyen bilim insanısın.

Yapay şehir yaşamı, hormonlu yiyecekler ve sözüm ona medeniyet sin ve dahası kendini çok zeki sanan salaksın.

Belkide uzaylı sanılan "the Greys" neslisin yani uzak gelecekten geçmişe sağlıklı insan ve hayvan geni toplayarak çok geç kalınmış bir hatadan dönme arayışında olan bizzat gelecekteki evrimsel aşama sonucu şekil değiştirmiş olan insan sonrası veya insan sonrası sonrası'sın,

hayvanları kansız biçimde özenle ve lazerle keserek örnek toplayan ve belkide artık yok olmuş nesli çoktan tükenmiş o inekleri ve diğer hayvanları yeniden o iğrenç yapay dünya doğasında yaratma arayışısın,

belkide o hayvanların organları insan dna'sıyla harmanlanarak çeşitli organ nakli ameliyatlarında kullanıldı ve hepsi tükendi bitti,

belkide bu varlıklar kendilerini klonlaya klonlaya artık silikleştiler, mürekkebi bitik fotokopi kağıdına döndüler ve tekrar sözde ilkel doğal doğa yasalarına dönmek istemekteler.

Geçmişte neler oldu ise gelecekte aynısı olacak, insan doğası değişmiyor, değişmeyecek.

Mars nasıl nükleer savaşlarla yok olup gitti ise, çöle döndü ise aynısı bu gezegende yaşanacak ve insanın olduğu her yerde yeniden ve yeniden yaşanacak.

Listen, you can not enforce the law of nature, an apple is an apple, an orange is an orange, a man is a man and a woman is a woman.

So what if we try to turn an apple into an orange by means of modern artificial genetic manupilation methods in laboratory environment or something?

Well mabe that's possible mabe that apple will really turn into an orange, good but is this natural?

Definetely not and most likely that so-called orange won't be a healty food either no more ı guess.

Neden buradan yürüyerek pasaport,vize vs. olmaksızın Yunanistan!a gidemiyorum?

Neden var bu yapay sınırlar?

 Şeklinde gerçekten ilerici bir soruyu anlayabilirim, çünkü gerçekten dünya gezegeni üzerinde öylesi sınırlar yok, gözle görülür ve elle tutulur biçimde yok, insanlar tarafından belirlenmiş sanal haritalar üzerindeki sanal sınırlar onlar sadece,

fakat kadın ve erkek farklılığına gelirsek (eşitlik demedim farklılık dedim).
Kadın ve erkek en az elma ve portakal kadar birbirlerinden farklı iki canlı türüdür.

Laboratuvar ortamında genetik mühendislik yolu ile elmayı portakal'a çevirebiliriz elbette ancak bu durum doğal sayılamaz ayrıca bu şekilde yapay yolla elde edilmiş bir portakal'ın artık meyve cinsi olarak sağlıklı olabileceğinden şüphe duyarım,

ancak dikkat ederseniz eşitlikten söz etmiyorum farklılıktan söz ediyorum gözle görüleni elle tutulan somut ve tümüyle gerçek bir farklılık.

Eşitliğe gelince neye göre eşitlik?

Hangi açıdan eşitlik?

Bu şekilde genel bir kadın erkek eşitliği polemiği ahmakça ve gereksizdir çünkü kavramdan kavrama,durumdan duruma bu eşitlik ölçüsü değişir.

Örneğin kadın ve erkek medeni kanunlar ve evrensel insan hakları bakımından muhakkak eşittir, öyle de olmalıdır çünkü doğrusu budur, tartışılacak bir tarafı dahi yok.

Kadın ve erkek ilkel kaba güç bakımından eşittir diyebilir miyiz?

Hayır fakat bir erkek ile bir ayı'da kaba kuvvet bakımından eşit değildir elbette, doğru ancak böyle olması kaba kuvvetin pratik yaşam sürecinde kimi zaman elzem olduğu yani bazen ona ciddi düzeyde gereksinim duyulduğu gerçeğini değiştirmez,

çünkü doğa koşulları maalesef zaman zaman pekala kaba güçte gerektirir.

Bir ayı size saldırdığında bir şekilde yolunu bulup başa çıkamazsanız sizi parçalar ve ayıda olsa ne yazık ki artık sizi yok etmiştir bir kere,

gücünü ispatlamıştır, pratik anlamda kullanmıştır ve doğal görevini yaparak günlük yemek ihtiyacını temin etmiştir.

Yakınları ayı'yı mahkemeye veremezler zaten verseler de işe yaramaz, insan haklarına aykırı bir iş yaptığını iddia edemezler çünkü medeni zekası olmayan ve içgüdüleriyle hareket eden bir hayvan sonuçta

fakat kaba güç bakımından sizden üstün ve bu maalesef tümüyle gerçek.

Bir saldırıdan kaçmak için koşmak gerektiğinde kadından hızla koşarsanız buda bir suç değildir ve koşmak bir üstünlük biçimi de olsa sadece nadiren çok elzem olabilecek ve önemsiz bir üstünlük biçimidir.

Bakım, temizlik, titizlik, düzen gibi konularda kadın üstünlüğü son derece belirgindir o halde bir çok başka açıdan kadın erkekten üstündür.

O halde kadın erkek eşit midir gibisinden bir sorudan çok kadın erkek şu yada bu kritere göre eşit midir diye sormak daha doğru olacaktır.

Portakal ve elma eşit midir?

Doğrusu tuhaf bir soru neye göre eşit midir?

Lezzet bakımından mı yoksa ne?

İşte kadın erkek eşitliği sorusu da aynı derecede böyle tuhaftır elma ve portakal eşit midir değil midir doğrusu bilmiyorum ama bildiğim kesinlikle farklı olduklarıdır:)

Eden bahçesinde yaratılan Adem ve Havva'nın yanında bir üçüncü tür yaratılmadı ise büyük ihtimalle doğal tekamül açısından ona gerek duyulmamış olmasındandır.

Evrensel Ying-Yang karşıtlığı ve aynı zamanda iç içe geçmişliği, siyah ve beyaz karşıtlığı yani düalite yasası elbette kadın ve erkek karşı cinsleri açısından da geçerlidir

fakat hormon dengesi açısından testesteron ağır basan kadınları ve östrojen ağır basan erkekleri kimse suçlayamaz, bu sadece doğal halleridir, o halde normaldirler.

Yani bu biyolojik ve kimyasal kökenli anormalliğe genetik ,tıbbi bir çare bulunmadığı sürece bu insanlar doğal olarak karşıt cins rollerini yaşamakta haklıdırlar.

Söz konusu olan hormonel dengesizlik sonucu doğan sözde anormalliktir, ruhsal bir hastalık değil.

Ama bu biyolojik sözde rahatsızlık ve toplumsal baskı, yani özetle faşizm bu insanların zamanla ruhsal açıdan anksiyete geliştirerek depresif olmalarına yol açabilir.

Eurovision yarışma programları ve sözüm ona "Falanca Ülkenin yıldızı" gibi faşist düzenin ve popüler kültürün yozlaşmış Tv Show'ları aracılığıyla yapılmaya çalışılan anormal olanı normalleştirme çabaları,

henüz daha neyin ne olduğunu bile tam olarak kavrayamamış kendi halinde yaşayıp giden kalabalık yığınlarına yozlaşmış yoldan, kestirmeden giderek farkılıkları ve türlü anormallikleri kabul ettirebilme çabası benim açımdan olsa olsa şaklabanlık olarak değerlendirilebilir ancak.

Yapmaya çalıştıkları bir şeyleri düzelteyim derken dahada fazla batırmaktır.

Evet elma ve portakal, her ikisi de meyvedir, birer meyve çeşidi kadın ve erkek, her ikisi de insandır, bunlar da ortak yanları elbette:)

Bölüm 6

Sessiz Film:
Atlantiğin diğer yakasından binlerce kilometre uzakta biriyle hiç direkt iletişim kurmadan bir çeşit telepatik yöntemle sadece film ve diziler üzerinde konuşabilmek.

Bunun mümkün olabildiğini bizzat deneyimledim, her ikimizde de bu yetenek doğal olarak mevcut muydu yoksa sadece birimizde vardı da diğeri sadece yararlanıyor muydu?

Nasıldı durum?

Gerçekten şimdilik hiç bilemiyorum ama yaşadım ve hissediyor biliyor ve görüyorum ki karşı taraf ta yaşadı, bazen gülünç süre giden bir polemik ve bilgi alışverişi,"bak şunu gördün mü"nyada "sana demiştim" gibilerinden.

O kutsal hikaye dinsel öneminin yanı sıra felsefi ve ahlaki önem taşır, yeryüzündeki adaletsizliğin ve karanlık tarafın yeryüzündeki üstünlüğünün bir ibretlik ve güzel özetidir.

Suçsuz bir adamı bırakın onun çok ötesinde başlı başına bir peygambere yapılmıştır zulüm ve işkence,

O katledilir ve diğer yandan azılı bir cani halk tarafından suçsuz kabul edilerek bırakılır.

Barnabas'a gelince o da bir çeşit anarşistti ama olumsuz yönde,
Yani aslında o sabah Roma valisi ve Yahudi halkı önünde iki anarşist birden duruyordu ama önemli bir farkla, İsa şiddete inanmayan barış yanlısı pasifist bir anarşist idi "Barnabas" ise yine Roma sömürüsüne ve tiranlığa karşıt, onlara vergi vermek istemeyen ve herkesi kendisi ile birlikte şiddet yolu ile direnmeye çalışan bir tutum içerisinde idi.

Adeta Martin Luther King ve Malcolmx ikilisi gibi.

İsa'nın tümüyle pürüssüz ve düzgün yolunu takip etmek aslında Mahatma Gandhi gibilerin yöntemi oldu.

Sevgi ve barış içinde şiddete bulaşmadan direnebilmenin yolları vardır, olduğu kanıtlanmıştır.

Atlantiğin diğer yakasından biriyle demiştik,

Common theories usually understand condradictions as kind of false conclusions,errors,

illusional, sort of reactions confusing our brains

but actually they might be results of multiple dimensional way of thinking in a more sophisticated manner as well,

So if we do really think of the issue we may even determine those confusing condradictional ideas as valuable phenomenons

and in this case ı easily can say in terms of straight line logic that to condradict ourselves sometimes is not a bad thing actually,

and furdermore even necessary because, if you are no thinking then you would not be
condradicing to yourself anyway,

so this is a typical anarchist way of thinking.

Kan Dökmek:
Gençliğimde bende bir çok aydın gibi hangi amaca yönelik olursa olsun kurban kesmenin ilkellik olduğunu falan söylerdim.

Kurban bayramlarında klasik bir söylemim vardı "Ya kardeşim al marketten tertemiz 2 kilo paketli et veya işlenmiş köfte" ver fakire gitsin, ortalığı kirletme, kan dökme, milleti yağ ayıklamakla, sert eti yumuşasın diye dövmekle veya günlerce bekletmekle uğraştırma,

adil olsun, kimine biftek kimine ağırlıklı kemik ve yağ gitmesin vs. vs.

Yardımını hayırını temiz temiz yap, artık çağa adapte etmek gerekir, o dönemlerde bu şekilde modern satış yerleri yokmuş, insanlar hayvanları günlük yaşamda bile kesipte yerlermiş fakat şimdi durum öylemi?

Artık değişmesi lazım bunların, hem insanın tek ihtiyacı et midir ki?

Al 5 kilo deterjan onu ver, hiç olmazsa tertemiz, sonuçta oda bir ihtiyaçtır, vs.

Şimdilerde ise farklı düşünüyorum.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler,

tarih boyunca bu kadar çok,farklı dini sebeplerle veya bereket için kurban törenleri düzenlenmesinin gerçekten bir manevi dayanağı yok mudur?

Veya basitçe tamamen batıl itikat midir?

Antik Minos'ta veya Aztekler'de insan kurban edilmesinin barbarlık cehalet ve batıl itikatten öte gerçekten bir anlamı yok mudur?

Bir Anunnaki olan İbrahim peygambere son anda bir kurban gönderilmesi hikayesinin çıkış temeli boş mudur?

Satanist ayinlerde ve benzeri sapkınlıklar da kedi kurban edilmesi ve benzeri eylemlerin bir başka perde arkası hikayesi ve dayanağı gerçekten yok mudur?

Mason localarında kesilen keçiler ve akıtılan kan nasıl ve ne tür bir spiritüel anlam taşımaktadır?

Seri katiller aslında tam olarak neyin peşindeydiler ve neden öldürdükçe mutlu olduklarını ve çok daha güçlü hissettiklerini korkutucu ve ürkütücü biçimde söylediler?

Bence bütün bu tarih ve uzak geçmiş boyunca birbirini andıran dinsel törenler ve ritüellerde akıtılan kan aslında aynı astroloji gibidir.

Bilimsel olarak açıklanamaz, şimdilik kanıtlanamaz fakat gerçektir.

Benim anladığım kadarıyla kan kozmik bir güç verir.

Ve sanırım bu doğru, o anda kozmik evrende bir şeyleri değiştirmiş oluyor olabilirsiniz,
quantum fiziği açısından evrenin farklı yerlerinde aynı işlemi sonsuz kez tekrar tekrar tekrarlamış bile olabilirsiniz,

çalışma prensibini ve arka perdede neler olup bittiğini bilmiyorum, ancak bildiğim şudur kesimhane görevlilerinin, kasap ve celeplerin hayvan işleriyle uğraşan insanların testestoron seviyeleri fazladır.

Toprak grubu burçları bu işlere aslında kısmen daha yatkındır, boğa,başak,oğlak burçları, bunlar tesadüfler ile açıklanamayacak gerçeklerdir bana göre.

Rundskop (Bullhead) adlı filmi izleyin ve demek istediğimi belki daha iyi anlayacaksınız.

Evet batıl itikat deyip geçebilirler bir zamanlar bende öyle diyordum fakat artık diyorum ki kurban etme kavramının gerçekten insan nesline nedeni şimdilik belirsiz bir çeşit kozmik güç getirdiği doğrudur.

Ve bir mağaza açılışında, vs. kan dökmek adak adamak ritüellerini yapanlar bu ritüllerden elde edecekleri başarı olasılığının nasıl oluşabildiğini tam olarak bilmiyor ve açıklayamıyor olsalar bile bu eylemlerinin bir somut dayanağı ve kozmik bir çeşit açıklaması mevcuttur.

Paganizme ve doğa dinlerine bakınız,

Kadınlar her ay neden adet görürler, yani adeta kanarlar?

İslam kültürü açısından kurban sadece yardım değil diğerlerine benzer bir ritüeldir
fakat ayın zamanda harfi harfine uyulması ve yerine getirilmesi gereken ritüeller içeren bir görevdir.

Savaşlarda ve özellikle orta çağ savaşlarında (kılıçlı olan) komutanlar ve bazı askerlerin giderek kendilerini daha güçlü ve ulaşılmaz hissettiklerini söylemelerinin ardındaki gizem nasıl açıklanmalıdır?

Örneğin "Büyük İskender" veya "Jullius Caesar"

İlluminati neden kan üzerinde çok duruyor?

Ve neden bir takım paganist ayinler ile çok ilgililer.

Neden tarih boyunca bu mevzu üzerinde ısrarla durulmuştur.

Plasebo etkisi?

Sadece psikolojik temelli bir aldanış?

İşin doğrusu bana pek öyle görünmüyor.

Kadın:
Yapay, sığ, şekilci, doğadan uzak, gri binaların ve şehirlerin içine boğulurcasına hapsolmuş, Avm'lerde ve barlarda kaybolmuş,

şımarık, kaprisli, çıkarcı, kendini bilmez, gösteriş budalası, sadece güzel olmanın yeterli olduğunu sanarak kendini geliştirme ihtiyacı hissetmeyen,

akat bir gün yaşlanacağını elden ayaktan düşeceğini ve o zaman çevresinde kimseyi bulamayacağını unutmuş

merhametsiz, acımasız, gerçek güzelliğin ancak ruhta ve kalpte olabileceğini bilmeyen,
popüler kültürün büyüsüne kendisini kaptırmış, yüzü gözü makyaj içinde, orasına burasına döğme yada piercing yaptırmanın farklı olmaya yettiğini sanan,

dikkat çekmek adına yapmadığını bırakmayan, açık saçık giyinmeyi batılılaşma sanan,
ruhunu para için satmış, kafası tın tın, cahil, paralı erkek bulup kendimi kurtarayım derdinde
fakat o paranın nasıl kazanıldığını, örneğin allah bilir vergi kaçırarak mı yada yolsuzluk yaparak mı veya birilerini sömürerek mi, hangi garibanların sırtından kazanıldığını sorgulamayan,

cep telefonu ile yapışık yaşayan, yeryüzüne biraz anlam katabilmek yerine marka ve alışveriş peşinde, moda kuklası, eline bir kitap alıp okumaktan aciz,

kontür harcamasın diye sevgilisinin telefonunu bir kez çaldırıp aranmayı bekleyen, bencil, sistemin esiri olmuş, koyun sürüsünün bir üyesi olan, dar görüşlü bağnaz,

cinselliği doğal bir ihtiyaç değil tabu olarak gören fakat birinin bir başkasını öldürmesini normal karşılayabilen, giyimi kuşa mı hamburger kafası lahmacun,

nesli tükenmekte olan zavallı hayvanların postlarını derilerini üzerine utanmadan giyebilen, herkes nerede bende orada yüce felsefesi ile Herkes Facebook’ta Tweeter’da bir ben eksik kaldım diyerek balıklama jawslayan

hatta yanlışlıkla birde okuyup yazarken Facebook’u “fesbok” heceleyen (buna rastlamıştım)
ve farkında olmadan ABD'nin güdümünde fişlenen numaralanan ve artık her paylaşacağı bilgi her yazacağı cümle takip altında olan,

reklam bombardımanına açık ,dedikoducu, insanların arkasından konuşan yüzüne gülen, sinsi, ailesinden ve çevresinden ne öğrenmiş ise onları gerçek doğru sanan,

sorgulamadan her şeyi kabullenen, ne istediğini ve aradığını bilmeyen, sanatı zanaat la karıştıran,kasaptan ehliyet ve araba alıp trafikte millete tedirginliği ile illallah dedirttiren,

sürekli tüketmek isteyen, teşvik ve pazarlama amacıyla uydurulmuş 14 şubat sevgililer günü gibi günleri sevgilisiyle tanıştığı günden fazla önemseyen ve o güne bir kaç gün kala sırf o günü yalnız geçirmesin diye birden bire sevgili arayışına giren,

bizim İzmir'in parkları gibi hoş ama boş

Yüksek lisansını Türk dizileri ile yapmış,72 ayrı diziyi ustalıkla takip eden ama discovery, Davinci learning, History Channel (veya web streaming) gibi reklamı az bilgisi bol kanalları gördü mü anında zaplayan,

bilgi olmasında ne olursa olsun modun da, bilgiyi kutsal sayan bir insanı tanıdığında uzaylı sanan,

erkeklere yaranmak için futbolla ilgilenip takım tutan, hatta bahis oynayan,
"feminizm" hazır paket sunumu adına toptan evlilik kurumuna karşı çıkmak yerine koca sömürüsüne karşı çıkıp patron sömürüsüne eyvallah diyen,

özgür olmayı sadece yollarda otostop çekmek sanan,
biraz daha güzelleşebilmek uğruna bıçak altına yatacak kadar cesur ve kahraman, silikonları patlamasın diye bazı yerlerini sevişirken ellettirmeyen,

tesettür takıp pantolon arkasında g-string'inin çizgi yaptığının farkında bile olmayan,
yobaz, kadın erkek eşitliğini savunup iş hesap ödemeye gelince birden pasifleşen, ingilizce bir takım davetkar ve mal saçmalıklar yazan T-shirt'leri anlamını araştırmadan giyip sonra laf atıldığında sinirlenen,

nezih yer olacak diye iki kuruş kahveye servet ödettiren,
sırf meraktan arkadaşlık sitelerine üye olarak dalga geçmek zaman geçirmek adına aslında bir sevgili aramadığı halde arıyor kılığına bürünen ve vakit kaybettiren, profil filtreleme'yi akıl edemeyip benden küçükler yazmasın vs. diyen, nasıl oluyor ise kısa dönem ilişki seçeneğini yanlışlıkla işaretleyebilen

böyle bir kadın hiç tanıdınız mı?

Cevabınız evet ise siz tecrübe sahibisiniz.

doğanın zehirli meyveleri.

Her dişi zehirli bir meyvedir demek büyük haksızlık olur fakat her zehirli meyve kesinlikle bir dişidir.

Doğanın zehirli meyveleri ortalığa hızla ve kolayca saçılır.

Görünüm ve tadı güzel görüntüsü veren rengarenk bu meyveler cennetteki yasak elma gibi çekicidirler ve onları tatmak istersiniz ancak onlar zehirlidirler ve tattığınızda meyvenin zehir miktarına göre bir acı, ızdırap, uyuşukluk ve keder vücudunuza yayılır.

Buı konuda bağışıklık kazanmak güçtür ve aşılar çok işe yaramazlar.

O aşılardan birinin adı tecrübedir.

Fakat yinede zehirli meyveler hep sonuç verirler, kısa yada uzun dönem hastalığı baş gösterir ve elbette ölümcül olanları bile vardır.

Suçu zehirli meyveler de aramak yanlış olur zira o onların doğasıdır ve yapabilecekleri bir şey yoktur.

Sadece zevkle ve heyecan ile bir zehirli meyve tüketmek istediğinizde elbette bunu yapın fakat sonuçlarına da katlanın, hastalanın ve zaman ilacını kullanarak o hastalığı yenin.

Bulunduğunuz çevrede zehirli olmayan bir dişi meyve bulduğunuzda ise değerini iyi bilin.
Zira çok şanslısınız ve bulunması zor bir değere sahipsiniz.

Elbette zehirli olanları kadar çekici olmayacaktır, sıkıcı ve hatta itici bile gelebilir ama işte zaten işin gizemli kısmı da budur.

Zehirden arınmış bir meyve uzun dönem hatta yaşam boyu uzun ömürlü süt gibi düşünülmelidir.

Asla bozulmaz, size sadece uzun vadede huzur verir ve yolunuza giderken yoldaşınız olacak kişi ancak bir zehirsiz meyve olabilir.

Zifir karanlık ve birden şeffaf bedenimi fark ettim.

Siyah satenden yapılmış gibiyim.

Kıvrak şekilde pencereden girdim ve odaya çöktüm.

Dürtmemle yaşlı gözleri korkuyla açıldı, bağırmak istiyordu belli ki, çığlık atmak, ama nafile. nefessiz sesi çıkamadı.

-Kim olduğumu biliyor musun?

-Evet

-Neden buradayım?

-ıhh lütfen

diyebildi.

Uzatmadan ruhunu emdim, göz beyazları donuklaştı.

Dışarıda dolunay var

ve ben vakit kaybetmeden bir diğerine yöneldim...

70'li, 80'li yılların korku filmleri dahamı korkunçtu yoksa bana mı öyle geliyor?

Yada gençtik ve o nedenle mi daha fazla etkileniyor idik, aslında doğrusu bilemiyorum.

Fakat günümüz korku filmlerinden aynı tadı alamadığımı söyleyebilirim.

Bence şiddet filmleri korkutmuyor, bol kan vs. hayır korku filminin teması bilinmeyene dayalı olmalıdır, şeytan, cinler, ruhlar vs .

Bir çok kişi benimle aynı fikirde onuda biliyorum ama gel gelelim bizim düşündüğümüz bu basit gerçeği koca koca film yapımcıları düşünemiyor.

Şiddet filmleri ayrı bir kategori korku filmleri ayrı bir kategori olmalıdır.

Yıl 1987, Üniversitede ilk yılımız derslere falan pek girdiğimiz yok kantinde oturmuş geyik muhabbeti yapıyoruz.

Soğuk bir gün. Sıcak hazır çorbalardan falan içiyoruz.

"Gökhan Dabak" espirilerini birbirimize gösterip gülüşüyoruz.

Derken biri çıka geliyor,

-Arkadaşlar "Prince Of Darkness"vizyona girmiş diyor.

Heyecanlandığımı hissediyorum beklediğim filmlerden Alice Cooper'ın bile rolü var o filmde.

İçimden umarım yeteri kadar korkunçtur, umarım ödüm bokuma karışır sabaha dek uyuyamam diye geçiriyorum.

Birlikte kalkıyoruz ve otobüs durağının yolunu tutuyoruz , dört kişiyiz.

Durakta titreyerek otobüs bekliyoruz bizimkiler geyik muhabbetine devam ediyor ben Walkman'imden biraz müzik dinlemeyi tercih ediyorum.

Eski bir Walkman içinde 90'lık bir tdk kaset var, bir yüzü "Killing is My Business" diğer yüzü "Kill'em all "

alet eski bazen kaset kopuyor ama kalın palto cebimde kağıt makası,yapıştırıcı taşıyorum ve gerektiğinde anında müdahele ediyorum yinede şarkıların bazı yerleri ister istemez hafif atlamalı.

Ve Cebimde pamuklu kulak temizleyici ve kolonyada var onlarda aletin manyetik kafasını temizlemek amaçlı.

Sonunda otobüs geliyor ve içerideki sıcaklık cennet gibi, birden büyük rahatlama duyuyorum,

Arkadaşlarla birbirimize benzer giyindiğimizi farkediyorum otobüste.

Beyaz Gölge dizisinden aşina olabileceğiniz düz beyaz Nike ayakkabılar ,kirli ve her tarafı yamalı kotlar, yün hırka bol örgü kazaklar ve hepimizde oldukça uzun saçlar ve kirli sakal,

Otobüsün tavan direğine tutunurken yüksek sesle şarkıya eşlik ediyorum genelde öyle yapardım ben de adetti.

-Hit the lights lights hit the lighhhts- mırıldanıyorum.

oturan eşarplı teyze tahmin edebileceğiniz bir yüz ifadesi ile bana bakıyor çok sevimli ve  sempatik bir teyze ona göz kırpıyorum hızla kafasını çeviriyor.

Sinema salonuna girdiğimizde çantamda içeri kaçak soktuğum pastörize sütü çıkarıp içmeye başlıyorum ,diğerleri cola popcorn falan almış, sinema çok dolu değil verilen numaralara aldırmadan en arkaya diziliyoruz dönüp dönüp bize bakanlar var.

İnsanın içinden" ne bakıyorsun dik dik cebini mi diktik" cümlesinin daha kaba bir versiyonu geçiyor.

Film akıcı ve korkunç Cooper iyi rol kesiyor ödediğim paranın karşılığını aldığımı hissediyor ve gülümsüyorum.

Mutluyum, korkumu sonra harcamak üzere depoluyorum.

Filmden çıktığımızda ortalık karanlık ve ürpertici.

Bir arkadaş onun odasına gidip gitarlarla biraz takılmamızı teklif ediyor.

Odada 40'lık ev tipi Vox amplifier'lar kırmızı siyah Jack'larımız turuncu klasik distortion pedallarımız, Ibanez gitarlarımız var.

Bir klasik alpej sonrasında %70 Overdrive'lı klasik 5'li akorlar ve emprovize gidiyoruz.

Arkadaşın annesi bize çay ve börek getiriyor, harika.

Hala filmin etkisindeyim, biri death diyor ve bende rattle diyorum böylece"Death Rattle" adlı şarkı yaratılıyor.

O gece de o odada kalıyor ve nedense bir dahada çalınmıyor.

Bölüm 7
Deniz fenerleri eskiden manüel olarak bekçiler yani insanlar tarafından kontrol edilir ve yönlendirilirlerdi,

uyuyakalmak, sarhoşluk vs. gibi sebebler ile fenerler doğru yönlendirilemediklerinde ise ister istemez deniz kazalarına sebebiyet veriyorlardı,

örneğin benim şiir're çevirdiğim bir filmde olduğu gibi, kim bilir nice gemiler karaya oturdu, kıyılara vurdu niceleri kayboldu hatta öldü,

gerçek bir hikayeye dayanan o İrlanda filminde ise iki bekçiyi ayrıca fırtına nedeniyle ölümle burun buruna mahsur kalırken izlemiştik ve o olaydan sonra en az iki olan bekçi sayısı üç'e çıkarılmış (ben ise küçük yaşlardan beri hayalimdeki ideal meslek olan deniz feneri bekçiliğini hep tek başıma münzevi bir tarzda hayal etmişim)

ve nihayetinde 19. yüzyıl başlarından otomatik sisteme geçildi ve bekçi gerektirmeyen otomatik deniz fenerleri devreye sokuldu.

In my mind there's a hi-tech advanced sci-fi system for the far feature which's based on non-human unprejudiced artificial intelligence microchip based system,

advanced computers working instead of those primitive human based courts, governments, burearucracy and all the other similar agincies.

It's a highly complicated system, there's no mistake, no ruler and no master, no elections won't be necessary either, yeah basicly there'll be no need for the rulers, masters and the govenments.

I don't consider Jesus as a kind of "master" infact the exact opposite,

of course through out the history a bunch of his false imaginary versions might had been created in minds,

but that's not the truth,

and of course a so-called infinite chaos can't be a good excuse in order to submit to any sort of dictatorship neither employers nor working class.

Ancient Mu's the mother land of humankind, first land of man that's why the first home sapines's named "Adamu."

Anunnaki's very first landing destination's the main continent of Mu in order to mind gold
because that was the exact location with the largest gold reserves on earth back then,

then they took the species named homo erectus and bred a human hybrid from their own DNA,

they helped the first man directly to buid a highly advanced civilization which's similar to their original one on the planet Nibirıu,

and thus the first civilization of man on Earth had been born.

Lord Enlil (El) was not happy with the situation however, because this advanced civilization and the knowledge of man's a serious obsticle for human race to be exploited and used as slaves in those gold mines,

therefore he decided to reset the counter and create an artificial mege-tsunami worldwide named as Noah's Flood

The main continent of Mu sank into the ocean but some of it's colonies such as Crete
island, civilisation Minoan, Santorini, Rodos and Sardinia Islands, etc. had survived the flood,

the island of Madagascar's just a small piece of land remaining from Mu and "Lemurs Of Madagascar "are genuine animal species left behind from "Mu",

and infact the residental places on those islands in nested circles shape forms're all sort of structered fashion designs of the ancient times specifically,

because thats the original shape of the capital of Mu and Anunnaki's Nibiru.

Mars is the very first planet occupied by Anunnaki before Earth
and Atlantis was the first ancient holy place directly built by Anunnaki on Mars,

unfortunately when the knowledge of Mu Civilisation had been orally transferred to Plato by some ancient Egyptian hi priests they also had told him about the story of Atlantis and Anunnaki and probably he was just confused.

Bu gün işe gitmek için uyandım ve kısa sürede gittim tek yapmak gereken henüz yeni güncellediğim 4 boyutlu yazılım içinde Vr gözlüğümü takıp sanal ofise girmekti,

çöp tenekesine kağıt fırlatabilir, çekmeceleri karıştırabilir, masama oturabilir ve sanal yazılım içinde bulunan 2. bir ofis bilgisayarını boot edip çalışmaya başlayabilirdim, vay canına.

Bak sen şu işe, 10 saniyede iş yerine varabilmek, masamda gerçekleştirilmesi gereken iş görevlerinin ayrıntılı bir dökümünü bulabilmek, adeta oyun gibi işe koyulmak ve yine sanal ortamda hesabıma yatırılan maaşı ay sonunda çekerek yine sanal olarak harcayabilmek ne güzel.

Geriye günün bol bir kısmını fiziksel egzersizlere ayırmak kalıyor çünkü bunu yapmaz isem kısa sürde sağlığım bozulacak.

Şeytan kaosta gizlidir aslında 

Sizleri beynimin kıvrımları arasında bir tura davet ediyorum.

İnişli çıkışlı eğlenceli bir turdur bu.

Ben solağım, meaning gelişmiş bir beyin sağ yarım küresi ve vasat bir sol küre.

Zeka çokta önemli değil, zekidir işini yapar işinde başarılıdır vs. olabilir
ama sanat üretmek için yazar olmak için vs. duyumsamak gerek, işte bu duygusal zekadır ve önemsenmesi gereken de odur işte,

Her neyse işimize bakalım evet bu beyin bir şeyi başarabiliyor oda kaotik, kafa karıştırıcı nesnel objektif veya subjektif verilerden somut analizler ve sentezler ile sezgileri de işin içine katarak doğruyu ayırt edebiliyor.

Bir çok kez dinsel inançsal görüşler, tezler veya reel dogmalar ile oldukça radikal sol ve tam terste gibi gözükenlerin birbirleriyle ilginç şekilde örtüştüklerini görürsünüz,

keza mezhepsel ve dinsel dünya görüşleri içinde de bu paralellik mevcut,

nedeni basit, şeytan oldukça kurnazdır ve kafa karıştırmak konusunda üstattır.

Doğruların içini yanlışlar ve yanlışların içini doğrularla doldurmak onun uzmanlık alanı,

peki ya sizin beyniniz nasıl?

Bu ayrımları yapabilecek yeterlilikte mi?

Hep derdim, dedim ve diyeceğim,tek başına salt doğruya ulaşmak hiç bir ideolojik teolojik veya bir başka doktrin ile mümkün değildir.

Sizi kurtaracak olan sadece derin sezgisel bir sentez ve analiz yeteneği olabilir.

İdeolojik anlamda gerçek faşizm içinde bile bir takım doğrular bulmak mümkündür, mesela elit ve okumuş işinin ehli bir kesimin yönetim kademelerine hakim olması gerekliliği tezini ileri sürer

bu fikir bana yanlış gelmiyor ,ekonomi işini bir sütçüye emanet etmek yerine ekonomi uzmanına, teknortarlara, iş bilenlere  emanet et diyor yani.

Tüm tarih boyunca bana göre gerçekleşmiş en vahim, en üzücü ve bana en çok dokunan olay kuşkusuz İskenderiye kütüphanesinin yakılması hadisesidir.

İşte tarihimizin bir noktadan sonraki karanlığı, bilinmezleri, Mu ve Atlantis gibi konulardaki somut veri eksikleri, yeterli kanıt olmaması ve kadim uygarlıkların marifetlerinin bizlere aktarılamamış olmasının yegane nedeni bu akıl almaz kültür ve bilgi katliamıdır.

Bunu kimin yaptığı çokta önemli değil,

Müslümanlara Hz. Ömer'e maledenler olduğu gibi tam tersi katoliklere de maleden tarihçiler vardır fakat esas önemli olan kim yapmış olursa olsun bu sonuçtan doğan sefaletin sabit olması.

O gün ben orada idim, yaşananlardan size bir miktar alıntılamalıyım değilmi?

örneğin söz gelimi o gün ilginç bir olay olmuştu.

Yakıcı ve kavurucu güneş yetmezmiş gibi birde her tarafı kaplayan alevler çıtırdayan odun ve papirüs sesleri arasından fırlayan ter içindeki üstü başı kapkara zifir olmuş asker hızla komutanına koştu ve:

-evet

-Komutanım çok garip bir gelişme var

-nedir

-her şeyi yaktık ama ruloların içinden 3 farklı cisim bir patlama ile dışarı fırladı.

-e

-onlar nedir bilmiyoruz ince levha gibi bir şeyler, diğer belgeler gibi bükülebiliyorlar katlanabiliyorlar çok ince bir demirden yapılmış gibiler kıvrılıp bükülebiliyorlar ama bırakır bırakmaz eski hallerine dönüyorlar, en tuhafı o cisimleri bir türlü yakmayı başaramadık.

-Nasıl yani

-Yani yanmıyorlar efendim üstelik kesilip biçilemiyorlar, üzerlerinde tepindik yapmadığımız kalmadı nafile.

-Allah Allah getir bakayım bir tanesini çocuğum.

-Olur efendim

Hırslı biçimde eline aldığı cisme baktı, buda ne idi böyle incecik kağıt mı?

Kumaş mı?

Demir mi?

Ne olduğu belirsiz bir maddeden, neredeyse gözleri güneş ışında kör edecek kadar ışıldayıp parlayan, üzerinde bir takım semboller ve oldukça tanıdık sembollerle ama farklı bir dilde yazı kabartmalarının olduğu bu cisim.

Birdenbire cisim ile oynarken garip bir çınlama sesi eşliğinde cisim mavimsi pembe renk alarak görünüm değiştirir ve saydam bir camımsı maddeye dönüşür, sonra üzerinde bir takım canlanmalar ve görüntüler oluşur, cisim adeta canlı ve organik gibidir, adeta bir bilinci vardır.

Büyük bir korkuya kapılan komutan cismi can havliyle bağırarak elinden güçlü bir refleks ile öyle bir uzağa fırlatır ki cisim en az 40 metre ötede tozlu kumların arasında 40 takla atar

fakat yine zarar görmeden ve yanlamasına dikine vaziyette elinizle koysanız beceremeyeceğiniz şekilde durur (diğer bir deyişle Murphy genel yasaları o dönemde içinde bugünkünden farklı değildir)

o sırada komutanın arkasındaki askerlerin ötesinde bir ses dalgası yayılır,

"Malumunuz üzere tüketici mahkemeleri ve Yargıtay kararları uyarınca, kredi kartlarından yıllık üyelik aidatı tahsil edilmesinin haksız şart niteliğinde olduğu ve geriye dönük olarak on yıl boyunca talep edilebileceği sabit olmuştur".

-Buda nesi?

Kim diyor bunu? 

Bilmedikleri ise adeta içi içe geçen balon köpükleri misali, paralel evrenlerin zaman zaman çarpışmasından doğan ve bizim hayaletin veya cin veya cin'imsi sandığımız gerçeklerin yansımalarıdır.

Ve işte öyle bir şey,

işte öyle bir şeyyy işte öyle bir şey şey şey.

-ŞEYTAN İŞİ BU, LANETTİR BU

-Korkmayın efendim bir şey olmadı sonuçta,

-Bu ucube cismi diğerleri ile birlikte hemen yerin yedi kat dibine gömdürün, görevi güvenilir birine verin, sadece kendi bildiği bir yere götürüp gömsün ama dönüşte onu da öldürün.

-Emredersiniz efendim.

Bu sıcakta epey mesafe yürümüştüm, ayağıma batan çalılar çıngıraklı yılan fısıltıları, hayvan leşleri, cırcır böceği sesleri, olası taş altında gizlenen akrepler, yakıcı güneş, susuzluğum ve ben. (maalesef yanıma yeterince su almamışım.)

Ben bir idealistmiyim?

 Bana verilen görevi hakkını vererek yerine getirmeli miyim?

-Ve evet, yoksa ben deli miyim?

- Yo değilim.

-Benden bu garip, hafif, ne olduğunu bilmediğim ve ne olabileceği hakkında en ufak bir fikir sahibi olmadığım garip cismi sadece benim bileceğim bir uzak diyara gömme mi istediler değil mi?


-Ama neden?

Needir bu nesne?

-Fakat bana ne ki, zaten neyse ne, ben işime bakayım değil mi sayın seyirciler.

-Hah, havasını alacak komutan, neyse ki konuşmaları şans eseri duydum

-Rabbim benim yanımda ve beni koruyor ,kellemi alacaklarmış ,peki ne uğruna? Bu gömeceğim zımbırtının yerini kimse bilmesin diye, şeytan işiymiş, musallatmış büyü malzemesiymiş, nereden biliyorsun peki?

-Sanıyor musunuz ki ben şu anda gömü yeri arıyorum muhahahah ben sadece kaçıyorum.

-Evet sizden uzaklara kaçıyorum şerefsizler.

-Ve bu cismi de ne yapacağımı biliyorum,onu yanımda götüreceğim belli ki değerli bir şey ve iyi para edecektir çarşılarda.

-O Sırada önündeki yamacın ardından bir ışık silsilesi belirir ve silsilenin içinde bir karanlık.

-Asker daha ne olduğunu anlamadan içeri çekilir ve  UFO uzaklaşır.

-Ne bu?

Niye aldınız beni abi?

-Faşistmisiniz?

-Hayır

-E nesiniz?

O bir zavallı askerdi ve atalarımızın ilk deneyi olan Mu ana karası uygarlığının geliştirdiği bir el bilgisayarı ve veri depolayıcı sını yaktıkları kütüphanede tesadüfen ele geçirerek şeytan işi olarak nitelendirip buna gömdürmek istediler.

Ne tekim kaçıyor idi ve satacaktı bunu.

-Yani bir koleksiyonumuz var biliyorsun bu genetik yapının ilk ama en başarılı uygarlığının son aşamalarında geliştirdikleri bir antika cihazdır bu,

-bizim için önem taşır,  neden elden ele dolaşsın, kalsın bizde, bu askeri de belki hybrid nesil projesinde kullanırız, yabana gitmez, çöpe atmayız.

- İyi iyi güzel maşallah.

Pleiadesli sarışın adam gülümsedi, ve gemi uzaklaşıp gitti, ufukta kayboldu.

İşte bu bir lanettir.

İllaki olağanüstü bilgiler bir şekilde yok olacak ve biz hep sezdiğimiz metafizik değerleri biliyor ama ispatlayamıyor duruma düşeceğiz.

İşte bu kitapta bir çeşit ilahidir.

Lanetin ilahisi....

ve ben güneşim, evet ben güneşim.

Bu diyarda hiç bir şey yok, mucize bekleme, fazla renk umma, her şey tekdüzedir,

sürprizlere yer yok, genel geçer kurallar, hep aynı şeyler, kin nefret ve acımasızlık, burası boş, burası ölü, burası karanlık.

Google çalışanına bir mail atmam gerekiyordu bende attım ve aramızdaki iletişim şu şekildeydi:

-Ben çöp kutumdan yanlışlıkla sildiğim dosyayı geri istiyorum o mail'i bana tekrar yollarmısınız?

Cevap:
Mail'inizi çöp kutunuzda aramanızı öneririm

He he ve bu hanım İrlanda'da Google'da çalışıyor ve anlama kabiliyeti dehşet

Bu tür durumlar çoktur, anlama özürlü kişilerle muhatap olmak zorunda kalır işinizi halledebilmek için bin dereden su getirirsiniz.

Bu da bu gezegenin cilvelerinden biridir işte katlanmak zorundasınız.

Duygusal, zayıf ve yüksek libido kişilik = periyodik kronik mutsuzluk, olası genç yaşta ölüm.

Duygusal+zayıf+yüksek Libido+ vizyonist, hayalperest = merhametli + aşk insanı

Sanatçı + gizemli ve özgür ruh = Olası madde bağımlılıkları + isyankar ve asi ruh

Uyumsuz, mevcut toplum düzenini kabul etmeyen, ananevi değerleri benimsemeyen yenilikçi, devrimci, revizyonist, maceracı, vs.

Jupiter ve Pluto bir araya gelince
herşeye muhalefet, herşeye karşı
kanlı ay tutulmasından sonra ve önce
özgür bırak beni
ve bırakma...

Bölüm 8
Ruhlar Yön gösterirler:
Ruhlar yön verir, yol gösterirler, yakınlarına, akrabalarına, bu dünyadaki yoldaşlarına,onlar kulaklara sessizce fısıldayan kudrete sahipler,

tamamen terk edip gittiler sanmayın sizleri, algılayamadığınız boyutlarından gizlice müdahele ederler yaşamınıza, sizi kollayıp gözetmeye ,korumaya devam ederler, doğru olan bir düşünceyi aklınıza getiriverirler,

yani aklınızı olumlu yönde manüpile edebilirler, başınıza gelebilecek kötü bir hadiseden sakınmanızı sağlarlar, güçleri yettiğince, elverdiğince, ruhlar kendi mutlu dünyalarında bu dünyadan sevdiklerine rehberlik ederler sessizce,

ışık tutarlar geleceğe.

Onların ortamında, bizim algı kapasitemiz dışında kalan yalıtılmış o boyutta zaman kavramı olmadığından geçmiş ve gelecek birdir,

o nedenle onlar bizim geçmişimizi ve geleceğimizi aynı çizgide okuyabilirler ve böylece büyüklerimiz kendi kapasiteleri el verdiği ölçüde onların dünyasından bizimkine uzanan ışık kapısından süzülerek bizlere yardım etmeye çalışırlar

Birazda dünyayı kurtaralım:
Bilinmelidir ki her türlü devrim için fırsatlar ve şartlar genellikle bir kez olasıdır.

Çinde veya Rusya'da nereye bakarsanız bakın devrimler yapıldığında süreç monarşik idi ve başta krallar, imparatorlar vardı.

Bizim ülkemiz için bu süreç kuşkusuz kurtuluş savaşı sırasında idi, başta yine padişah vardı ve sistem monarşi idi.

Yani iyi bir fırsat,fakat Kemalist devrim ile yetinildi.

Bu tür fırsatlar zor ele geçer, bir kere demokratik yaşama geçildikten sonra artık devrim mevrim hikaye ancak demokratik yoldan başa gelirsiniz ve Fransa da ki veya İngiltere de ki gibi sözde işçi partileri veya sosyalist partiler ile sözde solu deneyimler siniz.

Marks ve Engelsin en büyük hatası dinler ile aralarına mesafe koymak olmuştur.

Yapmayabilirlerdi ve devrim sonrası süreçte sindir terek  bu işi yavaştan rayına oturta bilirlerdi.

Büyük halk kitlelerini kaybetmek veya karşına almak sana bir şey kazandırmaz.

Sonuçta senin devrimini yapacak olanda elindeki kazması küreği ile köylüdür, işçidir, halktır.

Evet şimdi boş verin şu takvim ve saate bir bakalım 7 ocak 2013 saat 10.51 a.m gösteriyor hani 21 aralık 2012'de maya takvimi uyarınca kıyamet kopacaktı, bakın yaşam sürüyor.

Saat vede tarihe baktık çünkü sizin bu gün ve şu dakikada ne yaptığınızı sorgulamanızı istiyorum, geriye dönüp hatırlamaya çalışın, hatırlayabildinizmi?

Güzel işte bende o anda bu satırları yazıyor idim:)

Şimdi geleceğe doğru yolculuğa çıkalım ve İzmir Çankaya'da konumlanmış bir şirkete gidelim.

Kapıda şöyle yazmaktadır:
Geçici olarak ölümü deneyimleyin.

Alt başlıklar:
Bİr süreliğine gerçek ölüm deneyimini yaşayın, hiç bir risk yok tamamen güvenilir Doktorlarımız ve “bilmem ne” belgeli profosyonel kadromuz... falan filan işte

Ve sonra uyandırılıp günlük yaşamınıza geri dönün.

Deneyimlerini çevreniz ile paylaşın hatta Facebook’ta paylaşın “bakın şu kadar saat ölü kaldım ve şunları şunları deneyimledim vs.”

Fiyat listesi de var ve bakıyoruz:
-20 dakika %75 neredeyse ölü vaziyette ve geri dönüş ücreti 120 bitcoin.

-?

-45 dakika tam ölü vaziyette hayatla bağlarınız kopuk ve geri dönüşte çiçekli ve kokteyli karşılama + yaşama dönüş partisi, toplam ücret 320 bitcoin.

-daha seçenekler var menüde ama saymayalım.

İçeri yöneliyorum ve gözlüklü tipik sekreter ile söyleşiyorum.

Beni tipik zorlama müşteri karşılama gülüşü ile karşılıyor.

-Buyrun, nasıl yarımcı olabilirim, ölmeye mi geldiniz?

-indirim iskonto var mı? Kaç taksit?

-Kartınız nedir?

-Diamond var birde City kart.

-"Diamond 6 City kart 12 taksit vade farksız bitcoin ödemesi alıyoruz.

-Geri dönememe riski var mı mortlamayalım bu yaşta?

-Yüzde sıfır risk, programımıza yüz binden fazla kişi kişi katıldı bir kişi bile ölmedi tamamen güvenlirdir, vs.sertifikalarımız ve özenle yetiştirilmiş diplomalı ekibimizle hizmeitinizdeyiz efendim.

-Hımm, peki yaşananlar ortak deneyimler mi? Neler oluyormuş diğer tarafta mesela?

-Genelde aynı şeyler anlatılıyor ben henüz deneyimlemedim, para biriktiriyorum ama inanın fırsatım olur olmaz bende mutlaka deneyimleyeceğim.

Örneğin beyaz bir tünele giriyor ve inanılmaz huzur verici bir ışığa yöneliyor sonrasında 3 boyut dışı bir ortamda özgürce ve ışık hızının üzerinde istediğiniz yöne hareket ediyormuşsunu, anlatılanlar hep bu ortak payda da, kimisi o ışık için güneş diyor, ama yıldız diyen de var arada.

-Vay canına uçuyor millet resmen ne günlere geldik bu günleri de mi görecektir.

-Daha neler neler göreceğiz.

-Doğrudur

-Evet kayıt yapalım mı randevu sistemimiz var.

-Şimdi ben hangisini seçeyim, promosyon falan yok mu ya çok pahallı bu fiyatlar:(

-Bence 30 dakika tam ölü ve dönüşte üzüm suyu alın Diamond kartınıza 12 taksit hemde!

-Neden üzüm suyu ama?

-Kızılay'da kan vermiyoruz ki kan yapsın?

-Siz bilirsiniz, üzüm suyu iyidir ama, (zoraki sırıtıyor yine)

-Şunu kırmızı şarap yapabilir miyiz?

-Müdürüme sormam lazım

-Sor bakalım

-havada bir x çizdi ve hologram açıldı.

-evet?

-Efendim bir müşterimiz üzüm sulu kampanyamız kırmızı şaraplı olsa olur mu diye soruyor aynı fiyattan.

-olur ama bizden çevresine söz etmesi kaydıyla (sırıtıyor)

-ederiz.

-Ok.

Kartımı uzatıyorum, kartım işaret parmağımın derisi altında görünmeyen bir çip doku
yüzeye dokunuyorum ve işlem tamam.

-Sizi önümüzdeki çarşamba öğleden sonra 13.30'da bekliyoruz efendim.

Neyse uzatmayalım o gün geliyor ve gidiyoruz,beni bir odaya alıp anadan doğma soyunmamı istiyorlar.

-Garip, şeffaf parlak ince kumaş bir elbise giyiyorum elbisemin bazı yerlerine kablosuz şeffaf elektrotlar yerleştiriliyor, hafif bir ses, sanki vızıldama şeklinde, göz kapaklarım kapanıyor ve gerisi boş.

-Uyandığımda sanki yeni uyumuşum gibiydi zamanın nasıl aktığını anlayamadım hatta zaman yok gibiydi fakat gerçekten de resmen odanın tavanından uzanmış yatan bedenimi izledim.

Sözü edilen tünel ve beyaz ışığı bende gördüm ve ışığı geçince büyük bir hızla çok kısa süreli bir kontrolsüzlük ve sonrasında kontrolü ele alıyorsunuz güzel bir deneyim, güneşe doğru çekilirken geri döndürüldüm.

-Dışarı çıktığımda hava daha bir soğumuş gibiydi hızlı adımlarla hemen karşıda gördüğüm kafe'ye yöneliyorum.

Çay iyi geldi, içimi ısıttı şimdi diğer hedefime gitme planları yapıyorum çok uzak değil orası da yeni geliştirdikleri bir sistemin her yere reklamını vermişlerdi.

Vücudunuz'un o andaki haliyle bir sağlık backup’ı (yedeklemesi) alabiliyor ve sizin için saklıyorlarmış.

Bir iyileştirme yok mevcut hastalıklarınız var ise onlarla beraber ancak genetik backup alınabiliyor fakat gelecekte başka yeni hastalıklarınız oluşur ise bu genetik kodlama dijital backup'ı ile geriye dönüş yapabiliyorsunuz.

Veya gençleşmek amacıyla yaşlandıkça dönebilirsiniz.

Çayın parasını ödeyip yola çıkıyorum ve kapıdan girdiğimde içeride sadece bir kişi vardı.

-Buyrun

-Backup için geldim.

-Bana bir form uzatarak doldurmamı istedi koridordaki koltuğa kurulup eğilir vaziyette alçak masada formu doldurmaya çalışıyorum,

form bir dijital form elbette ve parmağımla gerekli boşluklara tıklayarak dijital kalem veya sanal klavye seçeneklerinden biriyle dolduruyorum.

Sorulardan biri dikkatimi çekti, bugün daha önce gittiğim yerle ilgili, o geçici ölüm deneyimi programına daha önce katılıp katılmadığımı soruyor,

oldukça meşkül görüne kadına dönerek soruyorum:

-Bu 7 numaralı soru ne amaçla?

-Daha önce o programa katılmış kişilerin genetik yedeğinin alınamadığını deneyimledik.

-Nasıl?

-Yani orada her neler oluyor ise bizim sistemleri kitliyor ve bir türlü genetik yedekleme yapamıyoruz

-E katıldıysak ne olacak?

Diye soruyorum hayal kırıklığıyla

-Maalesef o zaman şimdilik size işlem yapamayız fakat üzerinde çalışıyorlar, durumunuz öyle ise formunuzda ki iletişim bilgilerinizden sorun hallolduğunda size geri dönüş yapılacaktır .

-Açıkçası daha bugün yaptım o işi, hatta şimdi oradan geliyorum.

Kadın belli ki bozuntuya vermemeye çalışarak ve yüz mimiklerini kontrol ederek devam ediyor:

-Olsun siz formu yinede tümüyle doldurun ve iletişim bilgilerinizi eksiksiz girin, size geri döneceğiz.

-Kendimi adeta iş başvurusu yapıyor gibi hissediyorum ister istemez.

-Denileni yapıyor ve kapıdan çıkıp gidiyorum, yolda bir sigara yaktım, soğuk iliklerime kadar işledi üstelik nemli bir soğuk, hay allah işe bak keşke ilk buraya gelseydim diye düşünüyorum

ve ayrıca önceki yer bana neden hiç bu durumdan bahsetmedi ki?

Bilmiyor olamazlar, en azından uyarmalı idiler gidip sorsam mı acaba.

Fakat gözüm yemiyor ve yorgunlukta çökmüş bir vaziyette eve yöneliyorum.

-Bu sabah kendimi çokta iyi hissetmiyorum, dün o sokaklarda soğuk kaptım belkide, başım ağrıyor

Mutfakta dolabı açıp biraz süt içmeye çalışıyorum ve çayımı alıyorum .

Hologram pc’im de haberlere bakıyorum, 3 boyutlu çok gerçekçi görüntüler evimin duvarlarından süzülerek odamı dolduruyor ve sonra geri gidiyorlar.

Derken iletişim görseli açıldı, dün gittiğim ikinci yerdeki kadın hatta

-Buyrun

-Beyefendi günaydın

-Günaydın buyrun?

-Şirketimiz üst yönetimi dün bizden önce gittiğiniz *** şirketini dava etmeye karar verdi.

-Öylemi

-Evet

-Beni neden aradınız?

-Bize son gelen kişisiniz sizi bu konuda sanırız uyarmamışlardı diğer potansiyel müşterilerimizi de uyarmamışlar.

-Evet uyarmamışlar dı gerçekten

-Tanıklık yaparmısınız bu konuda

-Tanıklık mı?

-Evet Mahkemede onların aleyhine bizim lehimize tanıklık yaparsanız sorun hallolduğunda şirketimiz size Backup’ınızı ücretsiz yapacak.

-Ciddi mi

-Evet:)

-Peki o zaman olur.

-Mahkeme sunucusuna evden hologram olarak bağlanacaksınız, size gerekli talimatlar bildirilecektir, sisteminiz açık olmalıdır,

-Anladım, tamam.

“1.5 Ay Sonra”

-Yaşlı ve ağırbaşlı beyaz saçları, gözlükleri ve objektif haliyle hakim hanımefendi gözlüklerinin altından salonumda bana bakıyor,

-lütfen ayağa kalkın

-buyrun

*** şirketine giderek geçici ölüm deneyimlediniz mi?

-Evet

-Size deney öncesinde genetik yedekleme işleminin bu deney sonrasında yapılamayacağı bilgisi verildi mi?

-Verilmedi

-Teşekkürler, iyi günler

-Bu kadar mı?

-Kendini aşmak en azından 4. boyuta ulaşmaktır, eterik bedenle kontrollü yolculuktur.

-Sonra?

-Cevap gelmeden hologram kapanıyor.

Doğrusu bu kadar kısa süreceğini tahmin etmemiştim, daha önce tanıklık yapmadım hiç, bir çok soru ummuştum fakat oldukça kısa sürdü,neyse.

Her kim olayları tek taraftan ve tek kaynaktan takip ediyor ise bence o kişi tam olarak aydın değildir.

Her kim madalyonun analizini yapmak adına madalyonun tek yüzüne bakıyor ise o kişi aslında aydın değildir.

İdeolojisi ne olur ise olsun sadece o ideolojinin sınırlarında yayın yapan basını takip ederek yolun geliş tarafındaki görüş ve değerlendirmeleri incelemeyen kişi aydın değildir.

Ufukları geniş değildir dar görüşlü ve bağnazdır.

Akıllı bir zat her görüşü dinleyip sentezleyebilen, dünyayı tek renk görmeyen ve olguları derinlemesine süzmeye çalışan kişidir.

Provokasyonlara kolayca alet olan, fanatik ve çabuk karar verilen kişilerle yollara çıkmayınız.

Yazabileceğim çok şey var fakat yazmıyorum, evet çok şey var, aslında yaratıcılığımın sınırları yok,

fakat yazmıyorum, gerçekten tam anlamıyla yazıyor muyum?

Cevabım Hayır!

Fakat neden?

Çünkü bu gezegenin atmosferine güvenmiyorum, okuyacak olanın algı kapasitesine güvenmiyorum, nice hikayeler var kafamda, evet gerçekten var, fakat yazmıyorum.

Matrix'in ya da Kafka'nın şatosunun çevresinde gezerken birden fark edilmiş yada her şeyi fark etmiş bir kaçak misali tüm tiyatro perdesinin ardını görebilmiş biri gibisinden,

oyunun sonunu getirmiş, batan güneşi son kez izlemiş ve artık oynamak istemeyen bir çocuğun ruh haline benzer biçimde,

zaman zaman 3 boyutlu çevrenin duvarlarından sıçrayarak aşıyor ve ardına bakıyorum,
sadece kendimin değil, dedemin, anneannemin, atalarımın ve ayrıca rezonans içinde bulunduğu bir çok eski ruhun anılarının dünyalarında zaman yolculuklarına çıkıyorum,

o dünyaların yapısal koşullarını, eşya dokularını hatta özgün kokularını ve ezgilerini dahi yaşıyor ,duyuyor ve hissedebiliyorum,

işte bu aşamada bir sıçrama oluyor ve sonra tekrar yere düşüyor ve sadece duvarı görüyorum, dinlenip gücümü toplayınca merakla tekrar sıçrıyor olan biteni, varlığı ve yokluğu daha net görmeye çalışıyorum.

İşin ilginç tarafı "Venüs Projesi" türünden projeler bile ilk bakışta hoş gözükmesine rağmen bir çok konuda aslında ortak düşündüğüm proje yaratıcıları dahi bir şeyleri kaçırıyorlar gibiydiler.

birden bire salt faşizme rahatlıkla dönüşmeye açık, sistematik, simetrik ve obsesif bir proje,
iyi niyetinden şüphe duymuyor ve altında yatan mükemmel teknik dehayı taktir ediyorum
ama bence teknik detayların içinde boğuluyorlar ve mühendisliğin o kuru, duyguları göz ardı eden matematik ruhu içinde değerlendirmelerde bulunmaktan kendilerini alamıyorlar.

Sevgili dostum, yemyeşil bir çevre içinde çevre ile tamamen uyumlu modern yapılarla (gördüğüm tam olarak bu değildi) bilgisayarların karar verdiği ve böylece hata payının en aza indirgendiği bir dünya geçmişte benim de düşlerimden biriydi, halen de öyle, ne var ki bu proje başka şey duygular başka,

örneğin o konformist tiyatrolardan birinde başlayacak ucuz bir pop konserini bangır bangır dinlemek istemem ve dinliyorsam benim açımdan aslında hiç bir şey değişmemiştir.

bu tür projeleri mutlaka kendi lehine çevirmek isteyecek, kar elde etme aracı olarak kullanmaya çalışacak olan o kötü niyetin doğuştan kaynaklanmadığını veya genlerle ilgisi olduğunu aslında sadece kaynaklarla ilgili çevresel ve sosyo politik olduğunu söylemekte ne yazık ki doğru değil.

Niyeti tetikleyen çevresel koşullar vardır evet ama tek başına değil "natural born xx" gibisinden özdeyişlerin hatta şarkıların türemesine doğal olarak yol açan ne ise işin ucu oradadır.

Kıt kaynakların yerini bolluk aldığında artık kötü niyet ortadan kalkar gibisinden bir tez hiçbir psikosomatik hastalık doğuştan değil çevresel ve genetiktir demeye benzer,

ama ne yazık ki sadece babası şizofren olduğu için şizofren olan ve şizofren doğan, dünyaya zaten öyle gelen bir çok hasta var

ayrıca sadece bugün için, şimdilik, iyi niyetli, yetim hakkı gerçekten yemeyecek kimselerin politikacı olmasını düşleyebilmek anlaşılır bir şey ama onları kimler seçecek?

O dürüst erdemli insanlar seçilseler dahi nereye kadar gitmelerine izin verilecek?

İzin verirler mi?

Neden her şey bu kadar yanlış?

İyi niyetin tu kaka ilan edildiği bu gezegen, değerli olanın değerinin bilinemediği bu gezegen de misafir olmuş peygamberlerden biri resmen idam edildi, katledildi.

Düşünebiliyor musun? Bizim için buradaydı, olanı biteni özetledi, ve bunu kendini feda ederek yaptı, kendini kurban verdi, bunun anlamını tam olarak anlayamayan çok, ben ise anlayanlardan biriyim.

Venüs projesine dönelim,belkide yeni dünya düzeni konsepti tamda budur işte, yeni bir Atlantis, evet,

yapısal konsept birebir "Atlantis" ve "Mu" kopyası, belkide uzak geçmişte Sodom, Pompei ve benzeri felaketler aslında Mu ile ve Atlantis ile başlamıştır.

Belki bir izdüşümüdür belkide anı tazelemek, insan bilinçaltında atalarının geçmişini perdelemek, yada belki Mu farklı idi Atlantis Mu'nun bir alternatifi bir muhalefeti idi çünkü Mu ile ilgili hislerim oldukça pozitif.

Belkide Mu eski dünya idi (Britanya imparatorluğu başta Avrupa imparatorlukları ve sömürgeleri) ve Atlantis yeni Dünya (bugünkü ABD.)

Kimbilir belkide Atlantis ilk "The New World Order" denemesi idi, zaten arkeolojik kazılar Atlantis'in aslında global bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır.

Ege denizindeki Santorini adası ve Girit'te Atlantis'in kapsamındadır, o zamanlar henüz karla kaplı olmayan Antartika'da ve Atlantis okyanusundaki bazı adalar'da, Kapadokya'da ve hatta elbette antik mısır uygarlığı bile,

bildiğiniz gibi Piri Reis haritası son derece keskin doğrulukta dır ve daha da eski daha başka birtakım antik haritalara dayanmaktadır, peki bu bilginin kaynağı nedir?

batık kıtaların varlığının bilimsel anlamda reddedilişinin anateması mutlaka konuyla ilgilidir,

nede olsa bilim de onların hizmetinde.

Yani "Yeni Dünya Düzeni" düşleyenlerin.

Demek ilk başarısız denemenin bir tekrarı arzulanıyor hemde birebir denizde ve ayrıca karada peki sizce oda batacak mı?

Batıran kim?

Bu deneme de geçmişinin kaderine boyun eğecek mi?

Titanik gemisi veya Satürn roketi gibi gibi bir meydan okumamı?

Gnostik bir meydan okuma, inanç değil pozitif bilgi temelli ibadet.

Viyana şehri gibi çemberlerle dönüp duran yapıların orta göbeğindeki o komplex nedir?

Cimnastik merkezi ve sinema mı?

Yoksa hiyerarşinin tepesi mi?

Yoksa galaktik Anne'nin bir çağrışımı veya taklidimi?

Adı üzerinde Venüs - (Aphrodite) projesi, daya insanlara Aphrodisias'ı ve uyut,

merkez ana akımi medya, daya insanlara yalanı, dolanı, pop & magazin kültürünü, yozlaşmışlığı ve böylece uyut,

gerçeklerle yalanları, doğru olanla olmayanı şeytanca bir biçimde kaynaştır,
kaynaştır ki birbirinden ayırmak güçleşsin, düzgünü boz, doğruyu eğir.

Eğer gerçekten yeni bir şeyler olacak ise kadim geçmişin bir taklit tekrarı değil fakat öncelikle iyi niyet ve sevgi, sezgisel derinlik ve yükseklik içeren bir şeyler olsun.

Derinlik ve Yükseklik, galaktik Anne'ye yaklaşmak!

Evet, Atlantis Mu'nun bir kolonisi idi ve kısmen bugünün Amerika Birleşik Devletleri, eski dünyanın karşısında yeni dünya idi,

bilimsel bilgi ile yönetilen üst düzey teknolojisi ile Luciferian doktrinde bir kıta.

Yeni Dünya Düzeni, yeni dünya ülkesi Amerika Birleşik Devleleri'ni tüm dünya geneline yayma ve uygulama politikasıdır.

Ama iyi niyetli bir biçimde değil.

Faşist bir tarzda, kim bilir?

Belkide Amerika kıtası'da aynı Atlantis gibi bir gün sular altında kalacaktır, hatta belkide henüz daha o proje hayata geçemeden.

Antik Mısır Uygarlığı, Yunan ve Roma uygarlıkları Atlantis'ten kadim izler taşıdılar,
hem mimari hem de ezoterik anlamda bir takipçi oldular,

batık kıtalarından kalan az sayıda kesin bilgi İskenderiye kütüphanesi ile birlikte yok oldu ve bugün kel alaka şekilde Vatikan kütüphanesi kısmen bu misyonu sürdürme gayretinde.

Amerika Birleşik Devletleri aslında eski dünya ülkeleri gibi Hristiyan temeller üzerine kuruldu ama daha işin başında Avrupa'dan Amerika'ya göç eden bir kısım Mason locaları üyeleri sayesinde yeni tür bir dünya ülkesine dönüştürüldü,

Aynı Atlantis gibi bilimsel bilgi temel alınarak fakat Luciferian doktrin ile.

Mimari anlamda antik Mısır Yunan ve Roma izleri taşıyan yapılar inşa ettiler.

Baş kentleri Washington böyledir.

Uzaylı bilgisi barındıran jeopolitik düzlemde kasıtlı oluşumlar (doğu yakası şehirlerinin düz bir çizgide dizilmesi ve 3 Giza piramidinin yan yana Orion kemeri yıldızlarına yönelik bakması benzerlikleri gibisinden) düzenlediler.

Gezegenimizin patron ülkesi, süper güç haline geldiler, bir önceki geçici süper güç ve Atlantis varisi 3. Reich'in, Hitler Almanya sının bilimsel kaynaklarını, beyinlerini, dehalarını ithal ederek (Project Paperclip) onun üzerine daha akılcı ve uyumlu bir yenisini inşa ettiler.

Gerçekten bir yakası Atlantik okyanusuna bakan yepyeni yeni bir Atlantis doğdu, ama tam olarak değil,

Özgürlük heykel'i İsis ana'yı, Sirius yıldızını ve Venüs'ü, Artemis ana'yı simgeler.

Birebir oluşum ise Yeni Dünya Düzeni ile birlikte gelecektir.

Tüm Dünya Bir Amerika, Tüm Dünya bir Atlantis,

kadim Mu'ya Güneş'e İsa'ya iyi niyet'e, masumiyet'e, Adonay'a, Aldebaran baba'ya elveda,

ve tümüyle Ay'a Ay ışığına karanlığın gizemine, ürpertisine, gecenin huzuruna ve seszizliğine, ezoterik bilgiye, telepatik iletişim'e insan üstünde bulunacak yeni paranormal yeteneklere, üstün teknolojiye ve haz arayışına bir merhaba.

Ama bu kez batmamak, batırılmamak için bilmediğim, göremediğim çeşitli önlemler alarak olsa gerek.

(Geçmiş tecrübelerden yola çıkarak) yoksa bunu atlayacak kadar ahmak olabilirler mi,

belkide inanmıyorlar ama ben inanıyorum ilki battı ise ve sonrası da battı ise devamı da elbet batacaktır.

Fakat içerisinde içinde istenmeyen bir şeyler de barındırıyor olmalı ki izin verilmiyor,
ben albümümüzde kısaca bu durumu şöyle isimlendirmiştim:

"Sunset In The Mud"

Horus'un gözü her şeyi görmelidir, hiçbir şey kaçamamalı dır o gözden,

ancak o zaman eksik kalan piramit tamamlanmış olacaktır,

kablosuz ağlar, çipler, kameralar, kızıl ötesi ve teknoloji, dijital kimlikler, paranın ortadan kalkması artık her şey'in kayıt altına alınabilmiş olması ve kimsenin vergi ödemekten kaçamaması bahane edilerek alında tam bir otoriter denetim sağlanacaktır.

Set eşi Venüs ve oğulları yer altı tanrısı köpek başlı Anubis negatif madde dünyayı kontrol eder.

Peki gözün arka kapısı nedir nereye bakar en derinde?

Şeytan?

insanı var etmiş, toprağa ekmiş olan uzaylılara?

belki her ikisi de?

Belkide insan'dan üzerine düşen görevi tam olarak yapması umulmaktadır, nihai görevini tamamlamasını, ve işte gizli bilgi dedikleri belkide tamda budur:)

Negatif tarafa yakın olanların tercihi daha çok ateizm'i yaygınlaştırmaktır (her ateist negatif çalışır demiyorum dikkat!)

böylece ahirete inanmayan bir toplum öngörülür, yani salt maddeye, toprağa inanan, yeryüzünü cennet kılan ve ölümle noktalanan kemik ve et ile sınırlı bir reennkarnasyon kısır döngüsü,

sonsuza dek sürmesi beklenen, tümden gelen bir devrimci anlayış yerine tüme varan reformlardır beklentileri,

çevrecilik, feminizm, vejeteryenlık, gay hakları vs. ama çizgiyi geçmeden, tek tek, ayrı ayrı ele alınarak,  ayrı ayrı paketlenmiş ve tüketilmeyi bekleyen hazır başlıklar halinde,

burjuvazi sınırları içerisinde kalarak, o çerçeve dışına taşmadan:)

tüm bu tüketilmeye hazır paketler toplumsal algı yönetimi kontrolünde pazarlanırlar.

Gönül bağıyla Tanrıya bağlanmak isteyen bektaşi kültürü benzeri" deistler" ise aslında bilmeden İsa'nın çizgisinde güneşe doğru yürümektedirler.

Bir mısır Firavunu ayrıca Mu'ya ve güneş'e yürümek istemişti ve adı Akhenaton'du ama sonrasında tüm izleri, tüm anıları ve ardında bıraktıkları yozlaşmış mısır rahiplerince silinmeye ve yok edilmeye çalışılmıştı değil mi?

Evet Atlantis Ay idi ve Mu güneş!

Japonya'nın bayrağına miras kalmış o kadim güneş.

Osiros (Orion) bu dünyanın ve yaşamın yüce tanrısı olması gerekirken talihsizlik sonucu ölüler dünyasının yani ahiretin tanrısı oldu.

Ve Set (Stürn gezegeni) ahiretin tanrısı olması gerekiyor iken bu dünyanın ve yaşamın efendisi oldu.

Herkes Osiris yerine Set'e yani şeytan tapar oldu.

Talihsizlikmi kadermi?

Insnlığın lın yzısımı?

Yoksa aslında her şey aslında planlandığı olması gerektiği gibi mi oldu?

Mitolojik ve kader bağlantılı bir gönderme, biir hikaye, bir ironi mi söz konusu?

Hatırla,ve dedi ki İsa, "My kingdom is not of this world."

I think their keyword is "Addiction," they want you to be addicted to almost everything except Rock 'N' Roll, lol,

infact that was their basic marketing strategy since the beginning,

For instance they want you to be addicted to smoking,because when you're addicted to a product specifically it's way more easier to sell you that very manufactured product,

in other words your addiction does guarantee the sales & marketing success of that specific product in a sense, you know,

For instance they want you to be addicted to Facebook, the social media and thus they 're able to track you, they can trace your existence easily,

they know who you are, they know exaclty what you think, they know what kind of a person you are,

basicly they want to know weather or not you're a potential threat to the system!

besides marketing process is easier through those social media platforms,

controlling and manupulating the masses is just a piece of cake,

they want you to be addicted to shopping, addicted to plastic credit cards, addicted to consuming products more and more and as much as possible,

addicted to fashion, addicted to celebrity culture, addicted to coke, addicted to coffee, addicted to fast food and junk food,

addicted to betting, addicted to gambling, so on so forth.

In short they want you to be a slave, a slave of the system precisely just as how it was thousands of years ago when the mankind had been forced to work

and their efforts and energy had been exploited in those gold mines,

just like how those African colored people once had been exposed to slave trade in both Europe and America in between 15 and 19th Centuries.

They don't want you to think, they don't want you to know things.

Of course we know The Bible story of Samson and Delilah from the old testament,

but we also know that infat there's no difference between Zionism and Neo-Nazism ideologies

because both of those movements claim that their races are superior to other races, in other words both sides are racist and fascist.

Those ultra-zionist hate groups and neo- nazi savages, as far as we can see both sides are promoting just hate but no love,

no difference at all anyways.

Para kazanmayı bilmiyorum, çünkü özümde para kavramı olan bir doğaya ait değilim, burada hiçbir gücüm yok, aynı kriptonit kayaları üzerine atılıp hapsedilmiş bir Superman gibi:)

burada sözüm yok, çünkü tüm sözler zaten söylenmiş ve çoktan tükenmiş, burada hükmüm yok benim, tümüyle hükümsüzüm.

Artık Google android güncellemeleri, uygulama ikonları, arayüzler, Google Drive upload'ları ve windows 10 uygulamaları bile renkle dolan tam bir çember şeklinde yuvarlayarak gerçekleşiyor,

pil tam dolu uyarısı amaçlı uygulamada seviye göstergesi yuvarlanarak ilerliyor ve tamamlanıyor,

Windows 10 güncellemeleri aynı şekilde yani çağrışım yaratarak ve bilinçaltınızı hedefleyerek simgesel globalizm fikrine insanları alıştırmak amaçlanıyor.

Dolar üzerindeki yarım kalmış piramit'in üst bölümde yer alan her şey'i gören göz ile birleşerek tamamlanması mesajı.

Her şey o kadar karmaşık ve doğruyu yanıştan ayırmak o kadar güç ki böylesini ancak şeytanca bir kurgu başarabilirdi.

Komik bir örnek vereyim, cadılık bir dereceye kadar gerçektir, elbette dokunulmasına ve cezalandırılmasına bende herkes gibi salt yobazlık gericilik olarak bakıyorum orası tartışılamaz, onlara dokunulamaz, dokunulmamalıdır

fakat bazı kadınlar gerçekten belirli ölçüde cadıdır ve çeşitli negatif yeteneklere sahiptirler,

aralarında bir rütbe ve kıdem söz konusu olduğu bile söylenebilir, sıradan bir aydın'a bunu söylediğinizde deli olduğunuzu düşünecektir veya cahil

oysa ilgisi yok,aura enerji ve şakra merkezleri gibi mevzularla ilintili konular sadece
aslında cahil olan kendisidir,

biliniz ki tarih boyunca hiçbir isimlendirme, adlandırma, yersiz değildir, ardında gerçek bulunmayan mit, mitolojik hikaye, anonim halk hikayesi de yoktur,

ne tamamen doğrudur nede yanlış, şeytan hep ayrıntıda gizlidir ve gözleriniz yanlışı doğrudan ayırabilecek ölçüde keskin olmalıdır

işte o zaman gerçek bir aydınlanmadan söz edebilirsiniz:)

Bazen basit bir köy kırık-çıkıkçı sı kendi edindiği tecrübe ile derdinize çare olabilir, modern hastahane koşulların size sunamadığını sunabilir


veya sözgelimi basit bir alternatif tıp uygulaması hiç ummadığınız şekilde derdinize derman olabilir, (bazen ülkeden ülkeye farkeden ileri tıp uygulamaları bile kendi kendine keşvedilir. )

Örneğin kriyoterapi poliklinikleri ABD'de var bizde şu an için yok, oysa büyük ölçüde fıtık, benzeri ve başka birtakım eklem rahatsızlıkları tedavisinde başarılı uygulamalardır ve hatta bazı tedavi süreçlerinde kendi kendine keşvedilmiş yöntemlerdir.

Well ı know all the stuff including a lot of technical details such as managing the softwares, and studio tasks,

rendering and processing the sound waves, tuning the amplificators, controlling the mixer channels, tuning the drum kids,

meausering and correction of the exact distances of microphones between amplificaters and instruments to avoid from unwanted disturbing resonants and similar sounds,

for instance vicious circle delays between microphones and pickups of the guitars on the stage and etc.

Let's talk about freedom, when a producer or film maker guy come up and says, hey listen buddy, we are up to a new production, just working on a brand new film, so can you compose the soundtracks and the music?

I would sa, no,

but why?

because ı have to create my piece of artwork when ı got inspired only,

if there's sparkle of inspiration then ı would do it at the exact time specifically when ı want and when ı need, this is choice of freedom

because ı'm not a factory machine man, because ı'm not a production, and hense ı's not gonna produce such artworks, you know,

ı don't like industries, and ı don't like fabricated mass productions.

Actually this's the exact main problem of that system

it's the disease of capitalism, they always intend to put everyone in a sort of race.

"Every piece of artwork is like a child to be born"

yes of course, ı agree, but the exact hight, weight, and body shape of that child should not be determined by the othersbut only by myself, you know and ı don't like time and locality limitations either.

One thing is for sure, Music's a business of profound emotions ,deep feelings and freedom, you know, and every single composing is like a single stone thrown in the ocean.

On the other hand of course what Hollywood composers are doing is a highly professional and difficult way of business, but totally different from manistream custom music concept.

For instance, he is trying to compose a completely fitting correspondent soundtrack for a specific film scene by watching the texture of that single shot, or an action scene, whatever.

Well that is pretty admirable way of a difficult and specific business ı have to admit,

however it doesn't fit me well, lol

But if ı watch a movie randomly and then get an inspiration coincidentally that is fine with me, no problem lol.

Anarşism'e kısa bakış:
Aklıma gerçekten güzel bir şeyler geldi fakat kalkıp bu kitaba eklemeye üşendim ve daha sonra da unuttum gitti,

yani eklesem iyi olurmuş yinede hayıflanmayacağım çünkü bu yaşanmışlık, bu negatif deneyim bana aklıma gelen bana göre ilginç düşünceleri anında kitabıma eklemeyi yada en azından not almayı öğretti, yani belkide gelecekte daha önemli bir fikir bu vesile ile buraya eklenmiş olacak.

Bir aksilik olduğunda örneğin en basitinden bir şey kaybettiğimde "her insanın mutlaka yaşam sürecinde eni sonu kaybetmesi gereken şeyler vardır, böyle bir hata payı vardır,

aynı büyük marketlerin örneğin çalınan heba olan ürünler ve kasa kayıpları için ayırdıkları amortisman payları gibidir, o halde bu durum son derece doğaldır ve normal karşılanmalıdır,

o halde üzülecek te pek bir şey yoktur" şeklinde düşünerek durumu doğal karşılar ve bir çeşit Polyanna'cılık oynamaya çalışırım,

Peki bu eylem doğal doğa yasalarınla uyumlu olmaya çalışmak sanatı mıdır?

Yoksa tam tersine doğal doğa yasalarının (Murphy kanunları) neden sonuç ilişkisi içerisinde bizden beklediği üzülme ve kötü hissetme eylemini hiçe saymamız bakımından bir çeşit isyan mıdır?

Doğal doğa yasalarına bir başkaldırı ve protesto'mudur?

Unfortunately this golem is for real, this golem is responsible from all known world wars in the history of mankind, destructions, Pearl Harbor, 9/11, invasions, millions of death,  this is not a game, this is the most important problem of this world,

The Archons, a masonic invasion, an ongoing outrages campain filled with pop music culture, pornographic promotion, and ignorance which has nothing to do with science or intellect as it's been claimed,

you know that, ı know that and ı believe sooner or later everybody will know the truth,

this golem is "Standard Oil company" this golem is "Exxon" this golem is "Phillip Moris" this ugly ,disgusting golem has a name and it's "The llluminati" or "666" if you'll but if you are a part of it of course you can not deal with it, ı totally understand that,

but at least mabe you could try not to support and promote it no more

ı'm sick of it, tired of their global degeneration and lies,

Mc donalds everywhere, Starbucks everywhere, they wanna put those god damn microchips inside all of us,

they intend to turn us to fucking slave robots! Some sort of products,

Anarşizm ile faşism arasındaki çizgi delilik ile dahilik arasındaki çizgi kadardır.

Belgesel ve film sitemde faşist Franco rejimine karşı geçmişte verilmiş Anarko -Komunist direnişi konu edinen "Libertarias" ve "Land Of Freedom" filmleri için yazdığım önsöze bir bakalım:

"Bu hafta Faşit Franco Cuntası"na karşı devrimci mücadele veren Anarşistleri(Liberterleri) konu edinen 1995 yapımı 2 film birden sunuyorum.

Bu mücadelede yer almış olan aydın kadınların erkeklerle birlikte mertçe omuz omuza savaştığını görüyoruz.

1936-39 Yılları arasında gerçekleşmiş olan İspanya iç savaşında Faşist Franco yönetimine direnen insanlar daha sonra Katalonya bölgesinde Barcelona'da "CNT" örgütü kapsamında ve ayrıca Bask Batusuna bölgesinin bağımsızlığı için mücadele verenlerdir.

1959'da kurulmuş olan ve günümüzde bile halen var olan "ETA" örgütü kurucularıdır,

CNT anarşist daha doğrusu anarko komünist bir örgüt olmakla birlikte bask bölgesi ve ETA daha çok marksist-leninist bir çizgidedir ama elbette anarşist üyeleri de vardı ve belki halen vardır.

"CNT" faşist Franco askeri darbesine yani diktasına en büyük direnişi iç savaşın sonlarına doğru Barcelona'da göstermiştir fakat ne yazık ki yenilmişlerdir, telefon santrelleri ve devlet radyosunu ele geçirdiler, anarşist radyo yayınları başlamıştı,

İngilizce olarak uluslararası düzeyde herkesi, tüm dünya işcilerini ve solcuları direnişe çağırdılar,

öyleki bu davet aynı 1960'larda The Mamas & The Papas grubu eski üyesi Scott Mckenzie'nin hippie gençliğini, çiçek çocuklarını yani bir anlamda pasifist anarşistleri şarkısında San Francisco'ya davet etmesine benziyordu,"If you're going to San Francisco Be sure to wear some flowers in your hair If you're going to San Francisco You're gonna meet some gentle people there" fakat elde çiçekler yerine silahlar, pasifist anlayış yerine aktivism vardr ve bence bariz tek fark bu idi:)
.
Uluslararası düzeyde bir çok farklı ülkeden aktivist, katılımcı onlarla birlikte direndiler, Almanlar, İngilizler, İtalyanlar, kollektivist anlayış, ortak mülkiyet temelli bir anlayış kısa süre içinde olsa devreye sokulabildi ve mükemmel şekilde yürüdü,

insanlar gönüllü olarak yardımlaştılar, hiçbir emir komuta zinciri ve yönetici sınıf olmadan yaşamlarını sürdürdüler, para ortadan kalktı, ihtiyacı olan ihtiyaçlarını ortak halk sandıklardan ve yardımlardan karşıladılar,

birlikte yemekler yendi, şarkılar söylendi bütün dünya ütopik, mantıksız ve işlemez denen anarşist yaşam biçiminin 4x4 şekilde yürüyebildiğini ve işleyebildiğini görmüş oldu,

yeter ki çoğunluk aynı çizgide durabilsin, aynı iyi niyete ve anlayışa sahip olsun

"kötülük, devlet kavramından ve sömürüden doğar, doğduğunda henüz bir bebekken kimse kötü değildir" şeklinde bir anlayıştı onlarınki.

Peki neden yenildiler? Çünkü Stalin'ci çizgide duran diğer solcular onları sattı,
o sırada zaten bolşevikler anarşistleri hedef tahtasına oturtmuştu bile, bolşevikler'e göre anarşistler sözde küçük burjuvazinin bir başka formu idiler ve toptan yok edilmeleri gerekirdi,

onlarla olmaktansa kapitalistler ile ve Franco faşist diktası ile aynı çizgide olmayı tercih ettiler ve bu nedenle tarihi Barcelona direnişi çöktü.

19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın erken dönemleri bir çok farklı ülkede Anarşism'in yükselişine tanıklık etmiştir bir çok olay yaşandı buna ABD'de dahil,

bir "John Baez" şarkısına konu olan Sacco& Vanzetti'yi hatırlayın ne yazık ki tümüyle masum oldukları halde acımasızca idam edildiler.

Yani adeta bir uzun deneme girişimleri süreci tekrar tekrar sahneye konmak istendi ama farklı nedenlerle bir türlü olamadı,

en büyük nedenlerden biri kafaları karıştıran ve yönlendiren menşevik ve bolşevik hareketleri ve komünist Sovyet modelinin haksız biçimde ön plana çıkışıdır,

sözde sosyalist özünde faşist Stalin diktası ise bu engelin tuzu biberidir.

Anarşism "başta bir belirleyici, yön veren yönetici sınıf ile birlikte sosyal düzen anlayışı sanki daha gerçekçi ve ayakları yere basan bir düzen anlayışıdır" şeklinde yanıltıcı bir propagandaya kurban olmuştur bile diyebiliriz,

oysa hiç alakası yoktur sosyalizm ne derece gerçekçiyse ortak mülkiyet ve sınıfsız toplum anlayışına dayalı anarko-komünist model o derece gerçek ve pratiği olan uygulanabilir bir modeldir, üstelik halen siyasal tarih boyunca tam olarak kitlesel bazda ve metropöller bazında denenmemiş, sınanmamış yegane modeldir aslında,

Metropol, şehir yaşamı ve anarşist ideoloji ne derece uyumludur o ayrı bir tartışma konusu:)

Anarşism'in ne olduğunu bilmeyen de çok nedeni kavram kargaşası ve genelde kaos kavramı yerine kullanılıyor olması ayrıca 12 eylül döneminden kalan bir cahillikle politik kişilikler ve bazı yöneticilerde her çıkan isyana veya ayaklanmaya bu adı yakıştırıyorlar hatta bazen "terörist" kavramı ile karıştırılıyor.

Her Anarşist terörirst değildir terörist olan Anarşistler'de vardır elbette, tıpkı sosyalizmden veya sağcı kesimlerden de terörist örgütler olabilmesi gibidir,

yani özetle hayatında eline silah almamış bir çok anarşist vardır.

Ateist olanları olduğu gibi Tanrı'ya iman edenleri ve Tanrıdan başka otorite tanımıyorum" diyenlerde vardır ki buna benzer bir cümleyi "Hz. İsa" da kullanmıştır.

Her Anarşist direnişçi de değildir Örneğin bazı Anarko-Pasifistler hayatlarında bir eyleme katılmış bile değildirler.

Aynı diğer yaygın ideolojilerde olduğu gibi Anarşismde fraksiyonlara, alt kollara ayrılır.

Yani bir ağaç ise alt dalları budakları vardır.

Örneğin Anarko-komunizm, sosyal anarşizm,  bireyci anarşism, anarko-pasifizm vs.

Anarşizm günü geldiğinde doğal olarak birden ve kendiliğinden ortaya çıkması beklenen bir gelecek hareketidir, bir kıvılcım sonrası aynı anda ve eş zamanlı olarak bir çok farklı bölgede hatta ülkede başlaması muhtemel bir harekettir,

bulaşıcı şekilde hızla yayılması beklenir artık her türlü yönetim anlayışını ve ideolojik anlayışı denemiş, hepsinin nafile olduğunu görmüş ve ümidini yitirmiş bilinçli bir çoğunluğun eseri olabilir ancak,

ve bu çoğunluk epeyce bir çoğunluktur, halkların büyük bölümünü kapsamaktadır,

böyle bir durumda iyi niyet ağırlıklı toplumlar ve topluluklar olacağından kendiliğinde uzlaşı yöntemi ve kollektivist bilinç ile anarko-sendikalar, halk örgütlenmeleri yardımıyla yeni bir yaşam biçimi doğar,  para yoktur,  sömürü yoktur, ezen,emreden yoktur, itaat yoktur,  efendiler yoktur, kullanılan ve hor görülen yoktur.

O nedenle pasifizm ve etliye sütlüye karışmadan sadece doğru zamanı beklemek bile tek başına bir çeşit anarşist eylem olarak görülebilir ve açıklanabilir.

Örneğin Büyük İskender'e o ünlü "Gölge etme başka ihsan istemem senden" yanıtını veren Dyojen bile bir bakımı anarşist olarak değerlendirilebilir.

Çarklar dönmeli yanlışlar yaşanmalı, her türlü politik görüş ve hatta savaş yöntemi bir bir deneyimlenmelidir önce,

ve halklar, milletler, tüm bu yaşananlardan dersler çıkarmalıdırlar,

insanlar her türlü tecrübeyi kazanmalı ve sonunda her türlü politik görüşün ve yönetim tarzının nafile olduğunu kavramalıdırlar

ve en sonunda çoğunluğun potansiyel anlamda makul ölçüde bilgili, aydın ve zeki aşamaya gelmesi ile birlikte kendiliğinden bir devrimsel hareket oluşacak ve hatta devrimsel bir mücadeleye bile gerek kalmayacaktır,

ortak mülkiyet anlayışı,  iyi niyet, yardımlaşma ve en önemlisi uzlaşı ile doğal şekilde akan su zaten yatağını bulacaktır.

Burada gerekli olan tek şey zamandır, tecrübedir,, bilgi akışı ve evrimsel süreçtir, kendiliğinden doğal süreç sonucu olgunlaşan meyveler misali halklar, toplumlar ve bireyler olgunlaşacaktır ve sonrada büyük devrim sadece bir defaya mahsus olmak üzere, tek yönlü ve geri dönüşsüz biçimde kalıcı şekilde gerçekleşecektir,

Köklü,sağlam temelli kalıcı, sürekli, kusursuz tek devrim şekli doğal süreç sonucu oluşan kendiliğinden devrimdir.

Dediğim gibi, aynı diğer ideolojilerde olduğu gibi mantığı tutarlılığı ve pekala pratiği vardır, yani söylendiği gibi kaos,karmaşa anlamına gelmemektedir ayrıca ütopik falanda değildir gayet uygulanabilirliği vardır ve zaten uygulanmıştır, mesela "Paris Komünü" sırasında yer yer kısa vadeli olarak pratiği denenmiş ve gündelik yaşama uyarlanabilmiştir,

önceden bahsettiğim gibi Barcelona direnişi sırasında pratik yaşamda uygulanabilmiş ve çok güzel ve olumlu sonuçlar vermiştir,

ancak uzun vadede ve makro ölçekte denenmişliği yoktur bir anlamda bakirdir ve o nedenle tüm diğer denenmiş ve tutmamış ideolojilerden (sosyalizm, faşizm, kapitalizm, sosyal demokrasi, milliyetçilik,teokratik din temelli yönetimler. vs.) daha değerlidir ve geleceğin tek umududur.

İster istemez bir gün gelecekte tüm haksızlıklar eşitsizlikler ve adaletsizliklerden dolayı patlak verecek ve kendiliğinden yayılacaktır.

Bir gün insanlar kim başa gelirse gelsin fark etmiyor, kime oy atarsak atalım bir şey değişmiyor, her başa gelen iktidar olan sadece cebini doldurmakla yemekle, hortumlamakla veya yakınlarına akrabalarına kıyak geçmekle meşkül demeye başlayacaklar.

Artık temsil edilmek istemiyorum, ben orjinal ,kimselere benzemeyen, şahsına munhasır bir bireyim ,neden bir başkasına temsil hakkı vereyim?

Artık temsili demokrasiye inanmıyorum demeye başlayacaklardır.

Bir gün insanlar yönetilmeksizin yaşayabilmelerinin mümkün olabileceğini kavrayacaklar, bunun için tek gerekenin ise iyi niyet, kollektif girişim, kooperatiflere ve mübadeleye dayalı bir yaşam biçimi olduğunu anlayacaklar.

Siz aydınlar lütfen halk diliyle konuşun İşçi veya emekçi demek varken "Proleter" demeyin mesela.

Bırakın artık entellektüel söylemleri, kendi çukurunuzda debelenmeyin açık ve net olun, meseleleri basitçe ve anlaşılır şekilde izah edin, örneğin okuması yazması olmayan bir köylü sizleri kolayca anlayabilsin.

Bu benim bir istirhamımdır."

Ben olsa olsa bireyci bir anarşistim bazen bir anarko-nihilist, bazen hiçbiri ve hep dediğim gibi aslında sadece tek bir sıfat taşımayı seviyorum,

"Bir Evrenli"

Bu arada şunu da eklemek isterim 1850'li yılların sonu ve 1900'lerin başlarındaki o ardı ardına anarşist girişimlerden sadece biri bile başarıya ulaşabilmiş olsaydı, ardından gelen o faşist ve otoriter düzenler, Nazi Almanya'sı, Mussolini faşist İtalyası, Stalin vs. belki hiç olmayacaktı,

çünkü her ülkeden çeşitli insanlar kollektif bilincin ne kadar güzel işlediğini, hiçte söylendiği gibi hayal ürünü, bir rüyadan ibaret ve ütopik olmadığını, pek ala uygulanabilirliği ve pratiği olduğunu görecekler ve o faşist zihniyetlere destek vermeyecekler, oy atmayacaklar hatta belki hiç onları başa getirmeyeceklerdi

veya en azından yaşanan o büyük travmalar, şiddet, ızdırap, acı, ve kyıplar bu denli büyük olmayacaktı.

Bu önemli, şanssızlık mıdır? Kader midir? Şeytanının, kötünün zaferi midir?

Bilmiyorum.

Nerede çokluk orada kirlilik felsefesine oldum olası inanmışımdır.

Örneğin kalabalık bir lokantaya gidin ve görün, servis gecikir, yemekler soğuk gelir, her şey özensizdir,

veya kalabalık bir plajda yüzmeye kalkın, yosunlar, kola kutuları, gazoz şişeleri, gazeteler, olmadık nesneler arasından sıyrılarak kirli sulardan bir an önce açığa ulaşmaya çalışırsınız, fakat kimselerin olmadığı güzel ıssız bir koyda temiz sahil ve denizin keyfini çıkarabilirsiniz.

Peki neden bir çok insan illede kalabalıklara karışmayı ister?

Yalnızlık o kişileri bunaltır çünkü bu insanlar başkalarına muhtaçtırlar, gözlemlemek ve gözlemlenmek ihtiyacı hissederler, bazen hava basmak, caka satmak, birer gerçek ihtiyaçtır onlara, yani özetle bir çeşit acziyet diyelim.

Kalabalık bir sinemada filmi net izlemeniz zordur, önde bulunanlar görüntüyü engellerler, konuşan ,teliyle bir şeyler yapan, fısıldaşan sesler konsantrasyonunuzu bozarlar,

işin doğrusu ben devrimler hariç bugüne dek kalabalıkların işe yaradığı veya lehime olduğu bir duruma henüz rastlamadım.

Kalabalık bir kafe'de bile oturmak istemem, ayrıca kalabalık şehirde beni boğuyor, emekli olur olmaz Kaş veya Kalkan gibi bir yerlere kapağı atacağım, sessizlik, tarihi eserler, doğa, deniz, mangal, balık keyfi.

İrade'den söz etmek istiyorum,

Yaşamımızı sürdürürken bir çok sorun yaşıyor ve yaşayacak olduğumuz gerçeğine karşın savunma duvarımız nedir?

Bir firewall gerekmez mi?

işte o irade olmalıdır, elbette sabır tuzu biberi olacaktır.

Mademki yaşam başlı başına bir savaş, sürekli bir devinim, evrensel genel geçer diyalektik bir süreç söz konusudur ve her birimiz zorunlu birer savaşçıyız o halde direnebilmek, direnç gösterebilmek ancak bilinçli ve planlı bir savunma mekanizması eşliğinde pratiğe geçirilebilir ve işte mekanizma İrade gücüdür.

Nefsimiz ile mücadeleden bahsediyoruz, karşımıza çıkan şeytansı davetlere karşın ortaya koymamız gereken olgun, aklı başında tepkilerdir söz konusu olan, işte bu denli basit.

En basitinden örneğin sağlıklı yaşam adına albenili, doymuş yağ oranı yüksek, sağlıksız fakat oldukça lezzetli gıda tüketim ürünlerinin çekiciliklerine ve reklamlarına direnebilmek, yani Akdeniz mutfağı usulü beslenmede ısrar edebilmek, yine sağlıklı yaşam adına işleyen demir ışıldar misali hareketli olabilmek, egzersiz yapabilmek vs.

İşte bu denli basit, ama asla kolay değil.

Madem bu 3 boyutlu düzenin mantıksız görünen hatta komik bazı yasaları var, yani Murphy kanunları var, aklımıza yatsın yada yatmasın uyum göstermek zorundayız, öyle ya bu deveyi güdecek veya bu diyardan göçüp gideceğiz, hoş eni sonu herkes göçüp gider, gidecektir, doğrudur, ancak biz yenilmek istemiyoruz.

Bir filozof aslında "intihar" diye bir olgu olmadığını, intihar etmiş gibi görünen ancak ölümünün ardında yatan gerçek nedenlerin o kişinin çevresine ve sosyal koşullarına bağlı olduğunu, yani aslında özetle genellikle intihar eden kişilerin aslında cinayete kurban gittiklerini söylerdi,

Zor olanı seçeceğiz, irade, sabır, direnç, amansızca yılmaksızın salt mücadele...

İrade bir tavırdır ancak koşullara bağlı olmalıdır, şöyle ki planlı, programlı, usulünce bir pratik dönüşüm süreci yaşamak ve bunu yavaşça ayağımız kayıp düşmeden yara bere almadan yapabilmek oda ayrı bir hüner elbette, acele işe şeytan elbette karışır o halde bu irade tavrı, bu firewall gelişitirilirken acelede edilmemelidir:)

Ne mutlu Rab ile başbaşa kalabilmek için yanlızlığı seçebilme cesaretini kendinde bulan o isimsiz münzevi kahramanlara.

Madem ders çalışırken yere yanlışlıkla düşürülen bir kalem gidebildiği en kuytu ve uzak köşeyi seçer ve bu genel geçer böyledir o halde bizde bunun farkında olmalıyız ve o kalemi masa altında almaya çalışırken belimizi incitmemeliyiz veya kafamızı oraya buraya çarpmamalıyız,

hatta neden kırtasiyeye gidip yeni bir kalem almayı seçmeyelim, alt tarafı kaç paralık şey:) veya yedek bulundurmayalım, onu o uzak, kuytu, erişilemez bölgeden alacaksın diye kendini paralamaya değmez aslında.

Yağmurlu havada taksi aramak yerine işimiz acil değil ise evde oturmayı tercih etmeyi bilmeli ve ısrar etmemeliyiz, ayrıca sinirlenmemeliyiz, keskin sirke küpüne zarar değil mi?

Yada aradığımız bir ürünü bulamıyoruz diye bir mağaza daha olmadı bir tane daha deneyip akşama kadar vakit kaybetmek ve kendini yeyip bitirmek yerine karşımıza kendiliğinden çıkmasını bekleyebiliriz:)

Bu anlamsız evrensel düzene direnç ancak bu şekilde mümkün olabilir yani onunla inatlaşmamak çünkü yenilen kesinlikle biz oluruz:)

Peki bunca seçenek bunca alternatif ve tahrik niye?

Reklamlar, hızına yetişilemez bir teknoloji devinimi, daha bir ürünün taksitlerini öderken kaçınılmaz olarak acımasız rekabet ortamında ve agresif kapitalist bir düzende eski ve demode olma sonucu doğar.

Bir çok yiyecek içecek seçeneği, hiper marketleri albenili ambalajı parlak ıvır zıvırlar nedir bunlar?

Sistemin bu işte hiçmiş suçu yoktur?

Olmaz olur mu gerçek sırıtıyor işte iktisadi açıdan makro düzeyde mal ve hizmet arz ve talebi arasında hiçbir denge yok,olmadığı gün gibi aşikardır, olmuyor arkadaşım, yürümüyor arkadaşım işte görünen köy kılavuz mu ister bunca insanı doyurabilmek için bir çok gerekli imiş görünen çakma ihtiyaç ve ürün ortaya konulması gerekiyor.

Adaletsiz pastanın koca bir dilimini 3-5 kişi kalan çok çok azını büyük kitleler paylaşmak zorunda ise ister istemez yapay ve sağlıksız beslenme tetiklenir.

Makro boyuttaki diğer bilindik malum sorunları yeterince yazar dile getiriyor ve bence yeterince değiniliyor ben kıyıda köşede kalmış pek kimsenin değinmediği meselelere değinmeyi tercih ediyorum, böylesi bana daha mantıklı gelmektedir.

Bir seçmen bir partiye niye oy verir?

Kendi sorunlarını dile getiriyordur, kendi dünya görüşünü yansıtıyordur ve kendini yakın hissediyordur dahası kendine benziyordur.

Şahsen ben beni temsil etme hakkını kimselere vermem zira oldukça nevi şahsına münhasır bir zat-ı muhteremimdir ve ancak ben kendi kendimi temsil edebilirim, kimsenin beni temsil edebileceğini falanda sanmıyorum.

Fakat bana benzeyen saçları neredeyse belinde bir rock müzisyeni eminim kendisine en azından benzer birilerini mecliste görmek istemektedir.

Peki var mı böyle biri mecliste?

Hayır

Hiç oldu mu?

Olmadı,

Neden?

Bilemiyorum, %10 barajı vs. onlar ayrı sorunlar diyorum ki en azından herhangi bir parti en azından bizlere benzer bizlerin sorunlarını dile getiren ve bizleri anlayan birilerini aday gösterebilirdi neden olamıyor ki?

(Siyah Death T-Shirtli Bir metal müzisyeni veya dinleyicisini kastediyorum" Çelik", falan değil yani)

Oysa rock dinleyen ve rock sever kesimler genellikle toplumların en zeki, en değerli ve kültürlü insanlarıdır.

Belkide sorun tüm dünyada genelde ayakların başları yönetiyor olmasıdır.

"Bak orada barış satılıyor, ama kim satın alıyor?"
(Megadeth)

Gerçekçi olmak istersen eğer şöyle etrafına bir bak,

maalesef savaş her yerde oldu, oluyor ve hep olacak, nedeni basit insan saldırgan bir varlık, bir 100 yıl için tüm insanları bu gezegenden çıkarabilseydik eğer ve kalabilseydi kendi başına yeterli bir süre için ekolojik denge kendi kendini yeniler ve her şey normalleşirdi.

Döndüğünde inanamazdın gözlerine, sorunu başka yerde arama sorun bizleriz istisnasız hepimiz ve tek tek birer ayrı sorun ve gözyaşıyız.

Bana hikaye anlatma arkadaş bu saatten sonra renkler belirgin ve ne şekildet kirlilik ve yozlaşma her yerde.

Kimsenin bir şey anlamadığı entellektüel söylemlerle halk devrimleri yapmaya kalktılar çünkü derdi "bak ben biiyorum, ne çok biliyorum, ve söylemlerimle piyasa yapıyor, karı kız tavlıyorum"

Hepimiz ayrı birer sorunuz tek başına ve sizde solcu geçinen küçük burjuvalar ,tek derdi mangır olanlar, bana hikaye anlatma, karnım tok benim.

Görebiliyorum çirkinliğinizi ve tiyatro perdesinin arka yüzünü.

Maliyeti ucuz , doyurmasına doyuran ama sağlıksız şekilde yavaşça öldüren gıdalar ortalığı kaplar.

Adaletsiz ve dengesiz teraziler, kör, gözü görmeyen sözde adalet anlayışları, peki nereye kadar yürüyecek?

Elbette kendi içine çöküp devasa bir kara delik oluşturana dek ve geri kalan her şey'i sonra içine çekecektir, ışığı bile yutacaktır.

Ne zaman ki aslında özünde doğaya ait bir varlık olan insan topraktan çıplak ayağını kesti ve gri betonarme binaların yani bir zindanın içine kendini hapsetti,

Ne zaman ki insan özünden uzaklaşıp doğal olan yerine yapay olanı olanı tercih etti,
kendi doğasına ve bünyesine uymayan zoraki bir yaşam düzenini inşa etti ve tercih etti, işte o zaman her şey karanlığa büründü!

Robotlar gibi sabah işe akşam eve gidip gelen ve özgür olduğunu zanneden insan yığınları.

Yıllar önce bir alışveriş merkezinde bir kasiyerin yaptığı işe şöyle bir baktım, biraz gözlemledim, bir ürünü alıyor oradan oraya geçiriyor ve sonra kasa ödemesi alıyor, içimden "bir robottan ne farkı var" diye sordum.

Hiçbir zeka ve yaratıcılık gerektirmeyen bir iş, bir robot kolu da bu işi yapar, programlanır ve çalışır veya bir yazılım, bir bankamatik şeklinde pc vs.

Hayli üzülmüştüm ve bir kaç yıl evvel bir hipermarket'te öngörüm gerçekleşti, o market'e dokunmatik ekranları olan ve kredi kartı yada nakitle ödeme alan ayaklı ödeme noktaları konumlandırdılar ve ardından bu sistem, yaygınlaşmaya başladı, 24 saat hizmet verebilir, yemek yemez, asla da yorulmaz:)

Evet gerçekten, kaçınılmaz bir realite, uzak gelecekte onlar tamamen sistemi devralabilirler zira maliyetsiz,bir sefer kurarsın ve uzun yıllar zahmetsizce ürünlerin ödemesini alır işi yapanda bizzat müşteridir kasiyere ne gerek var?

Peki insanlar ne iş yapacak?

Demektesiniz belki, elbette klasik bir soru değil mi:)

Suçu sistemde aramak gerek, işi yokuşa süren ve bu kaçınılmaz sonu kendi kendine dayatan sistemde:)

Antropolojik ve arkeolojik çalışmalar kesin olarak kanıtlamıştır ki ne zaman insanoğlu hareketli ve göçebe avcı yaşam tarzından yerleşik daha modern gibi görünen çiftçi bir düzene geçmiştir, ekip biçmeye hareket etmemeye beton evler yapmaya ve hayvanlarla eti ve sütü için süreklilik arz eden bir yakın temasta bulunarak bir bakımı içi içe yaşamaya başlamıştır,
(yani kısaca besicilikten söz ediyorum) işte o zaman hayvandan insana geçen hastalıklar kendini göstermeye başlamış ve salgın hastalıklar birden bire hızla yayılarak türemeye başlamışlardır.

Yerleşik düzen, tarımcılık ve besicilik, evet sonucu pekte iyi olmadı:)

İşin doğrusu onlardan önceki hareketli ve avcı jenerasyonlar daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdüler, ilginç mi geldi?

Fakat doğru:)

Hegel'ci "Tez, Antitez, Sentez" çıkarımı güçlü bir hipotezdir.

Aslında aynı meseleler üzerinde geliştirilen birbirinden farklı her tez diğerinin aynı zamanda bir bakımı antitezi sayılabilir.

O halde birbirinden farklı 2 tez de sentezlenebilirler ve bu durumda "Tez-Tez-Sentez" gibi bir sonuç ortaya çıkar, her ikisi birbirinin antitezi olduğuna göre doğrusal temelli Aristo mantığı açısından aynı zamanda "Antitez-Antitez-Sentez" durumu ayrıca ortaya çıkar.

Her ikitisadi-politik, ideolojik yaklaşım ve yaşama açılan felsefi penceresi tek başına su götürmez doğru olmayabilir ,bu güçlü bir ihtimaldir, doğrular ve yanlışlar barındırırlar, dogmatik teolojik inançlar keza öyledir tüm bunların özgün bir sentezini filtreden geçirebilen biri aslında oldukça isabetli bir iş yapıyor demektir:

fakat böyle kaç kişi var?

Böyle kaç kişiye rastladınız?

Madem şeytan ayrıntıda gizlidir o halde detaylara derinlemesine inmek gerekmez mi?

Hep derin düşünene ve derin düşünceye saldırırlar,

Ne gerek var?

Sen mi kurtaracaksın Dünyayı?

Kendini boşa yoruyorsun hiçbir şey değişmiyor, fazla düşünüyorsun arkadaşım vs. vs.

Sormak lazım bu kişilere sen düşünmez isen ben düşünmez isem sonra nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Pratiğe dökelim, faşizm'in içinde bile doğrular vardır, tek başına hiçbir ideoloji insan doğasını tanımlamaya yetmez tek çare doğruları ve yanlışları birbirinden detaylı şekilde ayırabilen dogmatik bir zekadır.

Buna ihtiyaç vardır.

Septisizm, fazla şüphecilik, pasifizm ve nihilizm doğurur, fazla dogma peşinde koşmak ise dikta yaklaşımlar doğurur bunları da terazi kefesinde bir dengeye oturtmak gerek.

Ne fazla şüpheci ve ne de fazla kendinden emin.

Gördüğüm herhangi bir obje bile gerçek mi doğrusu bilemiyorum,  bundan emin değilim diyebiliriz sonra onu alıp kafamıza vurabilir acıyı hissedebilir ve bu acının da bir yanılsama olduğunu düşünebiliriz,

Giderek popülerlik kazanan tezlerden biri olarak basitçe si tüm evreni bir Matrix ortamı farz edip devasa bir makro yazılımın içinde dolanıp duruyor olmamızda elbette mümkün ama tüm bunlar la pratikte nereye varırız?

Bunca geçen zamana rağmen Helenistik dönemden bu yana felsefe halen bazı can alıcı soruların yanıtlarını verebilmiş değil, ya felsefe adına yapay şekilde vücut bulan bilim?

Maalesef hayır o da hedefi tutturamadı, peki hedef nedir?

Yaşamımızın amacı nedir ve neden varız?

Teolojide karşılığı var mıdır?

Hayır, yani misyon açısından hayır.

Günahlar ve sevaplar tanımlanıyor, gereklilikler anlatılıyor fakat neden varız sorusunun düzgün bir açıklamasına hiçbir yerde bulabilmek mümkün değil gibi.

Bu soru güncel bir bilmece olarak yoluna devam ediyor ve en azından benim açımdan bir adım mesafe bile alınabilmiş değil.

Şeklen herkes birbirine benzese idi, adil ve eşit olsaydı her şey, güzellik çirkinlik ruhta ve bilinç düzeyinde, duygusal zekada aransaydı,

tüm değerler güzellikler işte Zeta guys, The Grays örneği fakat onlarda duygularını yitirmiş ve kollektif bir bilinçle yaşıyorlar o kısmı kötü, asla, duygular yitirilmesin sadece şekil kaygısı ortadan kalksın isterdim, ve özgür olalım.

Erich Fromm anne ve babaların çocuklarını kullanmaya eğilimli olduklarını söylerdi.

"Kızım şunu getir" "oğlum şunu götür" vs. eğitim vermek yetiştirmek bahaneleri altında çocukların iş gücünden ücretsiz yararlanmak onları köle gibi çalıştırmak veya kullanmak.

Biz Ebeveynler olarak çocuklarımızın yeteneklerinden iş güçlerinden ve yardımlarından istifade etmek hakkına sahip değiliz.

Kendileri arzu eder ve işlerimizde bize yardımcı olmak isterlerse elbette mümkün ancak lütfen zorla ve istemedikleri halde onları köle gibi kullanmayalım.

Benim çocuğuma ne yapacağımdan veya onu ne şekilde yetiştireceğimden sana ne diyenlere şöyle bir itirazım var:

Sizin çocuğunuz olmuş olması bir kimlik bir sıfat değildir ancak bir insan olması, olmaları en evrensel kimlikleridir ve her insan beni ilgilendirir.

-Evladım hadi bir zahmet ucundan tutuver şunu taşıyalım,

-Koca kız oldun hala ev işlerinde annene yardımcı olmuyorsun,

-Koca adam oldun yazın okulunda yok neden babana iş yerinde yardımcı olmuyorsun?

Olur yada olmaz onun bileceği iştir, onun seçimidir, olmak zorunda değildir, senin kölen hizmetçin hiç değildir.

Artık uyan ölü,
çatlamış betonlu yolda yürü
kuraklık, bir damla su olmadığında içecek
evet o gün bir şeyler değişecek.

Bir eylem, bir pratik tutarlı felsefi çıkarımlara dayandırıldığında ve bir mantığa oturtulduğunda benim için anlamlı ve değerlidir.

Aynı tarzda bir eylem herhangi tutarlı bir doktrine dayanmadığın da ve tüketim toplumunun bir parçası olmaktan öteye gidemediğinde pratikte diğerinden farksız olmasına rağmen benim için anlamsız, ahlaksız ve değersizdir.

-Şimdi Sahneye beyaz adamı davet ediyorum hep birlikte alkışlayalım:

-Ona Beyaz adam demek haksızlık, aslında o beyaz tanrı,

-Hoş geldiniz efendim ne yapacağımızı nasıl yaşayacağımızı siz belirlersiniz değil mi?

-Elbette

-Siz bilirsiniz her şeyin en iyisini en doğrusunu,

-Ben bilirim

-Yeryüzündeki tüm çiçekler tek çeşit olsa ne hoş olurdu değil mi?

-Tabi Çok Güzel

-Neden?

-Düzenli ve temiz, idaresi sevki kolay ve masrafsız

-Hımm,herkes beyinsiz olsa nasıl olurdu?

-Hoş Olurdu

-Neden?

-Herkes bizden olmuş olurdu

-Neye inanayım?

Benim dinime ve hatta meshepime

-Neye tapmlıyım?

-Ben neye tapar isem sende ona tapacaksın

-Ahlak ölçütleri?

-Biz belirleriz

-vay canına

-?

-hırsızlık?

-Az miktarda çalmak günahtır çok çalarsan sevap olur aynı şekilde birilerini öldürmek günah, kitle katliamları sevaptır

-?

-Adına göre değişir

-Civciv kafası ısırır isen vahşi ve iğrençsin ,naapalm bombası atıp bir kerede bir kaç milyon halledebilir isen hoş ve tatlısın.

-Ne yiyip içelim?

-Biz belirleriz, ambalajlı modern ve hijyenik, güzel ve sözde doğal 

-Peki mesela sana tapınsk nasıl olur beyaz adam?

-Haşaaa,Allah birdir

-:)

Sexüel farklılıklar eleştiri ve kınama konusu olamazlar, insan haklarına aykırıdır nice değerli düşünürlerimiz, sanatçılarımız mevcuttur Oscar Wilde'ler Freddie Mercury'ler hatta Büyük İskenderler:)

kimsenin haddinede değildir ancak maalesef belirtmeliyim ki bu durum doğalda değildir, üremek adına tasarlanmış bir olgu olan cinsellik ana amacını doğal sürece aykırı biçimde yitirmemelidir.

Büyük İskender bir elinde silah bir elinde kitap olan bir komutandı
 hem güçlü kuvvetliydi ve hemde gerçek bir entellektüldi.

Aydın olmak kendini ezdirmek veya ezik yaşamak anlamına gelmemelidir, tersine aslında tahakküm düşmanlığı maalesef bazen kaba güç gerektirir.

Efradını cami ağyarını mani bir ifade tarzında yani karşılığı "Omni et solis definitum'" olacak biçimde "Friedrich Wilhelm Nietzsche" anlayışı kapsamında ve o sınırları aşmadan (yani ırksal anlamı olmadan) insan üstüne evrilecek olanı arıyoruz.

128 saatlik hiçliğin ortasında açık arazide bir ambient ve HD yağmur yada kar manzarasını kaydedip net'e yükleyen ve videoyu paylaşan adam videonun sonlarına doğru aniden belirerek oldukça yüklü miktarda bir parayı sandık içinde define gibi gömmüş olsun

bunu video'da fark edip gömünün yerini tespit eden ilk şanslı kişiye bu parayı bağışlayacak,

örneğin o video kaydını oturup sonuna dek izleyecek kişinin zaten böylesi bir bağışı hak edebileceğini düşünmüş ve helal etmiş olsun, peki ama bundan bize ne?

Daha önce bahsetmişmiydim? Anımsamıyorum, film sitem kapanmıştı ve kişisel sitemde kaliteli film ,belgesel, konser ve albümleri paylaşmaya devam ettim, sonrada bir yenisini yaptım.

2011 yılı sonunda başlamıştım, çeşitli nedenlerle ünlü bir ABD'li film yönetmeninin site ilgisini çekmişti, isim vermeyeceğim ama bir ipucu olarak kurtlar ve vampirler diyeceğim

aslında bu hanım da çevresine söz edince bir çok ünlü Hollywood yıldızı da benim underground belgesel ve film sitemden haberdar olmuş oldular sonuçta,

bu arada bu sözünü ettiğim belgesel sitem'i ben hep ıssız, uçsuz bucaksız sahillere benzetmişimdir, pek kimse yok ziyaret eden ama bu durumun benim için bir sakıncası da yok,

ziyaretçileri olsun yada olmasın bence son derece sıra dışı ve özel bir site ,ben sanki milyonlarca ziyaretçisi varmış gibi kabul ediyor ve yayınlarımda bu özeni koruyorum.

California'daki arkadaşlarla sadece benim anlayabileceğim dilden çeşitli göndermeler ve espirilerle filmlerin arasına yerleştirdikleri mesajlar vasıtasıyla bir çeşit iletişim içindeydik,

benim espirili bir dille paylaştığım filmlere göndermelerde bulunuyorlardı, aslında hep beraber gülüyorduk zaman zaman sanırım.

The historical ancient wars?

Well,that is a completely different story in terms of both philosophical ethics and epistemology,

for instance born of ancient civilizations,

the only thing what today's modern wars actually doing is to merely destruct everything but then forming nothing instead of that horrible debris which they left behind, so big difference right?

Infact there is a popular single word for that situation named as "Zeitgeist" and besidesof course in many ways it might be an advantege to know how to defend yourself against faschism or an imminent threat or for instance an unexpected brutal attack against you,

Surely that sort of harmless talent would not make you an agressive fighter or a war symphysist right?

Lol infact there's no actual contradiction but just a lack of profound thinking.

Talking a bit of bullshit harmlessly,sometimes blah-blah or whatever is infact a basic civil right and furthermore sometimes even necessary in terms of improving our imagination capacity, yeah!


Ein Sof:
"Before he gave any shape to this world, before he produced no form, he was alone,

without a form and without resemblance to anything else.

So how come his existence was before the creation?

Hence, it is forbidden to lend him any sort of form or similitude,

or it is not even possible to call him by his sacred name,

or trying to indicate him by a single letter, symbol or a single point...

Thereafter he had created the form of the heavenly man,

He used him as a chariot in order to descend,

and He had wished to be called this very form, with the sacred name "YHWH".

-Right but "he" term should be replaced by a "she"

and the real sacred name is not "YHWH" but "mother" actually.

"God so transcends human understanding as to be practically non-existent."

-Correct, but "God" term should be replaced by the word "Goddess", (holy Galactic Mother of the Universe).

-Neither sexless Dark matter" nor sexless "Ein sof" (non-duality) are both not the root of everything but sexless galactic mother.

The importance and meaning of the planet Saturn:
Commercialism,materialism, Greed,selfishness,perversion etc.
must leave his ezoteric place to planet Jupiter and the sun (wisdom, true knowledge, philosphy,art, etc.)

I mean in terms of esoteric interpretation, just as how originally it was in ancient times
and materialistic racism must be replaced by pure spiritualism according to the original ancient knowledge.

Cinlerin illuminati ile ilişkisi mevcuttur, her iki taraf kendi çıkarları doğrultusunda iş birliği yaparlar, birbirlerini kullanabilirler ve yönlendirebilirler ayrıca cinler ünlü insanların, liderlerin, politikacıların ve sanatçıların bilinçlerini kendi çıkarları ve amaçları doğrultusunda yönlendirebilirler.

 Bu geçmişte olmuştur, halen olmaktadır ve gelecekte olacaktır.

Bir aynayı kırmaya çalışırsanız bu arada kendinizde açığa çıkabilirsiniz.

Ben bir aynayım adlı şarkımda (The Mirror) gizli saklı bir şeylerim olduğunu kastetmedim evrensel anlamda kozmik bilinci yansıtan gizli bir yönüm olduğunu anlatmaya çalıştım fakat anlaşılan gizli arkadaşlar oldukça yanlış anladılar ve yanlış yorumladılar.